Ayıpları Örtmede Gece Gibi Olmak
Her türlü eksiklik ve noksanlıktan beri, tüm kemal sıfatlarıyla muttasıf olan sadece Hak Teâlâ’dır (c.c.). İnsan ise hatayla, kusurla maluldür. Hatalarına ve eksikliklerine rağmen Yüce Yaradan insanı hiç yalnız bırakmaz “kulum” diyerek seslenir, affetmek için fırsatlar verir. Kul ne zaman çağırsa Rabbini hep yanında, yakınında bulur. (Bakara, 2/186.) Yüce Allah’ın biz kullarına olan sevgisi ve merhameti öyle büyüktür ki bir hata veya kusur işlediğimizde hemen aşikâr eylemez. Onları en güzel şekilde setreyler. Çünkü O Gafur’dur; hata ve kusurları örten, günahları bağışlayan, onun iç yüzünü insanlara bildirmeyen, ifşa etmeyendir.
Allah Teâlâ, şahit tuttuğu resulüne kendisinin “Gafuru’r-Rahim” (Hicr, 15/49.) olduğunu kullarına bildirmesini emir buyurur. O’nun her şeyi kaplayan rahmeti, kullarının ayıplarını örtmek, gizlemek ve günahlarını affetmek şeklinde tecelli eder. O, “Gafuru’l-Vedud”dur. (Buruc, 85/14.) Kulları tarafından çok sevildiği gibi kullarını da çok sever. O’nun sevgisi kulları hata ve günah işlese de devam eder. Bu sebeple kulunun günah işledikten sonra tövbe etmesiyle büyük sevinç duyar. (Müslim, Tevbe, 3.) O, “Gafurun-Halim’dir.” (Bakara, 2/235.), kullarına tövbe etmeleri için mühlet verir, hemen cezalandırmaz. O, hep kullarını affedici, setredici ve sonsuz merhametiyle sarıp sarmalayandır.
İmam Gazali, Hak Teâlâ’dan kuluna yönelen bu setrin tecellilerini şöyle sıralar: İlk olarak Cenab-ı Hak, bedenin çirkin görünen organlarını içte gizlemiş, güzel olanlarıyla örtüp süslemiştir. İkinci olarak insanın kötü duygu ve düşüncelerini iç dünyasında gizlemiş, kendisinden başkası ona muttali olmamıştır. Üçüncü olarak da kişiyi başkalarının yanında mahcup duruma düşürecek günahlarını affederek imanını koruduğu takdirde kötülüklerini sevaplarla örteceğini vadetmiştir. (Bekir Topaloğlu, Gaffar, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 13, s. 286.) Eğer onun güzel örtüşü olmasaydı yeryüzü kötülüklerle dolardı. İmam Gazali’nin ifadesiyle kimsenin birbirine bakacak yüzü dahi olmazdı.
Cenab-ı Hak “Settaru’l-Uyub”dur. O, insanın ayıplarını örttüğü gibi kullarının da bu ahlakla ahlaklanmasını sever. İnsan kendi kusur ve hatalarının ifşa edilmesini istemez. Aynı şekilde başkalarında gördüğü hata ve kusurları da yaymayıp örtmelidir. Yüce Allah, insanların gizli hâllerinin ve özel hayatlarının araştırılmasını da yasaklamıştır. (Hucurat, 49/12.) Görülen birtakım kötülüklerin açıklanmayıp örtülmesi güzel ahlakın göstergesidir. Öyle ki Allah Teâlâ, zulme uğramak dışında kötü bir sözün söylenmesini dahi hoş karşılamaz. (Nisa, 4/148.) Eğer insan gördüğü hata ve kusurları örterse Allah Teâlâ da onun ayıplarını kıyamet gününde örter. Her kim de Müslüman kardeşinin ortaya çıkmasını istemediği bir ayıbını ortaya çıkarırsa Allah Teâlâ da onun ayıbını açığa çıkarır. (İbn Mace, Hudud, 5.) İnsan, başkalarından önce kendi iç dünyasını temizleyip arındırmaya muhtaçtır. Bunun için dikkatini kendi hatalarına ve eksikliklerine vermesi ve onları düzeltme yoluna gitmesi kendi hayrınadır. Çünkü her insan kendi yaptıklarından sorumludur. Kendini düzeltmeyenin başkalarına da faydası olmaz.
Hataları ve ayıpları örtmek, onları görmezden gelmek şeklinde anlaşılmamalıdır. İnsan, gördüğü yanlışlıkları ve eksiklikleri “emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker” vazifesinin bir gereği olarak elbette dile getirebilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken üsluptur. İnsanlara hatalarını onları rencide etmeden, kınamadan, ayıplamadan, nezaketle söylemek uygundur. Fahri kâinat Efendimiz (s.a.s.) insanların hatalarını yüzlerine karşı açık bir şekilde ifade etmez, örterdi. Gördüğü yanlışları isim vermeden genel ifadelerle ashabına söylerdi. Çünkü hataların yüze vurulması hayâ duygusunu zedeler. Hayâ duygusunu kaybeden insan ise alenen kötülükleri işleme yoluna gidebilir. Bu ise insanın bozulmasıdır. Hâlbuki hikmetli bir üslupla, kırmadan incitmeden ve nasihatten fayda umacağını düşündüğümüz kişilere uyarıyı yapmak gerekir.
İnsan nefsi bazen de kendini temize çıkarmak için başkalarını hata ve kusurlarından dolayı kınama yoluna gidebilir. Bir hadis-i şerifinde: “Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira kim Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa Allah da kendisinin kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurunu araştırırsa onu, evinin içinde bile olsa rüsva eder.” (Tirmizi, Birr, 85.) buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.) bizleri kınamaktan menetmekte ve kişinin kınadığı şey başına gelmeden ölmeyeceği uyarısını yapmaktadır. (Tirmizi, Kıyamet, 53.) Hz. Mevlana, bir kimseyi kusurundan dolayı ayıplayan ve bunu söyleyen kimsenin o kusuru satın almış olduğunu söyler. O, dört arkadaşın namazını anlattığı hikâyede bu durumu resmeder: Dört arkadaş namaz kılmak üzere bir mescide giderler. Her biri kendi hata ve noksanlıklarının idraki içinde samimi bir niyetle namaza başlar. Bu sırada mescidin müezzini içeri girer. Namaz kılan kişilerden biri namaza durduğunu unutarak müezzine ezanın okunup okunmadığını sorar. Diğeri, arkadaşına namazda olduğunu ve konuşarak namazını bozduğunu hatırlatarak susmasını tavsiye eder. Üçüncü kişi de ikinciye, neden onda kusur bulduğunu, kendisinin de konuşarak aynı kusuru işlediğini söyler ve “Sen kendine bak, öğüdü kendine ver.” diye uyarır. Dördüncü kişi, arkadaşlarının işlediği hataları işlemediği için Allah’a şükreder. Hz. Mevlana her dördünün de namazlarının bozulduğunu söyler. Çünkü başkalarının hata ve ayıplarını görüp ifşa edenler, o hataları işleyenlerden daha çok hataya düşmüş olurlar. Birini hatasından dolayı ayıplayan aynı hataya düşer.
Hep iyilik ve güzellikleri gören, kötülük ve çirkinlerden sarfınazar edenler ne saadetli insanlardır! Böylesi güzel bakışa sahip olmak Rabbimizin bir lütfudur. İnsan bakarken bile temiz bir niyetle nazar etmeli. O zaman dikeni değil gülü görür. Sadi Şirazi bu hakikati ne güzel ifade etmiş: “Şunu bil ki bu dünyada başkalarının hep iyi taraflarını görenlerin yarın mahşer günü kusurları görmezlikten gelinir. Ey akıl sahibi! Gül, dikenle beraber bulunur. Senin dikenle ne işin var? Gülü demet yap… Eğer tabiatında daima ve yalnız kusurları görmek varsa tavus kuşunda çirkin ses ve ayaktan başka bir şey görmezsin.” İnsan neyi ararsa onu bulur. Nasıl bakarsa öyle görür. Noksan ve kusur bulmak için bakarsa onu görür. Ama bakışını güzel olana çeviren, gönül gözüyle bakan da güzeli bulur.
Rabbimizin bize bakışı da böyle güzel değil midir? Onca hatalarımıza rağmen bizden hiç vazgeçmeyen Hak Teâlâ hakiki dost ve sevendir. Çünkü ancak hakiki dost olan tüm kusur ve hatalarıyla sever, yanında olur insanın. Öyleyse o yüce dostun hatırına affedelim ki affa nail olalım, kusur örtelim ki kusurumuz örtülsün.