Ramazan Ayı ve Yapmamız Gerekenler
Bin aydan daha hayırlı olduğu tebşir edilen Kadir Gecesi’nin içinde bulunduğu mübarek Ramazan ayına ulaşmak üzereyiz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.), Ramazan ayı gelmeden üç ayların başında, “Allah’ım bize Recep ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır” diye dua etmiştir.
Oruç ibadeti de bu ayda müminlere farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler! Sizden evvelkilere (ümmetlere) yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı/farz kılındı. Ta ki korunasınız” (Bakara 183) buyrulmaktadır. Yine başka bir ayette, “(Habibim) Kullarım sana beni sorunca (haber ver ki) işte ben muhakkak yakınımdır. Bana dua edince ben o dua edenin davetine icabet ederim. O halde onlar da benim davetime (itaat suretiyle) icabet ve bana imanda devam etsinler. Ta ki kurtuluşa ersinler” (Bakara, 186) buyrularak dua ile Rabbimize sığınmamız gerektiği hatırlatılmaktadır.
Ramazan ayı, ibadet, taat, günahlardan pişmanlık, cihat ve Müslüman kardeşlerimizin dertleriyle dertlenme ayıdır. Bu ayda günahlarımıza tövbe edip, ibadetlerimizi artırmalıyız. Hedefimiz, bireysel olarak daha fazla sosyal faaliyet değil, daha fazla ibadet ve taat (Kur’an okumak, sadaka vermek) olmalıdır.
Bu ayda ailemize, yakın akrabaya, uzak akrabaya, komşuya ve tüm Müslümanlara üst düzey nezaket göstermeli, küskünlükleri bertaraf etmeye çalışmalıdır. Fakirlerle, miskinlerle, yolda kalmışlarla, akrabalarla ekmeğimizi paylaşmalıyız. Yeryüzünün herhangi bir yerinde açlık çeken Müslüman kardeşlerimizin halini düşünmeli, kâfirlere karşı nasıl birlik olunacağının altyapısını oluşturmalı, sadece bunun için paneller ve istişare toplantıları düzenlemelidir.
Ramazan’da devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları iftar davetlerinde israftan kaçınmalıdır. Özellikle STK’lar ağır protokol kurallarını muhtevi lüks ve israfa kaçan iftarları terketmelidir. Peygamberimiz (S.A.V.), zenginlerin davet edilip fakirlerin çağrılmadığı sofraları terk etmemiz gerektiğini emretmiştir.
Selâtin camilere gidenler, teravih namazı kılınırken caminin etrafında kurulan kitap fuarları ve şenliklerini gezmeyi terk etmelidir. Fuarı düzenleyenler namaz saatinde fuarı kapatmalıdır. Bu pekâlâ mümkündür. Düşünebiliyor musunuz? İçeride namaz kılınırken caminin dışındaki bazı Müslümanlar “dini kitabı satın almakla meşgul”.
Ramazan ayında, oruç tutanları düşünmeden sigara içip dumanını etrafa saygısızca üfleyenler ve yemek yiyenler, kendilerinin yemek yeme özgürlüğü kadar başkalarının ibadet özgürlüğü olduğunu unutmadan hareket etmelidir. En azından sokakta sigara dumanını etrafa üflememelidir.
Arabayı kaldırıma park edip geçişi engelleyen, sokakta sigara dumanını başkasına üfleyen, dükkânının önünü kapatıp insanların geçişini zorlaştıran kul hakkını ihlal ettiğini bilmelidir.
Camilere ibadet için gelen hanım kardeşlerimiz, erkeklerle itiş-kakış camiye girmeye çalışmamalı ve İslam’ın mahremiyet kurallarını çiğnememelidir.
Kul hakkına dikkat etmeliyiz. Sosyal medyadaki (Facebook, Twitter, Instagram, Linkedin vs.) yalan yanlış bilgileri doğruluğunu araştırmadan paylaşmamalıyız. Kur’an’da, “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onu tahkik edin (araştırın)” buyurulmaktadır.
En önemlisi de, “Peygamber zamanında teravih mi vardı?” diyen dinde reformculara itibar edilmemelidir. Peygamberimizin (S.A.V.) hemen yanı başındaki binlerce sahabe, “teravih namazı”nın var olup olmadığını bilmeyecek, bir akl-ı evvel bugünden asırlar öncesini daha iyi bilecek, öyle mi?