* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İktisadi Fesat ve Karun Örneği  (Okunma sayısı 1084 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
İktisadi Fesat ve Karun Örneği
« : Kasım 11, 2024, 07:09:26 ÖÖ »


İktisadi Fesat ve Karun Örneği

Kur’an-ı Kerim’de kendisinden en çok bahsedilen peygamber Hz. Musa ve onun Firavuni düzenle yaptığı mücadeledir. Kur’an-ı Kerim, bu zulüm düzenini ayakta tutan üç karakterden bahseder.

- Birincisi liderlik: Bunu Firavun temsil ediyor.

- İkincisi mali ve iktisadi yapı: Bunu Karun temsil ediyor.

- Üçüncüsü devlet idaresi kuvveti ki; bununla Haman ve idareciler temsil ediliyor.

Buna ilaveten bir dördüncü kuvvet daha vardır ki; o da sihirbazlardır. Bunlar da bu şer üçlüsünün oluşturduğu düzenin propagandacılarıdır. Bugünkü anlamıyla medyacıları, kalemşorları.

Kur’an-ı Kerim, Kasas Sûresi’nde Karun’dan bahsederken o günkü iktisadi ve mali bozuklukları örneklendiriyor. Bu sûrenin başında Kur’an-ı Kerim, zorba bir kuvvet üzerine bina edilmiş siyasi bir yapı modeli üzerinde duruyor. Sûrenin sonunda ise sahip olduğu büyük iktisadi gücü kavmine karşı böbürlenen ve büyüklük taslayan iktisadi bir yapı üzerinde duruyor.

Firavun, Mısır Kıptilerinden Karun ise İsrailoğlularındandı. Ama Karun kendi kavmine karşı Firavun’un yanında yer aldı ve onun İsrailoğullarına yani kendi kavmine karşı işlediği zulümlere ortak oldu. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudi bankerler ve sanayiciler de Hitler’e destek olmuşlardı.

 “Karûn, Mûsâ’nın kavmindendi. O, gücüne dayanarak onlara haksızlık etmekteydi. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki sadece anahtarlarını güçlü kuvvetli bir ekip bile zor taşırdı.” (Kasas, 76)

 Ankebut Sûresi’nde ise bu üç küfür önderinden şöyle bahsedilmektedir: “Karun'u, Firavun'u ve (vezîri) Hâmân'ı da (helâk ettik).” (Ankebut, 39)

Bu ayet-i kerimde geçen üç sapkını bir araya getiren şey ise hakka karşı durup idari ve iktisadi alanda fesad çıkarmak, zulüm ve haksızlık yapmaktı.

- Firavun’un sapkınlığı, iktidarı ve hükümranlığı sebebiyledir. Bundan sebep kavmini kendine ibadete çağırdı.

- Haman’ın sapkınlığı; vezirliği, yüksek devlet görevi ve işlerin kendi etrafında döndüğü merkez konumda olması sebebiyledir.

- Karun ise serveti ve zenginliği sebebiyledir.

Ayet-i kerimelerden anladığımız; Karun’un Firavun’un hükümdarlığının günlerinde iken çok büyük zengindir. Ancak bu habis adam, malına ve hazinelerini korumak ve daha da artırmak için kendi kavmi olan İsrailoğullarının erkek çocuklarını öldürüp kadınlarını hizmetçi olarak kullanan Firavun’dan taraf oldu. Firavun da ona itimat etti ve mali işleri bugünkü tabirle ihaleleri ona verdi. Kendisi Hz. Musa ile akrabalık bağı olmasına rağmen mal ve zenginliğe olan tutkusu, onu Mısır Firavun’unun tarafını tutmaya itti.

Karun, servet üzerine servet yığıyor, malından muhtaçlar için bir şey çıkarmıyor, artırmak üzere hırs yapıyordu. Tıpkı bugünkü sosyete zenginleri gibi şatafatlı, süslü, gösterişli, reklam edilen, dilden dile dolaşan lüks ve israfa dayalı bir hayatı vardı. Zaman zaman süslü, fiyakalı elbiselerle fayton üzerinde halkının içine çıkıyor, onları küçümseyen gözlerle süzüyordu. Tabii olarak insanlar da ona imreniyor, onun gibi olmayı arzuluyorlardı.

Her ne şekilde olursa olsun, o zaman kavmi arasında onu bu azgınlıktan vazgeçirmeye ve yüce Allah’ın servet konusunda uyulmasını istediği dengeli ve adil bir ekonomik sisteme döndürmeye çalışan kimseler de bulunuyordu. Onu “Sakın şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.” (Kasas, 76) diye uyarıyorlardı. Ama o, bunlara aldırış etmedi ve neticede Allah Teâlâ Firavun’u denizin dibinde boğduğu gibi Karun’u da evi ve hazineleri ile birlikte yere batırdı.

 Esasen yüce Allah’ın servet için belirlediği sistem, zengini servetinden yoksun bırakmaz, onları yüce Allah’ın kendilerine bahşettiği maldan dengeli bir şekilde yararlanmasından alıkoymaz. Sadece onların, kontrollü ve dengeli harcamada bulunmalarını öngörür. Bundan önce de, kendilerine bu nimetleri veren yüce Allah’ın gözetimini ve ahiret günü ile bugünde gerçekleşecek olan hesaplaşmayı düşünmelerini ister. Karun’u yere batıran sebep zenginliği değil, bu zenginliği gayrimeşru yollarla, mazlum insanlar sömürülerek, devlet kaynakları emilerek elde edilmesi ve de bu zenginliğin gayri meşru maksatlar için kullanılmasıdır. Yoksa İslâm, ferdi mülkiyeti hak olarak tanır ve helâl yollarla mülk edinmek için harcanan kişisel çabalara değer verir. Hiçbir zaman kişisel çabayı küçümsemez ya da geçersiz saymaz. Şu kadarı var ki, İslâm aynı zamanda ferdi mülkiyet edinmek ve geliştirmek için belli bir sistemi zorunlu kılar. Sahip olunan servet ve mülklerin kullanımı ve tasarrufu konusunda belli kıstaslara uymayı zorunlu kılar. Bu sistem, dengeli ve tutarlıdır. Ferdi, emeğinin karşılığını almaktan yoksun bırakmaz.

Fakat savurganlığa varacak kadar serbestçe harcamasına ve cimriliğe varacak kadar da eli sıkı davranmasına izin vermez. Bunu sağlamak için de mal üzerinde topluma bazı haklar verir. Topluma mal kazandırmanın, geliştirmenin, harcamanın ve bu maldan kişisel olarak yararlanmanın yollarını denetleme yetkisini tanır.

 Karun’la aynı toplumda yaşayanların çoğunluğu ona imreniyor ve: “Keşke Kārûn’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı!” (Kasas, 79) diyorlardı. Bu istek özellikle günümüz gençliğinin de can attığı bir istektir. Çünkü bugün de ülkemizde soyunmayı marifet sayanlar, tefecilik, rüşvet ve adam kayırmacılığı bir yol ve yöntem olarak kullanıp zengin olanlar zengin oluyor ve onların çirkef hayatları sabah akşam ekranlarda reklam ediliyor. Kucaktan kucağa atılan ahlaksızlar sanatçı olarak takdim ediliyor, ışıltılı hayatlar olarak reklam ediliyor. Onun için çalışmayı, az da olsa helal kazançla yetinmeyi adeta ahmaklık olarak gören ve kısa yoldan zengin olmak için her tür çirkefliğe eyvallah diyen bir gençlik yetişiyor. Onun için Karun’un benzeri şatafatlı bir hayata sahip olmak isteyen milyonlar var. Çünkü bu zümreye göre şans Karun gibi yaşamaktır. Onlara göre Karun gibiler şans sahibi kişiler, kendileri ise bu şanstan mahrum olanlardır.

Ancak Karun şanslı değildi. Çünkü mümin değildi. Bundan sebep ahirette varacağı yer cehennem azabıdır. Dünyada sahip olduğu mal ve itibar onu cehennem ateşinden uzak edemez. O halde ateşe girdiği halde nasıl şanslı birisi olabilir ki?!

Karun gibi gurur yapanlar cehenneme gidicidirler ve asla şanslı değillerdir. Çünkü cennet için onlara asla bir şans yok. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “(Resulüm!) İnkârda yarışanlar sana kaygı vermesin. Allah onlara, ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor ve onlar için çok büyük bir azap vardır.”

Mustafa Kasadar.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap