Selam Olsun Alemlerin Efendisine s.a.v Kardeş olabilenlere
İslam, ‘Oku’ emriyle başlayıp Hz.Muhammed ‘in önderliğinde, insanı cahilliye devri bataklığından alan ve Asr-ı Saadete ulaştırarak günümüze kadar varlığını genişleterek sürdüren, Allah’a doğru ulvi bir yolculuktur. 14 asırdır devam eden bu yolculuk kıyamete kadar da varlığını devam ettirecektir insallah.
İslamiyet öncesi dönem Cahilliye Dönemi olarak kabul edilir. Bunun sebebi insanlığın her anlamda zorbalık, aşağılanma, karanlık, zulüm ile karşı karşıya kalmasıdır. Bu dönemi Asrı Saadetten ayıran sınırla/çizgiyle alakalı olarak şu soruyu sormadan geçemiyoruz:
”Nasıl olur da her türlü fuhşiyatın, adaletsizliğin, haksızlığın, inançsızlığın, küfrün, hilenin, hırsızlığın köleliğin yaygın olduğu bir toplum kısa zaman zarfında ‘Mutluluk Çağına’ ulaşır?” Sanırım kendi zamanımızda bu ahlak dönüşümünü ve vicdani dirilişi yaşayabilseydik Asrı Saadet toplumunun güzelliğini daha iyi idrak edebilirdik.
Düşünsenize sadece 23 yıl… 23 yılda yeni bir uygarlığın ve çağlara mührünü vurarak kıyamete değin sürecek bir medeniyetin temeli atılmıştır Hz. Peygamber döneminde. Bir insanın ortalama ömrünün yarısından bile az bir süre. Yani bir nesli kurtarabilmek, bir toplumu her yönüyle düzeltmek için öyle uzun uzun zamanlara da ihtiyaç yok gibi bir sonuç çıkıyor. Allahın Rasülü kendi yaşamıyla bize örnek olarak çok kısa bir zaman dilimi içinde çok büyük işler yapılabileceğini gösteriyor.
İslam ile ahlaklanmak… İslam ile tekrar yükselmek, Mutluluk Çağına Şahlanmak!
Önderimiz, Rehberimiz Hz.Muhammed(s.a.v)… Her daim . Son nefesimizi verinceye kadar… Madem ki o ruhlarımızı aydınlatan tartışmasız bir güneş, o dönemden şimdiye değişen ne ki!
Rehber hep aynı rehber değil mi! Anlamak için gözlerimize mi değmeliydi gözleri! Yüzümüze baka baka mı anlatmalıydı doğruluğu, hakkı, adaleti. Onun ahlakını Hz. Aişe‘ye (r.a) sorduklarında ‘’O’nun ahlakı Kuran ahlakıdır’’ buyurmuştu. O Mübarek Yaşayan Kuran’dı adeta, kendi nefsinin keyfiyetlerinden uzak Allah’a yakınlaşma iştiyakıyla dolu fertler için mükemmel bir model. O halde Hz Muhammed’i anlayabilmenin, onun gibi yaşayabilmenin anahtarı elimizde. Kur’an… Hz. Peygamber Kur’an ikliminde bir ömür geçirmişti. Bizse ne kadar uzağız Kuran’ a ve Sünnet’e. Oysa ahir zamanda yaşayan biz ümmetine kardeşlerim demişti ‘’Ey Allah’ın Resulü biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye soran canını onun için hiçe sayan ashabına. “Sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni görmedikleri halde bana inananlardır.’’buyurmuştu. Şimdi söyler misiniz, O’nun bize yol gösterici olarak tayin ettiği Kur’an’ı ve Sünneti rehber edinerek Hz. Peygamberin kardeşim dediği insanlara dahil olabiliyor muyuz? Başarabiliyor muyuz bu nübüvvet kokulu hitaba mazhar olmayı?
Kardeşlerim demişti, nur cemalini görmeden kendisini Peygamberim diye sevenlere ve kendisine inananlara. Ne büyük bir iltifat! Ne büyük bir şeref Fahri Kainatın kardeşi olmak. Asıl mesele şu: Biz kendimizi ne derece kardeş hissediyoruz Alemlerin Efendisine? Kardeş kardeşi sever. En iyi o bilir ve en iyi o tanır kardeşini. Can’dır kardeş. Yolumuzda yoldaştır . Efendimizin yolu İslam yolu…
Peki biz neredeyiz? Din-i İslama ne derece hâkimiz? Peygamberimizi ne kadar tanıyoruz, ne derece yoldaşız onun ulvi yoluna? Bu noktada ümmet olarak, mü’min olarak kendimizi sorgulamamız gerekmez mi?
İki şey bırakıyorum sizlere demişti Alemlere Rahmet olan Peygamberimiz . Bunlar ’’ Kuran ve Sünnet ‘’, yapışın kopmayın, bırakırsanız kaybolup gidersiniz, demişti.Kaybettik birbirimizi, sevigimiz, merhametimizi ama en çok da Allah Resulünün yolunu kaybettik!
Selam Olsun Peygamberin Yoluna yoldaş olana, doğruluğa, hakka, sevgiye, adalete ve bunun gibi güzel her meziyete sahip olanlara. Selam olsun Hz. Muhammed(s.av)’e kardeş olabilmek için ömrünü onun davasına adayanlara.