* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Dinde Zorlama Yok Mudur  (Okunma sayısı 452 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7234
Dinde Zorlama Yok Mudur
« : Aralık 27, 2021, 02:17:30 ÖS »
Dinde Zorlama Yok Mudur

İslâm; olanca gücü ve enerjisi ile insan idrakine hitap eder, temiz fıtrata, düşünen akla, vicdana seslenir. Ama seslenirken hiçbir baskıya başvurmaz. Zira inanç özgürlüğü, insanı “insan” yapan değerdir.

 İslâm’ın gerçek manada hâkim olduğu yerde ikrah (zorlama) bulunmaz, buna ihtiyaç da duyulmaz. Zira İslam, insanın yaratılış kodlarına hitap eder, kalbine huzur, vicdanına yüce amaçlar ve temiz duygular kazandırır. İslamsız saadet olmayacağını kavratır. Bunun için de Müslüman bireyler; dinin emirlerini hiçbir zorlama olmadan yerine getirirler. Zira rıza ve hüsnüniyet bulunmayınca hiçbir amelin ibadet sayılmayacağını ve ikrah (zorlama) ile yapılan amelde dinin vaat ettiği sevabın bulunmayacağını bilirler.

Bununla birlikte “Dinde ikrah (zorlama) yoktur” hükmünün “bu dini yaşamak insanların ihtiyarlarına (kendi isteklerine) bırakılmıştır” şeklinde bir keyfiliğe yol açmayacağının da bilincindedirler. Zira, zorlamanın olmaması, emirlere uyup uymama konusunda bir sorgulama yapma yetkisini, bir tercih yapma hakkını doğurmadığı inancında olmayanların zaten İslam dairesinin içerisine giremeyeceklerini de gayet iyi bilirler.

 “Dinde zorlama yoktur” İlahi hükmünü ısrarla Bektaşi’nin “Namaza yaklaşmayın” ayet-i kerimesini anladığı gibi anlayan ve buradan “dini yaşamak zorunluluğu yoktur” şeklinde sonuç çıkaran bir zümre var. Bunlar dinden tümüyle kopamayan ama dine tamamen teslim de olamayanlardır. Dinin hayata müdahalesini bırakın, hayatın olağan akışı içerisinde herhangi bir yerde ortaya çıkan dini içerikli görüntülerden -mesela hafızlık merasiminden- dahi rahatsız olurlar. Onlara göre din “sadece Allah ile kul arasında gizli bir ilişki” olarak kalmak ve asla görünür olmamak zorundadır. Din ayrı, dünya ayrıdır.

 Onlar böyle düşünseler de gerçekte bu din insanın olduğu her yerde olmak ve hayatın her alanında tatbik edilmek için gönderilmiştir. “Çocuklarınıza 7 yaşına geldiklerinde namazı emredin” Nebevi buyruğunda olduğu gibi bu din, daha çok küçük yaşlardan itibaren amele dönüşmekte, pratiğe aktarılmakta ve böylece insan hayatının olağan akışının bir parçası olarak hiç zorlanmadan gayet içtenlikle yaşanmaktadır.

 Evet, bu dinde asıl olan mü’minlerin bir ikraha, zorlamaya hacet bırakmadan İslam toplumunun birer ferdi olarak mü’mince bir hayatı kendi ihtiyarları ile yaşamalarıdır. Yok eğer bundan kaçınırlarsa o zaman da dinin koyduğu müeyyideler devreye girecektir. Bu müeyyidelerin bir kısmı dünyevi bir kısmı da uhrevidir. Eğer yapılan itaatsizlik ferdi ise cezalar da ferdi olur. Zina edene, zina iftirasında bulunana (Nur, 2, 4-5), hırsızlık yapana (Maide, 38) silahlı gasp, yol kesme ve eşkıyalık gibi anarşik suçları işleyenlere (Mâide 33-34) uygulanan had cezaları; kasten yaralama, sakat bırakma ve öldürme olaylarında uygulanan kısas cezası (Bakara 178-179), had ve kısas cezası dışında kalan suçlara verilen tazir cezaları bu dinin kurallarına aykırı yaşamanın dünyalık cezalarıdır.

Hz. Ebubekir (r.a.)’ın hilafeti döneminde olduğu gibi yapılan itaatsizlikler toplu bir isyana dönüşürse o zaman da bağilere veya mürtedlere uygulanan cezalar tatbik edilir. Kısacası bu din, hayatın hiçbir alanında bir boşluğa, bir keyfiliğe yer bırakmamıştır. Nitekim Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in vefatını fırsat bilerek zekât vermeyi reddedenlere karşı İslam Halifesi Hz. Ebubekir (r.a.) çok sert davranmış ve: “Resûlullah’a verdikleri bir yuları bile bana vermeyi reddederlerse onlarla savaşırım” demiştir.

Bu dini kavl-i leyyin ile muhatabın aklına uygun bir şekilde anlatmak, tebliğ etmek, müjdelemek, nefret ettirmemek ne kadar önemli ise bu dinle sorunları olan mutraf bir kesime şirin gözükmek için dini eğip bükmekten kaçınmak da o kadar önemlidir.

Mustafa Kasadar.