Ramazan’da Gülümsemeye Hazır Olmak
Rasulullah salallahü aleyhi vesellem’in müjdesiyle Ramazan ayında Allah korkusu mü’minlerin kalbini sarar. Allah-u Zülcelâl, bu ayda rahmetini bollaştırır, hataları affeder, mü’minlerin iyiliklere, zikre, ibadete koşuşturmalarına nazar edip meleklerine bu iyilik, zikir ve ibadet şevkiyle övünür. (Taberî)
Kalplerin Allah-u Zülcelâl korkusuyla dolup taşması, rahmetin bolluğu, hataların affı, Allah-u Zülcelâl’in övgüsünü kazanmak… Her biri mü’min için ayrı bir mutluluk sebebidir. Mutluluk, iç dünyada rahatlamadır, iç dünyadaki rahatlama yüzümüze gülümseme, tutumlarımıza güzel muamele olarak yansır.
Ramazan-ı Şerif’te zikir çoğalır, zikir kalpleri sükûnete erdirir. “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28)
Kalbin sükûneti, dinginliği tutumlarımıza güzellik katar, çevremizdekilerin bizimle huzur bulmalarına, bizimle dinginliğe kavuşmalarına vesile olur.
İyilik Ayı Ramazan
Ramazan-ı Şerif’te mü’min Rabbinden iyilik görür, başkalarına iyilik yapar. Selman-ı Farisî radyallahu anh’ın rivayetine göre Rasulullah salallahü aleyhi vesellem, Şaban ayının son gününde irad ettiği bir hutbede Ramazan-ı Şerif’le ilgili şöyle buyurdular:
“Kim bu ayda emri altındakilerin yükünü hafifletirse Allah onu bağışlar ve cehennemden azat eder. Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbinizi hoşnut edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbinizi hoşnut edecek iki işiniz; lâ ilâhe illallah diyerek Allah’ın birliğine şahadet etmeniz ve bağışlanma dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah’tan cenneti isteyip, cehennemden kurtulmayı dilemenizdir. Kim bir oruçluyu doyuracak olursa Allah onu benim havuzumdan sulayacak, o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.”
Başkalarına iyilikte bulunmak, insanda asil davranışların açığa çıkmasının yolunu açar. Davranıştaki asalet; sebepsiz öfkeden, boş yere kalp kırmaktan, başkalarına karşı ses tonunu anlamsızca yükseltmekten, asık yüzlülükten uzaktır.
Ne var ki Ramazan-ı Şerif’te bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir sebepten halk arasında yayılan aksi yöndeki bir hâl söz konusudur. Ramazan-ı Şerif’e hazır olmak, davranışı öfke ayarına almak gibi yanlış bir anlayış halk arasında yer edinmiştir.
“Ramazan geldi, öfkeye hazır olalım” diye adeta bir ilan yapılır dört bir yanda.
Henüz Ramazan’ın ilk günü, günün kuşluk vaktinde, acıkma veya susama söz konusu değil iken bu öfke ayarı davranışta kendini gösterir ki mazereti hazırdır hep bu öfkenin: “Efendim af buyurun, oruçluyum da onun eseri işte bütün bu hâlim” der öfkelenen; herhangi bir kamusal mekânda, işyerlerinde, ya da bir toplu taşıma aracında…
Bir öğretmen kalbini kırar öğrencisinin, bir müşteri esnafın, bir kız annenin, bir yol arkadaşı, yoldaşının…
Hatta henüz öğle vakti olur da cemaat buluşursa Allah-u Zülcelâl’in mescidlerinde olmadık tartışmalar vuku bulur. “Efendim, kusuruna bakmayın, oruçlu da ondan öfkeleniveriyor” diye cümle cemaat mazeret buluruz, öfke ayarının manevi ortamı alt üst eden yankısına.
Kim bilir belki de bu, geçmişte daha çok zoraki oruç tutan, takvadan uzak ama toplumsal kınanmanın yanında Osmanlı koşullarında idarenin açıktan oruç yiyenlere karşı tedbirlerinden endişe duyanların hâliydi, sonradan âdetten oluverdi. Yanlış istikamette yol alanların hâli, cümlemizin hâline dönüşüverdi.
Ya da bir dönem medyanın Ramazan-ı Şerif karşıtlığı ile, bu mübarek ayda gerçekleşen her hâli, kasıtla Ramazan-ı Şerif’in bereketine, rahmetine, mağfiretine aksi yönde yorumlayarak oruçlu bulunmaya bağlaması, hatta oruçsuz olanları dahi oruçlu imiş de ondan bazı olumsuz hâllerde bulunmuş diye olduğundan farklı göstermesi, toplumsal algıyı etkiledi de bu tür yanlış bir hâl yaygınlık kazandı. Başka bir ifade ile bu öfke ayarını, oruç ehli değil de oruca karşı olanlar yaygınlaştırıverdi.
Böyle düşünmemiz için mühim bir kanıt mı vardır, “Evet” elbette. Zira Rasulullah salallahü aleyhi vesellem ve ashab-ı kiram radiyallahu anhum, daha ağır koşullar altında oruç tutmuşlar da onların Ramazan-ı Şerif’te öfkelendikleri duyulmuş değildir.
Bedir Savaşı Ramazan-ı Şerif’te olmuştur, Mekke’nin fethi de Ramazan-ı Şerif’te gerçekleşmiştir. Ashab-ı Kirâm, zorlu yol koşullarında Allah-u Zülcelâl’in verdiği ruhsattan istifade ederken oruçlu bulundukları hâllerde itaatsizlikte bulunmamış, birbirleriyle çekişmemiş, kavga etmemiştir.
Sonraki zamanlarda olduğu gibi günümüzde de salih şahsiyetlerin Ramazan-ı Şerif orucu bir yana, sünnet orucunu tutarken dahi sebepsiz yere öfkelendikleri duyulmamıştır. Aksine oruçlu olmak, onların davranışlarına yumuşaklık, seslerine incelik, yüzlerine gülümseme olarak yansır.
Ramazan-ı Şerif’te sırat-ı müstakim, Resûl-i Ekrem sallahü aleyhi vesellem’in, Onun pâk ashabının radiyallahu anhum ve salih insanların Allah onlardan da razı olsun yoludur. Hak, onların gittiği yöndedir.
Gelin, “Fesübhanallah, Ramazan-ı Şerif bize rahmet, bize bereket, bize bağışlanma, bize Allahü Zülcelâl’in övgüsüne mazhar olma, hülasa bize iyilik görme ve iyilik yapma fırsatı veren mevsim iken hangi etkiyle, niye öfkelenelim?” diyelim. Ramazan-ı Şerif’i öfkeyle değil, mutluluğu bulan her şahıs gibi gülümseme ile karşılayalım. Ramazan-ı Şerif’te öfkeye değil, gülümsemeye hazır olalım.
Buyurmuşlar ki Hz. Peygamber sallahü aleyhi vesellem,
“Mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır.”
“Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur.”
“Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız.”
Rabbim, Ramazan-ı Şerif’in bereket, rahmet ve mağfiretine sevinenlerden, sevincini güzel huyla belli edenlerden eylesin.
Amin.