* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Fetullah Gülen ve Türkiye’de İslam’ı Tahrif Hareketleri  (Okunma sayısı 654 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Fetullah Gülen ve Türkiye’de İslam’ı Tahrif Hareketleri

Bu din, nasıl ki ilke ve prensipleri ile Rabbani ise, bu dine hizmet etme ve bu dini yayma da Rabbani bir yol ve metot üzere olması şarttır. Hak bir davaya batıl yollarla hizmet edilmez. F.G. örgütünün başına gelen felaketi hazırlayan en büyük sebep onların bu kurala aykırı olarak hedeflerine ulaşmak için her yolu mübah saymalarıdır. Bu yazının konusu F.G’nin sadece dini ile sınırlı olduğu için diğer yönlerine dokunmayacağız.

Fetullah Gülen yapılanmasının palazlanmaya başladığı dönem bizim ortaokul-lise yıllarımıza denk düşer. Bu dönem kendisi hakkında henüz olumsuz bir şey söylenmediği ve dinleyenler üzerinde çok ciddi etki bırakan vaaz kasetlerinin elden ele dolaştırıldığı dönemdir. Ben canlı olarak dört vaazını dinledim. Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde bir Ramazan ayında Fatih Camii’nde akşam-yatsı arası haftada bir gün vaaz verdi. Kendisi ve onu dinleyen cemaat hakkında doğrudan bir kanaat sahibi olmak için haftada bir olmak üzere Fatih Camii’nde 4 vaazını dinledim.

Kendi cemaati ikindi namazına gelip bir daha dışarı çıkmıyor, oruçlarını yanlarında getirdikleri iftariyeliklerle açıyorlardı. Daha o dönemde Fatih Camii’ni iftar öncesi hemen hemen dolduran bir cemaati vardı. Kendime ana giriş kapısının bir iki metre ilerisinde ancak yer bulabiliyordum. Bir keresinde Fetullah Gülen geldi tam arka çaprazımda oturdu, sarığını taktı, cübbesini giydi ve kalkıp kürsüye gitti.

Orada ilk ve son kez kendisini yakından gördüm. Kürsüye çıkıp da besmeleyi çektiğinde bir uğultu kopuyor, ağlama sesleri kubbeyi sarıyordu.

Aradan yıllar geçti, şöhreti yayıldı, sağ ve sol siyasilerin gözdesi oldu. Görüşmekten özellikle kaçındığı tek siyasi lider Erbakan Hoca’mız oldu. Merhum Şevket Kazan’ın ifadesine göre Erbakan Hoca kendisine Gülen’le görüşme yapması için görev vermiş. İki yıl il, il dolaşarak takip etmiş ama her gittiği yerden kaçıp gittiği için bu görüşme gerçekleşememiş ve iki yılın arkasından bu takibi bırakmış.

F. Gülen hem laik ve hem de dindar çevrelerin gözdesi olarak çok hızlı yükseldi. Okullar, dershaneler, yurtlar, yayınevleri, dergiler, gazeteler, televizyonlar birbiri peşine onların tekeline girmeye başladı. Zaman gazetesi günlük satışı bir milyon üzerine çıktı. Gülen’in katılımıyla “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı” tarafından düzenlenen ödül törenlerinde başbakanlar, cumhurbaşkanları, bakanlar boy gösterdi. Gerek sanayi ve ticarette, devlet kademelerinde ve üniversitelerde yükselmenin yolu bu oluşum ile yolların kesişmesiyle doğru orantılı olmaya başladı. Hatta öyle oldu ki Türkiye’den Pensivanya’ya düzenli ziyaret turları başladı. Örgüte para su gibi akıyordu. Hiçbir İslami kuruma yardım ettiğine şahit olmadığımız Koç Holding dahi Türkçe Olimpiyatları’na ana sponsor olarak milyonlarca dolar verdi.

Örgütün ulaştığı bu güç zirveye ulaştığında artık çok şımardılar ve kendilerinden olmayanlara hayatı zindan etmeye başladılar. Neticede haram üzerine inşa edilen bu yapı öyle bir şeye kalkıştı ki kendi sonunu getirmekle kalamadı bu arada bunlarla ilgisi olmayan veya ilgisi olsa bile devletin korumasında palazlandırıldığı için güven duyarak bu yapıya katılan ama asla bunların gizli niyetlerinden haberi olmayan onbinlerce insan gereksiz ve haksız yere mağdur edildi. Evet, bu örgütün hem yükselme döneminde ve hem de tasfiye döneminde gerçek dindar,  mütedeyyin insanlara zarar verildi. Önce bu örgüt kendi grubundan olmayan Müslümanları tasfiye etti. Ardından da devlerin en tepesinde bulunanların da ifade ettiği gibi yaş-kuru birbirine karıştırarak onbinlerce kişi basit gerekçelerle, sahte ihbarlarla devlet kadrolarından atıldı. Kısaca bu örgüt üyelerini temizleme adı altında devletteki dindar insanların temizlenmesine de bir araç yapıldı.

Şu bir hakikat ki, bu örgüt sahip olduğu geniş mali imkânlar ve basın-yayın sektöründe sahip olduğu geniş istihdam alanları sayesinde en hızlı Kemalist’inden, en meşhur ilahiyatçısına kadar herkesi bir şekilde maaşa bağlamıştı. Onun için Gülen’in din konusundaki görüşlerine karşı 15 Temmuz kalkışmasına gelininceye kadar Diyanet ve ilahiyat çevrelerinden hiçbir itiraz gelmemiş aksine koca koca ilahiyat profesörleri bu örgütün  “Dinlerarası Diyalog” veya “İbrahimi Dinler Buluşması” adı altında yürüttüğü dini tağyir ve tahrif çalışmalarının destekçileri olmuşlardır. Diyanet ancak 15 Temmuz kalkışması sonrası işe el atmış, dönemin Diyanet İşleri Başkanı hükümetin isteği üzerine Fetullah Gülen’in kitaplarını inceletmiş ve hazırlanan raporu açıklamıştır. Ba’de harabil Basra.

Yine bu örgüt tarafından “Abant Toplantıları” başlığı altında düzenlenen ve asıl maksadı İslam fıkhını ortadan kaldırmak ve laik düzene İslami zeminde meşruiyet kazandırmak olan toplantıların sürekli müdavimleri olan profesörler daha önce işledikleri günahlardan nadim olduklarına dair hiçbir açıklama yapmadan, sanki onlara hayatlarında hiç selam vermemişler gibi bugün çok saygın kişiler olarak yollarına devam ediyorlar. 

Esasen bugün Fetullah Gülen’in din konusundaki fikirlerinden çok daha sapkın ilahiyat profesörleri görevleri başında öğrencileri zehirlemeye devam etmektedirler. Bunlara karşı da gerek ilahiyat ve gerekse Diyanet cephesinden hiçbir karşı duruş gösterilmemektedir. Doğrusu Fetullah’ın o kadar yanlışı olmasına rağmen Kur’an ve sünnete doğrudan bir saldırısı olmamıştır. Aksine “Kur’an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıkmış” diyerek hadis inkârcılarına kaşı hadis-i şerifleri müdafaa etmiştir. Bugün ilahiyat fakültelerinde halen görev yapan ve bazı ayetlerin Kur’an’dan çıkarılması gerektiğini savunan Prof’lar var.

Tarihselcilik adı altında Kur’an ahkâmını geçersiz kılmaya çalışan din tahrifçileri sayılamayacak kadar çoktur. Ama maalesef geçmişte Gülen’in dini ifsad faaliyetlerine göz yumulduğu, korunduğu gibi bugün de Kur’an etrafında şüphe oluşturmak isteyenler, hadis inkârcıları, fıkıh düşmanları korunmaktadır. Özellikle fıkıh düşmanlığı had safhadadır. Nitekim sabık bir Diyanet İşleri Başkanı bir televizyon programında başı açık olan ama sorduğu sorularla başörtüsünün farz olduğunu karşısındaki Diyanet İşleri Başkanı’na söyletmek isteyen bir bayan sunucunun bütün ısrarlı sorularına rağmen “Müslüman kadınlar için başörtüsü farzdır” sözünü ağzından alamadı. Sarık ve cübbe kostümü ile televizyon ekranlarında Diyanet İşeri Başkanı sıfatı ile başörtüsünün farz olduğunu söyleyemeyen bu kişi bugün çok saygın konumdadır.  Buna ses çıkarmayanların Gülen’in, “Başörtüsü teferruattır” sözünü eleştirmeleri bir çelişkiden öte işgüzarlıktır.

Gülen fitnesi dini açıdan deşifre olmuştur. Dolayısıyla dini açıdan bir tehlike oluşturmamaktadır. Ama ondan daha tehlikeli fikirler taşıyanlar her gün muhtelif mecralarda konuşmakta, ondan çok daha sapkın fikirlerini zerk etmeye devam etmeye devam etmektedirler. Müslümanlar ve Müslümanlık açısından bugün asıl tehlike bu ilahiyatçılardır.

Mustafa Kasadar.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap