Fitne nedir - Fitneci Kimdir?
Fitne kelimesi çok çeşitli manalara gelmekle birlikte biz burada, İslam davasından sapma, Müslümanlar arasında tefrika ve bozgunculuk çıkarma manasında olan “fitne” kavramı üzerinde duracağız. İmam Birgivi Hazretleri, fitne kelimesini bu manada, “İnsanları, meşrû bir fayda olmaksızın ıstıraba, ihtilafa ve belaya düşürmektir.” şeklinde tarif etmiştir.
Günümüzde birçok farklı grup kendinden olmayanları fitnecilikle suçladığı gibi aynı cemaat ve grup içerisinde yer aldıkları halde birbirlerini fitne çıkarmakla itham eden çokça örneğe rastlanmaktadır. Bunun için hangi davranışların fitnecilik olduğu veya “fitne çıkarma” manası taşıdığının iyi anlaşılması lazımdır.
Pek tabii ki Müslümanların her türlü inkâr, terör, kargaşa, katliam, işgal ve benzeri kötülüklerin kapısını açacak fitnelere alet olmaktan şiddetle kaçınması lazımdır. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, bu manadaki fitnelerden mutlaka kaçınmamızı emrederek şöyle buyurmuştur: “Fitne uykudadır. Uyandırana Allah lânet etsin.” (Suyûtî, Fethu’l-Kebir; Keşfü’l-Hafâ, 1817)
Bugün İslam dünyasının birçok bölgesinde akan kan bu tür bir fitnenin eseridir. Zira İslam coğrafyasının çeşitli bölgelerinde çıkarılan fitneler buraların emperyalist güçler tarafından işgal edilmesine zemin hazırlamıştır.
İşin bu tarafı ile fitneden uzak durmak nasıl çok büyük önem arz ediyorsa; diğer taraftan İslam birliğini bozmak, Müslüman cemaati parçalama, İslami çalışmaları yolundan saptırma, dinin aslı ile oynayarak İslam’ı başkalaştırmaya çalışma ve benzeri faaliyetlerde bulunanlara karşı da mücadele etmek gücü ve kuvveti olan her Müslüman üzerine farzdır. Zira bu konudaki Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in emri kesin ve herkesi kapsayıcıdır. “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78)
Münker olan şeylerin yayılmasına engel olmaya çalışmak fitne değil cihaddır. Hakkın hatırını her şeyin üstünde tutmak ve hak sözü söyleme konusunda kınayıcının kınamasından korkmadan hareket etmek Müslüman’ın ahlakıdır. “Her kime öğrendiği dini ilim sorulursa o da çeşitli sebeplerden dolayı o bilgisini gizlerse kıyamet günü o kimseye ateşten bir gem vurulacaktır.” (İbn Mace, Mukaddime, 24; Ebû Davûd, İlim, 17; Tirmizi, İlim, 3)
Müslümanlara içlerinden en iyisini idareci seçmeleri tavsiye edilmekle birlikte bu şart koşulmamıştır.
Dolayısıyla Müslümanlar üzerine yönetici seçilenlerin birtakım donanım eksiklikleri makul karşılanabilir. Ama onlara şahsi yetkinlik konusunda gösterilen müsamaha icraatları söz konusu olduğunda gösterilmez. Zira Müslüman idarecilere kendi eksikliklerinin farkında olmaları ve işleri şûra ile yönetmeleri emredilmiştir. “Onların işleri, aralarında danışma iledir.” (Şûra, 38)
Bu idareciler yanlış yaptıklarında uyarılmaları şart olduğu gibi, münker olan bir şey emrettiklerinde de -münker iş konusuyla sınırlı olarak- itaat edilmemesi gerekir. Bu itaatsizlik fitne değildir. Aksine fitne; bunun tersi istikamette davranmak yani münker olan şeylerin işlenmesine ses çıkarmamaktır. “Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve büyük fesâd olur.” (Enfal, 73) “Ey iman edenler! Siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin. Siz doğru gittiğiniz takdirde yanlış yola sapanlar size zarar veremez.” (Maide, 105)
Müslüman asla fitneci ve bozgunculara asla tabi olmaz. Eğer nasihatin fayda etmediği, sözün bittiği yerde, herkesin kendi hevasna kapıldığı bir zaman diliminde yaşamak zorunda kalırsa o takdirde de şu Nebevi ikaza yapışır: "Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey (fikir) sahiplerinin kendi reylerini beğendiklerini müşahede edersen, o zaman kendine bak." (Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizî, Tefsir, Mâide, (3060); İbnu Mace, Fiten 21, (4014)
Mustafa Kasadar.