Örnek İnsan - 28 EKİM 2020 SALİ MEVLİD KANDİLİ
İnsanlık tarihinde bazı zamanların önemsenmesi için yeterli gerekçeler bulabiliriz. Tarihin yönünü değiştirebilecek olaylar her zaman hatırda kalmıştır.
İşte bu hafta ifa etmeye çalışacağımız Mevlit Kandili de böyle zamanlardan birisidir. Efendimizin doğumu insanlık tarihi açısından önemli kırılma noktalarından birisidir. Burada kırılmayı meydana getiren doğumdan kaynaklı olayın kendisi değil, sonuçları itibariyle o doğumun ileriki zamanlara yansıyan etkisidir.
Efendimizi anlatmak için elbette kelimeler yetersiz kalacaktır, hakkındaki övgüler onun hasletlerini karşılamayacaktır. Muhakkak ki bunun en güzel yolu onu hayatımıza örneklik teşkil edecek şekilde taşıyabilmektir. Bu yazımızda Efendimizi, hayatının üç kesitinde müşahhas bulmuş üç kavramla anlatmaya çalışacağız. Az önce ifade etmeye çalıştığımız gibi insanlık tarihi için onun doğumunu kırılma kabul etmemizi sağlayan iki önemli olay vardır: Risaletin kendisine tevdi edilmesi ve Mekke’den Medine’ye hicret etmesi.
Bu iki önemli olay Efendimizin hayatında üç farklı kavramın ön plana çıkmasını sağlamıştır. Tabi ki bu kavramları sadece bu dönemlerde değil, hayatının her anında üzerinde taşımıştır. Ama biz burada onu anlatabilmek ve anlayabilmek için bazı kavramları bazı zamanlarda öne çıkarmayı tercih ettik.
Risaletinden önce Efendimizin en büyük özelliği herkesin malumu olduğu üzere ahlaki duruşudur. O mevcut düzenin çarklarına kendisini hiçbir zaman teslim etmedi. Mevcut toplumsal yapı içerisinde dünyaya gelmesine ve büyümesine rağmen şartların dayatmasına boyun eğmedi. Bu çarpık düzen onun emin olma vasfına engel olamadı. Haksızlıklara, zulme hiçbir zaman razı olmadı. Gerektiğinde kötülüğü kaldırmak için vicdani birlikteliklerden geri durmadı.
Mekke’de yaptığı mücadelenin ana istikameti tevhidi bilinci oluşturmaktır. Mekke toplumunda egemen olan şirk düzenine karşı tevhidi anlayışı dile getirmiştir. Tevhit demek sadece yontulmuş putların ortadan kalkması değildi elbette. O, şirkin egemen olduğu düzen içerisindeki parçalanmış toplumsal yapıyı tevhitle bütünleştirmek için çalıştı. İmtiyaz sahipleriyle köleleri aynı sosyal ilişkilerde buluşturmanın gayretini verdi.
Hicretten sonra Medine’de kurulmaya çalışılan sistemle adalet her şeyin üzerine yerleştirilmiştir. Hicretle birlikte Müslümanlar özgür yaşam alanına kavuşmuş ve düzene müdahil olma durumuna gelmişti. Efendimizin liderliğinde Medine’de yeni bir sistem oluşturulurken tüm kimliklerin dâhil olduğu bir sözleşmeyle adalet tesis edilmek istenmiştir. Yine bu dönemde inşa edilen hukukun temel amacı da adaletin toplumsal yapıya hâkim olmasıdır. Hem hayatında, hem sözlerinde, hem de liderlik ettiği toplumsal yapısında adalet ilkesini hep ayakta tutmayı başarmıştır.
Efendimizi anlamak demek, onun hayatında somutlaşan bu üç kavramın günümüz Müslümanlarının hayatlarına taşınmasıdır. Ahlakı, tevhidi ve adaleti hayatımızın her alanında ve anında öncelemeden onu anmanın bir karşılığı olmayacaktır. Güven vermeyen, merhamet duymayan, haksızlıklara ses etmeyen Müslümanlar, Efendimizin ahlakından bihaberdir. İnsanlar kimlikleri, varlıkları ve imtiyazları üzerinden hiyerarşi tesis eden Müslüman toplumun tevhidi anlamadığı aşikârdır. Devletinin, partisinin, cemaatinin, derneğinin bekası kaygısıyla adaleti öteleyenlerin Efendimizin her şeyin üzerinde tuttuğu adaleti anlamadığı muhakkak.
Netice itibariyle Efendimizin doğumunu anmanın temel amacı onun üzerinde taşıdığı ve tüm insanlık için örneklik teşkil eden hasletlerin günümüze taşınmasına vesile olmalıdır.