Ramazan Ayını ve Ramazan Bayramını Uğurlarken
Kardeşliğimizin ortak değeri imandır. Toprak ve ırk farkı kardeşliğimizden bir şey kaybettirmez. Kardeşlerimize moral kaynağı oluruz, arkalarından dua ederiz.
Din kardeşliğimizi dünyevî işlerde harcamayız. Allah için sever, Allah için sevilmeye çalışırız. Camilerimizi, mukaddeslik vasfı ile koruduğumuz gibi, kardeşliğimizi de korumaya çalışırız. Gönül dünyamız coğrafi sınırlar tanımaz. Çünkü İslam kardeşliği haritaları aşan, bizi cennette buluşturan bir kardeşliktir.
Selam parolamızdır. Selam verir, selam alır, musafaha ederiz. Şu ayeti de unutmayız. Her ‘andımız’ tartışıldığında da asıl andımızın bu ayet olduğunu da. De ki: “Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin rabbi olan Allah içindir.” (6; 162) Bütün peygamberlerin benimseyip tebliğ ettikleri ilâhî ve değişmez ilkeleri, mesajları kapsar ve genellikle bütün hak dinlerde var olduğu halde unutulmuş veya tahrif edilmiş bulunan evrensel ilkeleri benimseyip tebliğ ettiği ve bu bakımdan geçmiş peygamberlerin bir devamı olduğu fikrini vurgular. Bu ayet Kuran-ı Kerim’in müminlerine talim ettirdiği anddır. Eğer insan emanete sadakat göstermek istiyorsa, kendisini Allah’a adayacaktır. Zira insanın kendisini adayacağı ve aldanmayacağı tek kapı Allah’ın kapısıdır.
Allah dışındaki bir kapıya adanış; aldanıştır. İnsana değerini Allah verir.
Bayramı uğurlarken; kullara kulluktan, paraya/makama/mevkiye/heva ve hevese kul olmaktan sıyrılıp Allah’a kulluğa döndüğümüz gün olsun. Özgürlüğün, Allah’a kulluk ile başladığı da unutulmasın. Hayatı boşa harcadığımız günleri, cennete hazırlık için kullandığımız günlere dönüştürelim. Nefsiyle, inadıyla, öfkesiyle değil; aklıyla, idealiyle, yüreğiyle düşünenlerin insanıyız biz. Aileyi gözbebeği gibi koruyan, yaşlıları, hastaları, muhtaçları, ilahi emanetler gibi gören müminleriz. Ziyaretleşmeyi kardeşlik haklarından görürüz. Mutluluğuna katılır, acısını paylaşırız.
Din kardeşimize mali destekte bulunmayı o kardeşin de bu desteği suiistimal etmemesini, birbirlerine dinleriyle zarar vermemelerini önemser, küçük hataların bağışlamalarını arzu ederiz. İhmal edilsek de ilgileniriz. Vermeyene verir, zulmedeni affeder, kötülük yapana iyilik yaparız. İyiliği emreder, kötülüğü önlemeye çalışırız. Küçüğe merhameti, büyüğe saygıyı imanî bir sorumluluk görürüz. Hasta kardeşini ziyaret eden mümin, o hastanın yanında Rabbini bulduğunu biliriz. Üstünlüğün mensubiyet ve âidiyetle değil, ‘takva’ ile olduğunu unutmayız. Allah için olan kardeşliğin mükemmel bir kulluk çeşidi olduğunu biliriz. Bu kulluk çeşidi yeri gelir sevap olur, yeri gelir imanı tamamlar, yeri gelir bizi cennete götüren amel olur. Bu ameli elde etmek için sevdiklerimizden hoşumuza gidenlerden verir ‘infak ahlakı’nı uygularız.
Bollukta ve darlıkta infak eder, öfkemizi kontrol altında tutarız. Sevgide de, nefrette de ölçüyü kaçırmaz, sevdiklerimizden bir gün ayrılacağımızı, kızdıklarımızla da bir gün barışıp yüz yüze geleceğimizi unutmayız.
Helâle-harama azami hassasiyet gösterir, hududa riayet eder, sınırları aşmayız. İnandığımız gibi yaşamaya çalışırız. Dünyevîleşmeyiz. ‘Yığma ve çoğaltma tutkusu’ bizi oyalayıp durmaz. Sade hayat yaşamayı tercih ederiz. Geçinen ve geçinilen mümin oluruz. ‘Geçinilemeyende hayır yoktur’ ikazını unutmayız.
Müminlerin ‘kardeşlik ilkesi ortada kalmasın diye’ gıybetin haram kılındığını, hasedin çirkin görüldüğünü, iyiliği emir kötülüğü nehiy prensibinin konduğunu Müminin ayıbını örtene ecir vaat edildiğini, kardeşliğin içi dolsun diye sadaka ve infakın teşvik edildiğini, sırf bu kardeşliğin bereketi ‘yüzleri güldürsün’ diye tebessümün dahi sadaka sayıldığını hiç hatırımızdan çıkarmayız. Selam vermenin, selama cevap vermenin, dinden imandan bir parça kabul edildiğini de…
İslam, toprak bulduğu ilk yerde kardeşlik uygulaması yaptı. Asırların kinini toprağa gömdü. Birbirlerini görmeye tahammül edemeyenleri, omuz omuza aynı safta namaza durdurdu. Din kardeşliğinin namaz gibi oruç gibi dinin içini dolduran kavramlardan olduğu görüldü. Kardeşliğimiz de dinimizin bir parçası olarak vazedildi.
İslam, hayatı kuşatan bir din olup hayat nizamıdır. Müslümanın davası da İslâm’ı hayata hâkim kılmaktır. Müslüman’ın hizmet adı altında yaptığı işler ibadettir. İbadet, Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan ve sevabı Allah’tan beklenen işler olduğuna göre, çeşidi ne olursa olsun, camide veya cami dışında İslam’a hizmet maksadıyla yapılan işlerin namazdan, oruçtan ayrı tutulması doğru değildir. Sabır/kanaat/şükür istikametinde yürümeyi temin etmek.
Kendimizi aşmamız, nefsimize uymayıp olgunluk göstermemiz, vefalı olmamız, bizi biz yapan değerleri hayata hâkim kılmamız, kaybolan insanlığı bulmamıza vesile olacaktır.
Lokman Hekim’in tavsiyesi üzere kendisine yapılan iyilikleri ve ölümü unutmayıp, kendisine yapılan kötülükleri ve kendi yaptığı iyilikleri unutacak seviyeye gelme kıvamını tutturmamız gerekiyor. “Örnek Olma”nın önemini kavrasak! Bizim yüzümüzden sun’î gündemler oluşmasa. Her halükârda dinimizi en iyi temsil etmenin, mukaddeslerimizden mahrum olanlara usül hatası yapmadan en güzel şekilde mesajlarımızı verebilmenin hassasiyeti içinde olsak. Dinimizi sadece ibadetlerden ibaret bir din olarak görmeyip onun ahlâk-muâmelat boyutları olduğunu da hatırımızdan çıkarmasak. Mesele ahlak meselesidir, sorumluluk şuuru meselesidir, tefekkür meselesidir, denge meselesidir. Kırdığın değil, kazandığın gönüllerdir o dünyada sana fayda sağlayacak olanlar.
Bu duygularla Ramazan ayını ve Ramazan Bayramını uğurluyor, Rabbimizden sıhhat ve âfiyet içinde bizleri yeni bir Ramazan ayına ve yeni bir Ramazan Bayramına kavuşturması için dua ediyorum. Kazanmaya çalıştığımız manevi yoğunluğu da her zaman, her hal ve şartta da devam ettirmemizi Rabbim nasip etsin. Dünyevî ve uhrevî sıkıntılarımızı, hastalıklarımızı kaldırsın. Zor, sabır ve şükür gerektiren şu ‘imtihan günleri’ni de kazanarak öbür âleme gitmeyi nasip etsin.
AMİN.
Yaşar Değirmenci.