Ramazan ve İrade Eğitimi
· شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır. Artık sizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor.
Sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola iletmesine karşı Allah’ın ululuğunu dile getirmeniz ve umulur ki şükredersiniz diye (uygun hükümler gönderiyor).” (Bakara, 2/185)
Belli bir süre yaşamak üzere dünyaya gönderilmiş olan insan için hayat zamanla sınırlıdır. Bu yüzden insanın en önemli sermayesidir zaman. Bu sermaye, ebedî hayat olan ahireti kazanmak için insana verilmiştir. Zira Yüce Allah, hayatı ve ölümü insanları sınamak, amellerini değerlendirmek için yaratmıştır (Mülk, 67/2).
Doğumla başlayıp ölümle nihayet bulan dünya yolculuğunda insan için son durak ahiret hayatıdır. Bu yolculuğun hiç şüphesiz en önemli kesitini dünya hayatı teşkil etmektedir. Öyle ki dünyanın süsü, güzelliği, türlü cazibesi insanın hayatta nasıl bir duruş sergileyeceğini belirleyen unsurlardır. İnsanın dünyaya verdiği değer, hayata yüklediği anlam bu duruşun en önemli belirleyicisidir. İman ve istikamet üzere yaşayan bir mümin, hayat sermayesini en iyi şekilde kullanmış ve ahiretini kazanmış olacaktır. Dünyada iman ve istikametten uzak bir hayat süren insan ise bu sermayeyi ziyan etmiştir.
İnsanı, kendisini tanıyıp iman etmek ve imanının gereğince yaşamak üzere yaratan Yüce Allah, insan için gerekli olan rehberliği de göstermiştir. Doğru yolu tanıtmış, yanlış yollardan sakındır- mıştır. Özellikle insanın yaratıcısı ile irtibatını sürekli canlı tutabilmesi için birtakım ibadetler koymuştur. Günde beş vakit kılınan namazla birlikte hac, zekât, kurban ve sadaka gibi ibadetler yanında yılda bir ay tutulması istenen ramazan orucu da Allah ile kul arasındaki bu irtibatı sağlar. Farz olan ramazan orucu dışında, dinin belirli yasaklarının ihlali durumunda kefaret orucu tutulmasının istenmesi ve belli zamanlarda nafile oruç tutulmasının tavsiye edilmesi, orucun bu irtibatın canlı tutulması ve nefis terbiyesindeki öneminin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu yüzden insan için her anı değerli olan zamanın ibadetler için ayrılan bu dilimleri daha bir önem arz eder.
İnsanın hem maddi hem de manevi anlamda arınmasına vesile olan oruç belli şartları taşıyan müminler için yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Yukarıda yer verilen Bakara suresinin 185. ayetinde belirtildiği üzere içerisinde, “doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olmak üzere” Kur’an’ın indirildiği ramazan ayı, müminler için oruç ayı olarak belirlenmiştir. Ramazan ayı, oruç ibadeti dışında, kendilerine doğru yolu göstermesine karşılık müminlerin Yüce Allah’ı yüceltmeleri ve O’na şükürlerini ifade edebilmeleri için de bir vesile kılınmıştır.
“Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı...” (Bakara, 2/183-184) mealindeki ayetlerde ifade edildiği üzere, İslam’dan önceki toplumlar için de ibadet olarak emredilen oruç, müminlerin kötülüklerden sakınmasını sağlamaktadır. “sakınmanız için, sakınasınız diye” ifadesi oruç ibadetinin hikmetine ışık tutmaktadır. Dinde sakınmak (takvâ, ittikâ) günahlarla ilgili bir sakınmadır, günahlardan uzak durmak, günaha girmemek için çaba göstermektir. Oruç ibadetinin ferdin iradesini güçlendirmesi ve onu günahlardan uzaklaştırması yanında, maddî imkânları yerinde olanları yoksulların, mahrumların halleriyle hallendirmek gibi bir işlevi daha vardır (Heyet, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir I, 1, 276-279). Bütün bunlar göz önüne alındığında orucun Allah’a kul olma bilincine varılabilmesi, mümine yaraşmayacak hal ve davranışlardan sakınılması ve kulluğun belirli bir disipline bağlanması açısından vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu anlaşılır (İbrahim Kafi Dönmez, DİA, “Oruç” md.).
Oruç dünyevi hazlardan uzak durmaktır. Hz. Peygamber’in hadislerinde kötülüklerden koruyan bir kalkan olarak nitelendirilen (Buhârî, Savm, 9) orucun Arapça karşılığı olan savm/sıyâm kelimesinin kökünde de “kendini tutma, geri durma” anlamı vardır. Kişinin orucu bozan şeylere karşı kendini tutması anlamına gelen “imsak” yanında oruç kelimesi de hem maddi hem de manevi anlamda bir korunmayı, sakınmayı ve arınmayı ifade etmektedir.
Âdeta bir mektep vazifesi gören ve nefis terbiyesi için özel bir iklim oluşturan oruç sayesinde insan ruhen yücelir, yüksek ahlaki erdemlerle bezenir, yıllık bir muhasebeyle kendisine verilen ömrü nasıl geçirdiği hakkında dürüst bir değerlendirme yapma fırsatı bulur. Bir yandan sahip olduğu nimetlerin büyüklüğünü daha iyi idrak ederken öte yandan mahrumiyet içinde olanların hâlini düşünüp onları anlama fırsatı bulur ve toplum içinde kendisine düşen görevlerin farkına varır. Böylece bireysel gibi görünen bu ibadetin sosyal yönü ve etkileri doğal bir süreç içinde ve güçlü biçimde kendini gösterir (İbrahim Kafi Dönmez, DİA, “Oruç” md.).
Hz. Peygamber’in “mübarek bir ay” olarak nitelendirdiği, inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağı (Buhârî, Savm, 6) müjdesini verdiği bu ay pek çok güzelliğiyle müminleri karşılamaktadır. Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı, içerisinde bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen Kadir Gecesi’nin yer aldığı, teravih namazı, fıtır sadakası, itikaf sünneti, mukabele geleneği gibi güzellikleri bünyesinde barındıran, bu ayda yapılan hayır ve ibadetlere diğer aylarda yapılanlara göre daha fazla mükafat verileceği müjdelenen Ramazan ayı; Müslümanlarca sabır, ibadet, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak kabul edilmiştir (Hacı Mehmet Günay, DİA, “Ramazan” md.).
Ahzâb suresi, 35. ayette pek çok güzel özellikleri sıralanan müminler arasında “oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar” da sayılmakta ve bu özelliklere sahip olan müminlere “„işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır.” müjdesi verilmektedir. Dünya hayatının geçici, ahiret hayatının ise ebedî olduğuna inanan bir mümin için bu müjdeye kavuşmaktan daha güzel ne vardır? İşte Ramazan ayı, başta oruç ibadeti olmak üzere içerdiği bütün güzellikleriyle bu kurtuluş için bir vesiledir. Bu ayda kazanılan güzelliklerin bir yaşantı haline gelmesi, sadece bu aya mahsus değil ömrün tamamına şamil olması ise şüphesiz ki en güzelidir. Bu sayede orucun en önemli hikmetlerinden olan sakınma/ takvâ/ittikâ hakiki manada gerçekleşmiş, müminin kurtuluşuna vesile olmuş olacaktır.