Bağışlayıcılık
İslâm dininde af konusunda yüceltici ve teşvik edici vurgulara sıklıkla rastlarız. Kelime anlamı olarak "af ve gafur" kelimeleri; örtmek, gizlemek anlamına gelir. Olumsuz şeyleri kir ve kusur gibi kabul edip onu örtmeyi teşvik etmek insana koruyucu ruh sağlığı etkisi yapar. Önemli ve gerekli bir duygudur.
Tövbenin istiğfarla birlikte kullanılması anlamlıdır. Tövbe yani pişmanlığı kabul etmek arkasından bağışlanmayı beklemek şuna benzer. Vücudumuzda bulunmuş bir mikrobu hijyen kuralı olarak yıkamak, sonra oluşan yarayı sargı ile örtmek, vücudun iyileştirici gücüne teslim olmaktır. Yarayı kaşımak iyileşmeyi geciktirdiği gibi, kusurları sık sık gündeme getirmede psikolojik yaralarımızın iyileşmesini geciktirir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bizzat kendisinin günde 70’den fazla tövbe istiğfar ettiğini söylemesi manidardır. (Müslim, zikir 41) Hatta, "Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız, şüphe yoki ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." ayeti, onları bağışlamayı tavsiye eden, Allah’ın bağışlamasının netice vereceği Teğâbun sûresinin 107. ayetinde beyan edilmektedir.
Olumsuz duygularla baş etme yolu olarak bağışlayıcılık
İnsana hata yaptıran, iyi ve güzel davranışlara engel olan, sosyal olarak zarar veren bazı olumsuz duygular vardır. Bunlar kin, öfke, nefret ve üzüntü gibi duygulardır.
Son yıllarda "Duyguların klinik önemi" konusunda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bir çok cerrah bilir ki, panik içinde ameliyata girmek istemeyen hastalarda komplikasyon daha çok olur. Ameliyat sonrası enfeksiyonlar, kanamalar, yara iyileşmeleri kişilerin duygu durumları ile yakından ilgilidir. Hasta sakinken yapılan ameliyatın sonu daha iyi gider.
American Psychologist 42 (1987) dergisinde yayınlanan ve binin üzerinde kadın ve erkeği içine alan geniş bir meta analizde şu noktalar belirtilmektedir: "Kronik kaygı, sürekli gerginlik, üzüntü ve kötümserlik, düşmanlık ve acımasız alaycılık ve kuşkuculuk gibi duyguları yaşayan kişilerde astım, mafsal romatizması, baş ağrıları, ülser ve kalp hastalıklarına yakalanma sıklığı ikiye katlanır."
ABD Duke Üniversitesinden Dr. Realford Williams The Thurs- ting Heart (New York Times Books’^!?) isimli kitabında düşmanlık ve kalp hastalıkları arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Sonuçta öfkeye yatkınlığın sigara, yüksek tansiyon ve yüksek kolesterolda daha etkili bir risk faktörü olduğunu raporlamıştır.
Her öfke nabzı ve tansiyonu yükseltip kalbe ek bir yük bindirir, kronik öfke bağışıklık sistemini baskılayarak hastalıklarla mücadele gücümüzü zayıflatır. Damarlarda küçük yırtılmalara neden olur, plaklar oluşur ve yaşlanmayı hızlandırır.
Adı geçen kitapta Dr. Realford Williams, tıp fakültesi öğrencilerine düşmanca duyguları ölçen bir ölçek uyguluyor. Bu testte, en yüksek puan alan doktorların 50 yaşlarında ölme ihtimalinin, düşük puan alanlara göre 7 misli daha fazla olduğu tespit ediliyor. Yale Tıp okulunda da benzer çalışmalar, benzer sonuçlar veriyordu. Kalp krizinden ölüm, öfkeli mizaçta sakin mizaca göre 3 misli fazla, eğer hem öfke hem kolesterol yüksekliği varsa, kalp krizi 5 misli fazlaydı.
Asitli hormonlar
Genelde duygularla kalp hastalıkları arasındaki bilimsel bağlantı nasıl açıklanıyor? Olumsuz ve yoğun duygular dalga dalga stres hormonları salgılıyor. Bu stres hormonlarının bir kısmı asit özelliğinde gittiği dokuda hasar oluşturuyor.
Herkesin hedef organı var. Bazılarının kalbi, bazılarının cildi, bazılarının bağışıklık sistemi, bazılarının da mide ve bağırsakları. Ancak asıl tehlike, asitli kimyasalların uzun süreli ve devamlı sal- gılanmayı sürdürmesidir. Kısa süreli kimyasal boşalmalarda parasempatik sinir sistemini devreye sokabilen "Sakinleş, tehlike geçti, çözüm var" mesajlarını verebilen kişilerde düşmanca duyguların hasar yapıcı etkisi oluşmuyor.
Öfkeyi bastırmak doğru mu?
Öfke ve öfkenin kronikleşmesinin vücutta hasar verici kimyasal etki yaptığını belirttik. Peki, öfkeyi bastırmanın etkisi nedir? Bu kritik sorunun cevabı şudur: Öfkeyi bastırmak vücuttaki huzursuzluğu büyütür. Öfkeyi açığa vurmak öfkeyi besler, rahatsız edici her durumda aynı tepkiyi verdirmeye neden olur. Hem öfkeyi bastırmamak hem de açığa vurmamak dışında üçüncü bir yol bulmak gerekir.
Huysuz, öfkeli, güvensiz, alaycı, olaylarda art niyetli yorumlar yapan, kuşkucu, takıntı yapan, bağışlamayan, düşmancıl kişilik özellikleri değiştirilebilir alışkanlıklardır.
Psikiyatri kliniklerinde öfke kontrolü eğitimine önem verilmesi, diğer tıp dallarının önerisi ile gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Stranford Üniversitesi Tıp Okulunda yapılan bir araştırmada kalp krizi geçirmiş bir grup hasta, hemen sinirlenecek tutumu yumuşatmaya yardımcı bir programa alındı. Öfke kontrolü eğitiminden sonra ikinci kalp krizi oranı düşmanca duyguları değiştirmeyi deneyenlerde % 44’lük düşüş gösterdi.
Kişiler, öfkenin kıpırtılarını ilk fark ettiklerinde öğrendikleri bazı tekniklerle "iyi niyetli bir neden arama" yolunu seçebilirlerse öfkeyi denetleyebiliyorlar.
İnsandaki kin, öfke, nefret ve kuşkululuk gibi düşmanca duygular, insanın hayat kalitesini menfi yönde etkiler ve bir çok sağlık sorununa yol açar.
Bağışlamak, özellikle pişmanlık duygusu içindeki insanları bağışlamak insanca bir davranıştır. Bağışladığımız kişiye iki hediye vermiş oluruz. Birincisi, "Senin düşmanın değilim". İkincisi, "Senin yararına hakkımdan vazgeçtim."
Böyle bir davranış sonucu karşı tarafta sevgi duyguları uyanır, sevginin arttığı yerde korku azalır ve güven duygulan oluşur. Böylece bireysel huzura ve toplumsal barışa hizmet edilmiş olunur. Özellikle insanlar güçsüz durumdayken bağışlanırlarsa, bağışlayan güce muhabbetleri ve saygıları daha fazla olur.
Yaptığı hatadan pişmanlık duymayan kişiye yapılacak bağışlayıcılık hatanın devamına yol açabilir. O kişinin hatasının farkına varmasını sağlamak gerekir. Böyle kişilere yanlışı onaylamadığını hissettirmek, başka alanlarda onun iyi çaba ve davranışlarını desteklemek daha eğiticidir.
Sonuç olarak bağışlayıcı olmak; insanın taşıdığı zihinsel ve duygusal yükü silmesine yol açtığı gibi, insanların birbirlerine güvenmelerine de yardımcı olur.