www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL => MÜBAREK GÜNLER, AYLAR, GECEELR => Ramazan ve Mübarek Günler ve Geceler => Konuyu başlatan: fanidunya NET - Mart 21, 2025, 08:40:06 ÖÖ
-
(http://www.fanidunya.net/resimler/besmele.png)
Ramazan - Özümüze - Kendimize Dönmemizin Eğitimini Verir
Son on gününe girdiğimiz bu ayda; önce başımıza ne geldiğini çok iyi okumasını bileceğiz enlemesine ve boylamasına. Hem ülkemizin hem medeniyetimizin hem de dünyanın başına ne geldiğini çok iyi idrak edebilmemiz gerekiyor. Önce zihnin Müslümanlaştırılması lazım şart! Çağdaş hurafelerden temizlenmesi arındırılması kaçınılmaz.
“Dijital işgal”den kurtulma, özümüze-kendimize dönmemiz iklimindeyiz. Değerini Kur’an’ın indiği ay olmasından aldığına göre biz de vahiyle hayatımızı tanzim edelim. Vahyin inşa ettiği kimliğimize-kişiliğimize-şahsiyetimize kavuşalım, buluşalım.
“Rabbimiz Allah’tır deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjde ile inerler: Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin!”
(41 Fussilet 30)
(Fussilet sûresinin 30. Âyetten 36. Âyete kadar müminlerin temel nitelikleri ve uhrevi ödülleri özetlenmektedir.
30. âyette belirtilen niteliklerin en önemlileri olan, hatta onları da kuşatan şu iki nitelik öncelikle zikredilmektedir.
Allah’ı Rab tanımak. Dosdoğru çizgide yaşamak.
Peygamber Efendimiz de kendisinden sımsıkı sarılacağı esas ilkenin ne olduğunu soran bir sahabiye:
‘Allah’a inandım de ve dosdoğru ol!’ buyurmuşlardır.
“Rabbim Allah’tır ikrarı, gönüllere işleyince bu ikrar, insanın duygu/düşünce ve icraat dünyasına da yansıyarak onu doğru, iyi ve adaletli çizgiye yöneltir.
Âyette bu yöneliş, ‘dosdoğru çizgide yaşamak’ istikamet kavramıyla ifade edilmiştir.
İnsanların, “Rabbimiz Allah” dedikten sonra dosdoğru çizgide yürümeleri, Allah yolunun davetçisi olmaları, din ve dünyaya faydalı işler yapmaları, Allah’a teslim olup, Müslüman olmayı en yüce değer olarak bilmeleri, kötülüğe iyilikle karşılık vererek aralarında sıcak dostluk ve kardeşlik ilişkileri kurmaları ve bunu başarmak için başta sabır olmak üzere gerekli erdemlerle bezenmeleri, ideal bir Müslüman olmanın ve sağlıklı bir toplum ilişkisi kurmanın gerekleri olarak ortaya kondu. Yalnız imana değil, Salih amele ve saf iyiye de davet. İslâm ile insan arasına gerilen her türlü engeli kaldırmak da davetin bir parçasıdır.
Müminlerin bu ayda inzal olan Kur’an-ı Kerim’den uzak yaşamaları, Kitabımızın bizlere tebliğinden, telkininden, irşadından habersiz yaşamaları bizleri de insanlığı da bunalımdan bunalıma sürükler. Her bunalıma buldukları çare dünyevi olur, bir başka bunalımı doğurur.
Allah ve Resulünün gösterdiği istikamet üzere yaşamaya çalışanların yolu, pürüzsüz ve engelsiz değildir. Görünen ve görünmeyen düşmanları onu şaşırtmaya, o istikametten vazgeçirip kendi yoluna getirmeye çalışırlar.
Şeytan ve nefsi emmare, insanın içindeki kin ve öfke duygularını alevlendirir, intikam arzularını tahrik eder. Günah ve isyan eğilimlerini güçlendirir. Sonuçta kişiyi Kur’an-ı Kerim’in ‘emri bil maruf nehyi anil münker’ olarak iyiliği emredip, kötülükten kaçınma tavsiyelerini toplayan ‘üstün ahlâk’tan uzaklaştırmak ister. Âyetler, bu büyük ve tehlikeli engeli aşmanın en güvenli çaresini göstermektedir. O da Allah’a sığınıp O’nun yardım ve desteğini istemektir. Bu mesajlardan mahrum olmak, insanımızı mahrum etmek cezası ağır olan hadiselerdir. Bugün yaşananlara bakınca, Peygamberimizin Mekke döneminin benzerliklerini görüyoruz. Nasıl mı?
Peygamberimiz âyetler kendisine geldikçe bunları çoğunlukla Kâbe çevresinde yüksek sesle insanlara okur, inanan ve inanmayan herkes onu dinlerdi.
Kur’an’ın manasının ve sözlerinin mükemmel olduğunu biliyor, onu işiten herkes lafızlarının güzelliğini fark ediyor, benzersizlik, doğruluk ve tutarlılığına aklıyla hükmediyorlardı.
Bu yüzden toplumsal konumlarını kaybedeceklerinden korkan Mekke’nin ileri gelenleri, nüfuzları altındaki insanların âyetleri dinlemelerini önlemek için tedbirler düşündüler. İnsanlarla Allah kelamını buluşturmamak veya etkisinde kalmamaları, hayatın dışında tutmaları için onu sadece dinlemekten ibaret görmek/göstermek.
Gürültü çıkarmaları yaygara koparmaları anlamlı/anlamsız sözler söyleyerek şamata koparmaları, dikkatleri başka yönlere çekmeleri böylece Resulüllahın sesini bastırarak okuduğu âyetlerin anlaşılmasını önlemek için her şeyi yaptılar.
Şimdi de Ramazan iklimini soluyamayanlar, bu manevi havadan nefes alıp veremeyenler, hidayete gelemezler, dalaletten de kurtulamazlar. Gücün ve güçlünün ahlakını, ahlakın gücünü bastırmaları ve hayat tarzlarına dokundurtmamaları için bu hastalıktan kurtulamıyorlar. Biz Müminlere düşen görev; hâlimizle/örnek olarak ebedî kurtuluş/sıratı müstakîm yolculuğuna davete devam etmek. Bu açıdan Ramazan ayının bahşettiği iklimi ve havayı, oruç tutan-tutmayan, inanan-inanmayan herkes farklı ölçülerde de olsa bizatihî solur, yaşar, tecrübe eder. Ramazan’ın bütün varlığı kucaklayan var edici ve diriltici mevsimi, Rahman’ın rahmet kanatlarını bütün varlıklar üzerine gerdiği bir bütünleşme mevsimidir:
Tevhid’in zaferi! Bu ayın gelişi de gidişi de etkisini belirgin bir şekilde hissettirir herkese. Ramazan; kişinin kendine gelebilmesi için, öncelikli olarak kendinden geçmesi gerektiğini öğreten benzersiz bir diriliş ve varoluş yolculuğudur. Bu yolculuğu bihakkın yerine getirme cehdi gösterenlere ne mutlu!
Yaşar Değirmenci.
İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
www.fanidunya.net