RAMAZANI FIRSAT BİLELİM DEĞİŞELİM
İkiyüzlülüğün de ötesinde çok yüzlü bir toplum olduk.
Aklî, naklî hiçbir sebep yokken hiç durmadan, yön değiştiriyor, fikir değiştiriyoruz. Düşünce hayatımız allak-bullak olmuş. Dolayısıyla yaşantımız da öyle. Dün ifrat derecesinde sevdiklerimizden, bugün aynı ifratla nefret ediyoruz. Dün canımız feda olsun dediğimiz dava, fikir ve şahısların bugün amansız düşmanı oluveriyoruz. Dün savunduklarımızı, yıllarca peşinde koştuklarımızı bugün hiçbir meşrû sebebe dayanmadan reddediyor, düşman kesiliyoruz. Geçmişte yaptığımız çalışmalardan, hizmetlerden dolayı pişmanlık duyuyoruz.
Hatta aynı mecliste, aynı gün ve saatte bir şöyle, bir böyle durmadan fikir değiştiriyor, yön değiştiriyoruz. Bir garabet, bir kırılma, bir zemin kayması, bir kötü değişim, bir acayip başkalaşım yaşıyoruz. Bu durum, kişilikli bir insanın, şahsiyetli bir müslümanın durumu değil.
Kişilikli insan, şahsiyetli müslüman her ortamda, her şartta İslam kimliğini muhafaza eden kişidir. Elbette insan hayatında değişim kaçınılmaz bir hadisedir. Ancak bu değişim nasıl bir değişimdir? Olması gereken değişim nedir?
Bir müslümanın değişimi:
Yanlışlardan, doğruya;
İslam’a zıt düşünce ve fikirlerden, İslâmî düşünce ve fikirlere;
İslam’a aykırı yaşantılardan, İslâmî yaşantıya,
İsyandan, itaate;
Dünyadan, ukbaya;
Günahlardan, ibadet ve taate;
Kötülüklerden, iyiliklere;
Kötü ahlaklardan, Kur’anî, Muhammedî ahlaka;
Tembellikten, hizmete;
Kulun rızasından, Allah’ın rızasına;
Tüm batıllardan, Hakk’a, hakikate;
Cehâletten, ilme, irfana olan bir değişimdir.
Böyle bir değişim her müslümanın hayatında olması gereken bir değişimdir. Böyle bir değişim ne güzel bir değişim, ne güzel bir mutluluk, bir saadettir. Yoksa:
İslâmî yaşantıdan tağûtî bir yaşantıya; İslâmî değerlerden tağûtî değerlere; iyiliklerden, doğrulardan, kötülüklere, eğrilere; Allah’ın rızasından kulların rızasına olan bir değişim;
Bir felakettir, bir musibettir. Bunun adı değişim değil, başkalaşımdır.
En ciddi, hayati konularda bile günübirlik düşüncelerin, yavan mülahazaların, derinlikten yoksun mütalaaların akışına kapılıp gidiyoruz. Bu gidişin sonu nereye varır? Sonuç ne olur? diye sağlıklı bir şekilde düşünmüyor, düşünemiyoruz.
Derinliğine düşünüp, tefekkür etmek,
Çok düşünüp, az konuşmak.
Konuşunca hakkı konuşmak.
Susunca bir hikmete mebni susmak.
Hodkâm değil diğerkâm olmak.
Ahde vefa göstermek, dürüst olmak.
Hakkı ve haklı olanı savunmak.
Güçlünün değil, haklının yanında olmak.
Dünyevî hiçbir hesap yapmadan hizmet etmek.
Geçmişte konuştuğumuz doğruların arkasında olmak.
Bütün işlerimizde Allah rızasını gözetmek.
Ahiret amellerine öncelik tanımak.
Helal-haram hududuna dikkat etmek.
Şüphelilerden sakınmak.
İtaat edilmesi gerekenlere itaat etmek.
Her zaman edebi gözetmek, sadakat göstermek.
Beşerî münasebetlerde saygı, sevgi ve hoşgörüyü öne çıkarmak ve benzeri güzellikler, fert, aile, toplum ve devlet hayatına can veren, hayat veren değerlerdir. Şahsiyetli bir müslüman bu değerlerle muttasıf olan kişidir.
Rabbimizin lütfuyla Ramazan-ı Şerife, arınma ve durulma ayına kavuştuk. Ne büyük bir mutluluktur. Bu mübarek ay vesilesiyle kendimize çok iyi bir şekilde çekidüzen vermeliyiz. Derin tefekkürler, sağlıklı düşünceler, nefis muhasebeleri ile asr-ı saadetten nebevî teneffüsler almalıyız. Hayatımızı bütünüyle İslamlaştırmaya, Kur’anî, nebevî değerlere doğru sürekli bir değişim yaşamaya gayret etmeliyiz. Bir daha geriye dönmeyen, hep ileriye doğru adım adım ilerleyen bir değişim gerçekleştirmeliyiz.
Büyük mutasavvıf, büyük Allah dostu Necmeddin Kübra şöyle tavsiyede bulunur:
“Dünyaya geldiğin zaman, sen ağlarken çevrendekiler gülüyordu. Öyle bir hayat yaşa ki, öldüğün zaman çevrendekiler ağlarken sen gülerek ahirete yolcu olasın.”
Ahirete giderken, ahiret yolculuğuna çıkarken, cennetteki makamını görerek, imanı-ı kâmille ölmek müslümanın en büyük bayramıdır.
Hayatın İslamlaşması, iyiye, doğruya, hakka hakikate doğru değişimler ancak Kur’an’a tâbi olmakla, sünnet-i seniyye üzere yaşamakla, bir sürü batıl, sapık beşerî sistemlerin ortaya koyduğu insan fıtratına ters düşen, toplumu ifsat eden, fikir, düşünce ve görüşleri terk etmekle mümkündür.
Kur’an ahkâmına tâbi olur, ahir zaman nebisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnet-i seniyyesi üzere yaşar, Kur’an ahlakıyla, Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin ahlakıyla ahlaklanırsak, yaşadığımız toplumda horlansak da, çeşit çeşit sıkıntılar çeksek de, inci misali değerimizden hiçbir şey kaybetmeyiz. Salihler indinde, en önemlisi Allah katında değerimiz yükselir. Amellerimiz, hizmetlerimiz asla zayi olmaz.
Ancak, İslam’dan, İslâmî yaşantımızdan taviz verir, Allah’ın rızası yerine kulların rızasını almaya çalışırsak, neticede en yüksek makamlara gelsek, Karun gibi zengin olsak, fanilerin alkışlarını, takdirlerini kazansak ne çıkar. Kaybedenlerden oluruz. Toz gibi göğe erişsek bile Allah katında, salihler yanında hiçbir değerimiz olmaz.