Dini İlimleri Dünyalık Gayelere Ulaşmak İçin Alet Eden Bedbahtlar
Sosyal medyanın yaygınlaşması ile birlikte yıllardır ilahiyat fakültelerinde öğrencileri zehirleyen birtakım hoca lakaplı kişilerin yedikleri herzeler bir bir ortalığa saçılmaktadır.
Tabii şu ana kadar ortaya çıkanlar buzdağının görünen kısmıdır. Dahi nice nice sapıklar var!.. Esasen ortaya dökülen bu çirkefliklerden daha tehlikelisi Allah’a, kitaba, Peygambere dil uzatan bu aşağılık zavallılara ilahiyat camiasından hiç ses çıkmamasıdır. Yoksa bunlar Hakkı müdafaa gibi bir görevlerinin olduğunun farkında değiller mi?
Âlimler toplumu çürümekten koruyan tuz gibidir. Peki, tuz bozulursa ne yapılacak? İşte asıl felaket budur ve o zaman hiçbir şey yapılamaz. Bunun için Rabbani âlimlerin değerini çok iyi bilmeli ve onların sayısını artırmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalıyız.
Bir takım sözde ilim adamlarının yedikleri herzelere bakılarak gerçek ilim ehline bir hürmetsizlik edilmemesi için İmam Gazali Hazretlerinin ölümsüz eseri İhyau Ulumi’d-Din isimli kitabından önce kısaca dini ilimleri dünyalık arzularına alet edinen bedbahtlarla ilgili daha sonra da gerçek Rabbani âlimlerin özellikleri ile alakalı geniş bir nakil yapacağım.
“Bu konuda en önemi olan şey dünya âlimleri yani dini ilimleri dünyalık bir takım gayelere ulaşmak için araç olarak kullanmalarla âhiret âlimlerini birbirinden ayıran alâmetleri bilmektir. Biz, dünya âlimleri ile; ilim vasıtasıyla dünya nimetleri, mevkî ve rütbe gibi daha aşağı derecede şeyler elde etmeyi isteyen kötü âlimleri kastediyoruz. Nitekim Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde insanların en şiddetli azaba uğrayacak olanı o âlimdir ki Allah Teâlâ, onu ilmi ile faydalandırmamıştır.”
“Kişi, ilmi ile amel etmedikçe âlim olamaz.”
“İlim iki kısımdır: Biri dilde olan ilimdir. Bu ilim, Allah’ın kulları üzerindeki delilidir. Diğeri de kalpte olan ilimdir: İşte fayda veren ilim budur.”
“Ahir zamanda, ibadet eden cahiller ile fâsık âlimler olacaktır.”
“Âlimlere karşı övünmek için, bayağı kimselerle mücadele etmek için ve insanların teveccühünü kazanmak için ilim öğrenmeyiniz. Kim böyle yaparsa o kimse cehennemliktir.”
“Kendisinde mevcut ilmi saklayan kimseyi, Allah ateşten bir gemle gemler.”
“Sizin için Deccal’dan daha çok, Deccal olmayandan korkarım.” Ashâb-ı Kirâm sordu: “Kimdir o Deccal olmayıp da kendisinden korkulan?” Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Doğru yoldan sapmış imamlardan (önderlerden).”
“Kimin ilmi arttığı hâlde hidayeti artmazsa onun ancak Allah’tan uzaklığı artmış olur.”
Hz. Ömer (R.A.) şöyle buyurmuştur: “Bu ümmet için en çok korktuğum, münafık olan bilgindir.” Kendisine soruldu: “Bir kimse, münafık bilgin nasıl olur?” Dedi ki: “Dili bilgin olup kalbi cahil olur.”
İbrahim İbni Uyeyne’ye soruldu: “İnsanlardan en fazla pişmanlık duyan kimdir?” Dedi ki:
“Dünyadaki pişmanlık, yaptığı iyiliğe karşılık teşekkür görmeyenin pişmanlığıdır. Âhirette ise iyi işlerin değerini çok iyi bildiği hâlde iyi işleri son derece az gelen âlimin pişmanlığıdır.”
Halîl İbni Ahmed şöyle demiştir: “İnsanlar dört kısımdır: Hem bilir hem de bildiğini bilir ki böyle bir âlime uyunuz. Adam bilir. Fakat bildiğini bilmez. Böyle bir kimse uykudadır, onu uyandırınız. Bir adam bilmez ama bilmediğini bilir. Bu kimse doğru yola girmek isteyendir, siz onu irşat ediniz. Adam hem bilmez hem de bilmediğini bilmez. Bu koyu cahildir, onu terk ediniz.”
Fudayl b. İyâd (R.H.) şöyle demiştir: “Ben, üç kimseye acırım: Bir kavmin zengini ki fakir olmuştur. Bir âlim ki dünyanın oyuncağı olmuştur.”
Hasan el-Basrî (R.H.) demiştir ki: “Âlimlerin azabı, kalbin ölmesidir. Kalbin ölmesi de âhiret ilmiyle dünyayı istemektir.”
Usame İbni Zeyd (R.A.) anlatıyor. Resulullahın (S.A.V.) şöyle buyurduğunu işittim: “Kıyamet gününde âlim getirilir, ateşe atılır. Orada bağırsakları dışarı fırlar ve bu hâlde merkebin dolap etrafında döndüğü gibi dolaşır.
Cehennemlik olanlar da onun etrafında dolaşarak sorarlar: ‘Senin hâlin ne?’ O da cevap verir: ‘Ben iyiliği emrederdim. Fakat onu ben yapmazdım. Kötülükten insanları alıkoyardım, fakat ben onu yapardım.”
Âlimin işlediği günah sebebiyle azabı iki kat olur. Çünkü bilerek isyan etmiştir. Bunun için Allah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar” (Nisâ, 145). Çünkü münafıklar, gerçeği bildikten sonra inkâr etmişlerdir. Onlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi Allah’a çocuk isnat etmedikleri ve “Allah üçün üçüncüsüdür” demedikleri hâlde Hıristiyanlardan daha kötü olmuşlardır. Çünkü onlar, gerçeği bilerek inkâr etmişlerdir. Zira Yüce Allah, Bel’am İbni Baûrâ Kıssası’nda şöyle buyurmuştur:
“Kendisine kanıtlarımızı verdiğimiz, fakat onları bir kenara atan, bu yüzden şeytanın peşine düştüğü, nihayet azgınlardan olan kişinin haberini onlara anlat.” (A’râf, 175)
İşte fâcir âlim olan Bel’am İbn Bâura’ya Allah’ın kitabı verildi de o devamlı olarak nefsinin arzuları peşinde koştu. Bundan dolayı da köpeğe benzetildi. İster kendisine hikmet verilsin ister verilmesin: Yine de o dilini sarkıtarak şehvetler peşinde koşar durur.
Hz. İsa da şöyle buyurmuştur: “Kötü âlimin hâli, su kanalının ağzına düşen bir taşın hâline benzer. Ne kendisi su içer, ne de suyu ekinlere bırakır. Bir de kötü âlimin hâli, çöplük kanalına benzer. Kanalın dış tarafı güzel onarılmıştır. Fakat içyüzü kemikleri ile doludur.”
Bu ayetler, hadisler ve haberler gösteriyor ki dünyaya bağlanan ve ilmini dünya çıkarı kazanmaya alet eden âlim hem hâlinin kötülüğü hem de uğrayacağı azabın şiddeti bakımından cahilden daha fenadır ve kurtulanlar da ancak âhiret âlimleridir
Mustafa Kasadar.