UNUTTUK UNUTTUĞUMUZU
Bir Ramazan daha geliyor. Kim bilir ömrümüzün kaçıncı Ramazan’ını karşılamaya hazırlanıyoruz. Acaba geçmiş Ramazanlardan geriye ne kaldı bize? Neleri tutabildik ve neleri bırakıverdik öylece? Oruçlarımızı tuttuk mu, nefsimizi tuttuk mu, Ramazan’ı sımsıkı, bırakmamacasına tuttuk mu? Ve bayram sabahı gözlerimizi hafiflemiş bir beden ve rahatlamış bir ruhla açabildik mi? Hiç bitmemesini mi istedik yoksa biran evvel geçsin diye mi bekledik? Bir gün kadar kısa mı geldi yoksa aylarca sürmüş gibi mi? Tadı damağımızda mı kaldı yoksa o olmadan her şey daha mı tatlıydı?
Elbette pek çoğumuz pek çok Ramazan yaşadık. Kimi zaman tadı damakta kalan kimi zaman zor olan ama her an derin bir imtihan içinde hissettiğimiz rahmet ve mağfiret sağanağı Ramazanlardı bunlar. Ve şimdi Rabbimiz bize lütfundan yeni bir mağfireti, yeni bir bağışlanma ve arınma sebebini daha nasip edecek.
İnşallah günler sonra her birimiz kendi Ramazan’ına kavuşmuş olacak. Yeni bir imtihan, hakkıyla geçilmeyi umarak kapılarımızı çalacak.
Peki, mademki Ramazan bağışlanmaya bir sebeptir, mademki hepimizin çok iyi bildiği üzere affolunmanın bir anahtarıdır. O halde sizce de henüz vakit varken onu karşılamak için hazırlanmalı değil miyiz? Sizce de kendimizi, Ramazan adı verilen bu kapıdan sığabilecek ölçülere getirmeli, fazlalıklarımızı atarak eksiklerimizi tamamlamalı değil miyiz? Bir anda içine düşüverip de ne olduğumuzu şaşmadan, bir gün iki gün derken tamam olup bitmesiyle kalakalmadan kendimizi onun manevi iklimine sokmalı ve kalplerimizi Ramazan için yumuşatmalı değil miyiz?
Muhakkak hepimizin hayatında farklı farklı sorumluluklarımız, bin bir çeşit dertlerimiz ve ardı arkası kesilmeyen koşuşturmalarımız var. Hepimizin nasıl geçtiğini anlamadığımız günlerimiz, birbirine eklenip duran yıllarımız, yoluna koymaya çabaladığımız işlerle dolu bir dünyamız var. Kimimizin sorumlu olduğu ailesi, kimimizin imtihan olduğu evlatları, kimimizin geçim derdi, okulu, hastalığı, sınavları, uğraşları, madden ve manen çabalamaları...
Ve maalesef hepimiz tüm bu koşturmalarımızın içinde, hayatı kazanma telaşımızın arasında Rabbimizi unutmakla, O’nu rutinlerin içinde kaybetmekle yüz yüze geliyoruz. Ucu görünmez işlerimizin arasına alelacele sıkıştırdığımız secdelerde ne yazık ki Rahman-ı Rahim’i hissedemiyoruz. Yapılması gereken yığınlarca uğraşın arasında Kelam-ı Kadim’i elimize almaya fırsat bulamıyoruz. Bazen cidden fazla yoğun olduğumuzdan ama bazen de yalnızca önceliğimize almadığımızdan Rabbimizi ihmal ediyor, O’nu anmayı, kelamını okumayı tarihini veremediğimiz bir zamana erteliyoruz. Belki de dilimizle ikrar etmesek dahi zihnimizle bu ibadetleri yaşlılığa erteliyoruz. Hep boş olacağımız, müsait sayılacağımız zamanları bekliyoruz ama o zamanları da başka başka şeylerle dolduruyoruz. Neticede hiçbir zaman kendimizi Allah’ı anarken, kalbimizi O’nun sevgisiyle yanarken bulamıyoruz.
Bu, kadınımızın da erkeğimizin de yaşlımızın da gencimizin de en büyük derdi olsa gerek. Kendimize itiraf etmeye korksak da kabul etmeliyiz ki biz Allah ile irtibat kurmuyoruz. Eğer ciddi ciddi canımızı yakacak bir dert taşımıyorsak, bedenimizi saran bir hastalığa veya zor bir imtihana duçar olmamışsak O’nu aklımıza bile getirmiyor, ellerimizi semaya kaldırmıyor, kaldıramıyoruz. Böyle olunca da ne namazlarımızdan ne yaptığımız başka ibadetlerimizden ne de Ramazan’dan lezzet alamıyoruz.
O halde gelin hep birlikte taze bir niyet alalım. Hala vaktimiz varken Ramazan’a hazırlanalım. Hazırlığımızın ilk ve en önemli aşaması da Rabbimiz olsun. Tertemiz oruçlar ve mağfiret olunmuş bir son için atacağımız ilk adım Mevlamız ile kopan irtibatımızı yeniden kurmak, aramıza koyduğumuz mesafeleri kaldırmak olsun.
Aslında O’nun bize sunduğu, O’nun yön verdiği, yönleri O’nun tayin ettiği hayat telaşemizde O’nu unutmanın ne kadar trajik ve ne kadar da şeytandan bir tuzak olduğunu fark ederek derinden bir “Bismillah” diyelim ve bir daha unutmamayı umarak yeniden Allah’a yönelelim. Biz O’nu unutmuş olsak da O’nun bizi unutmadığının ispatı olan her bir nimeti görüp yaşadıkça şükredelim, hamd edelim bir daha koparmamacasına irtibatımızı sağlamlaştıralım.
Evet, Rabbimizi her an hatırda tutmak, her an O’nu zikir halinde olmak aslında bizi başka hiçbir işimizden alıkoymaz. Aksine güzelleştirir, kolaylaştırır, bereketlendirir. Fakat korkarız ki hazır olmadan, O’nu yeniden hayatlarımızın merkezine oturtmadan, nerede unuttuk ise gidip bulmadan girdiğimiz bir Ramazan’ın bereketini tuttuğumuz oruçların faziletini bulamaz ve bayramı bayram yaptıran lezzeti yaşamayız.
Şimdiyse temiz bir niyet ve gönülden bir Bismillah ile ilk Ramazan hazırlığımızı yapmaya, Rabbimiz ile kopan irtibatımızı yeniden kurmaya niyet alalım. Sonra da umalım ki Ramazan bize gelsin, bizi sevsin ve bizden hiç gitmesin.