Hoş geldin Ey Süvari Muhacir
Hâlid bin Velid’in babası Velid bin Muğire’nin ölmesinden sonra Mahzum kabilesinin liderliği Amr bin Hişam’a geçti. Kureyş’in ileri gelen liderlerinden ve küfrün temel direklerinden biri olan Amr bin Hişam, İslam’ın apaçık düşmanlarındandı. Bedir Savaşı’nda kâfir olarak öldürüldü. Oğlu İkrime onun yerine Mahzumoğulları’nın başına geçti. İkrime (r.a.), Resûlullahdan (s.a.v.) iki yaş daha küçük olup hicretten 51 sene önce doğdu. İkrime, Müslümanlarla savaşan kimselerle birlikte bütün gücüyle Resûlullahın ve İslam’ın karşısında mücadele etmeye başladı.
Resûlullah (s.a.v.) Mekke’yi fethettiği zaman tüm Mekke halkını affetti. Ancak 20 kadar azılı İslam düşmanını af kapsamı dışında bıraktı. Bunlar bulundukları yerlerde vurulacaklardı. İkrime b. Ebi Cehil de bunlardan birisiydi. İkrime, Habeşistan’a gitmek üzere Mekke’den firar etti.
İkrime’nin hanımı Ümmü Hâkim o gün Müslüman olanlardan biriydi. Resûlullaha (s.a.v.) gelerek kocası İkrime’nin bağışlanmasını istedi. Resûlullah (s.a.v.) onun talebini kabul etti. Ümmü Hâkim, yanına kölesini alıp kocası İkrime’nin peşinden gitti. Onu Kızıldeniz’de gemiye binmiş olarak buldu. Hava çok rüzgârlı olduğu için gemi beklemede idi. Hanımı kendisine Resûlullahın vermiş olduğu emanı (can güvenliği garantisini) bildirdi.
Rivayet ediliyor ki: İkrime kaçarak denize ulaştı ve gemiye bindi. Gemiye doğru rüzgâr esmeye başlayınca, gemide bulunanlar şöyle demeye başladılar: “Allah’a karşı ihlâslı olunuz. Zira sizin ilahlarınız burada sizden bir şey gideremeyecek.”
Bu sözün üzerine İkrime:“Vallahi! Beni denizde ancak Allah’a karşı ihlâslı olmak kurtaracaksa, karada da beni O’ndan başkası kurtaramaz. Ey Allah’ım! Senin benim içinde bulunduğum durumdan kurtulmama dair bir ahdin varsa ben Muhammed’e geleyim, elimi onun eline koyayım ve ondan sadece affedilmeyi dileyeyim” dedi.
Abdullah bin Zübeyr (r.a.) anlatıyor:
“İkrime ve zevcesi Ümmü Hakîm Binti Haris, Mekke’ye yanaştıklarında Resûlullah (s.a.v) ashabına, ‘İkrime sizin yanınıza mümin ve muhacir olarak geliyor. Sakın, onun babası hakkında kötü söz söylemeyin. Çünkü ölü hakkında kötü söz söylemek diriyi üzer, ölüye bir şey erişmez’ buyurdu.
Resûlullah (s.a.v.), İkrime’yi gördüğünde onun gelişine sevincinden dolayı derhâl sıçrayıp ayağa kalktı. Ona doğru yürüdü ve onu kucakladı. Daha sonra Resûlullah (s.a.v) oturdu. İkrime ile Ümmü Hakîm de Resûlullahın (s.a.v.) huzurunda oturdular. Ümmü Hâkim’in yüzü peçeli idi.
İkrime, ‘Ya Muhammed, Bu zevcem senin bana eman verdiğini söyledi’ dedi. Resûlullah (s.a.v.), ‘Doğru söylemiş; sana eman verilmiştir’ buyurdu. İkrime, ‘Ya Muhammed, beni neye davet ediyorsun?’ diye sordu.
Resûlullah (s.a.v): ‘Seni Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın Resulü olduğuma şehadet etmeye, namaz kılmaya, zekât vermeye, oruç tutmaya, haccetmeye ve şöyle şöyle yapmaya davet ediyorum’ buyurup, İslam esaslarını ve İslam ahlâkını saydı.
Bunun üzerine İkrime, ‘Vallahi, sen ancak hak ve gerçek olana, güzel ve iyi bir şeye davet ediyorsun.
Vallahi, davet ettiğin şeylere davete başlamadan önce de sen içimizde sözü en doğru olanımız, iyilik yönünden de en iyimizdin’ dedi. Sonra da, ‘Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve Resulüdür’ dedi.
Onun Müslüman oluşuna Rasûlullah (s.a.v.) çok sevindi. Daha sonra İkrime, ‘Ya Rasûlullah, bana söyleyebileceğim en hayırlı şeyi öğret’ dedi.
Resûlullah (s.a.v) ona, ‘Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve Resulüdür, dersin’ buyurdu.
İkrime, ‘Bundan sonra ne diyeyim?’ diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.), ‘Allah’ı şahit tutarım ve burada bulunanları da şahit tutarım ki, ben Müslüman’ım, muhacirim ve mücahidim, dersin’ buyurdu.
İkrime de şöyle söyledi.
Resûlullah (s.a.v.), ‘Bugün, her ne olursa olsun başkasına verdiğim bir şeyi benden istersen onu sana vereceğim’ buyurdu.
İkrime, ‘Ya Resûlullah, sana karşı yaptığım bütün düşmanlıklar, müşrikliğin yayılması ve üstün gelmesi arzusuyla sana karşı attığım bütün adımlar, sana karşı geldiğim bütün yerler, senin yüzüne karşı veya arkandan sarf ettiğim bütün sözler sebebiyle benim için Allah’tan mağfiret dilemeni istiyorum’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), ‘Ey Allah’ım, onun bana karşı yaptığı bütün düşmanlıklardan, senin yolundan çevirmek maksadıyla gittiği, içinde erişeceği yere kadar adım attığı ve bununla da senin nurunu söndürmeyi arzuladığı her yerdeki tutum ve davranışlarından doğan günahlarını bağışla. Onun, aleyhimde, yüzüme karşı veya arkamdan işlediği bütün kötülükleri de bağışla’ diyerek dua etti.
Buna karşı İkrime, ‘Razı oldum, ya Resûlullah, amma vallahi, Allah’ın kullarını Allah’ın yolundan çevirmek için harcadığımın iki katını Allah yolunda harcamadıkça, Allah yolundan çevirmek için yaptığım savaşların iki katını da Allah yolunda yapmadıkça geri durmayacağım’ dedi. Daha sonra savaştan savaşa koştu, sonunda Yermük Muharebesi’nde şehit düştü. Müslüman olduktan sonra Resûlullah (s.a.v.) ona hanımını ilk nikâhı üzere verdi.” (İbni Hişam 4/61; Mahmud Şakir, Gökteki Yıldızlar).
Resûlullah (s.a.v.), İkrime’ye karşı son derece samimi ve son derece lutüfkâr davrandı. Resûlullah (s.a.v.) bu tavrı tek başına onu İslam’a celbetmek için yetmişti. Onu karşılamada acele ettiği için gömleğini bile giymemiş, onu güler yüzle karşılamış, “hoş geldin” demiştir.
Bir rivayete göre de onu, “Hoş geldin ey süvari muhacir” (Tirmizî 2735) sözüyle karşılamıştır. Resûlullahın (s.a.v.) bu babacan tavrı Hz. İkrime’yi etkilemiş ve İkrime Müslüman olmuştu. Radiyallahuanh.
Namaz kılarken, oruç tutarken, zekât verirken nasıl kendimizi Resûlullah (s.a.v.) Efendimize uyma konusunda hassas davranıyorsak; etrafımızda olan insanlara karşı muamele konusunda da aynı hassasiyeti göstermek zorundayız. Hele işin içinde davamız söz konusu ise çok daha büyük itina ve hassasiyet göstermek mecburiyetimiz vardır.
Mustafa Kasadar.