İhsan - Allah’ı Görüyormuşçasına Yaşamak
“İhsan”, yapılması gereken şeyi en iyi şekilde bilme ve güzel bir şekilde yerine getirme, başkasına iyilik etme, Allah’a kulluk, her görevi en iyi şekilde, önemseyerek, hakkıyla ve lâyık vechiyle yapma anlamına gelmektedir. Yapılan bir işin ihsan seviyesine ulaşabilmesi için kişinin öncelikle, ne yaptığının farkında olması ve onu en uygun, en güzel şekilde uygulaması gerekmektedir. Hz. Ali’nin, “Kişinin değeri, işindeki ihsanıyla ölçülür.” sözü de bir insanın hem kendisinin hem de yaptığı işlerin değerinin, ortaya koyacağı anlamlı, ölçülü, güzel davranışlarla değer kazanacağını ifade etmektedir.
Diğer taraftan ihsanın, amellerdeki ihlâs ve murakabe yani Allah’ın insanları görüp gözetmesi anlamına geldiği de söylenmiştir. Cibril hadisinde geçen, “İhsan” kavramının, başka bir rivayette, “Allah’tan, O’nu görüyor gibi sakınmandır.” şeklinde zikredilmesi de bu yaklaşımı teyit etmektir. Buna göre ihsan, kişinin kulluk görevini yerine getirirken Allah’ın kendisini gördüğünü, davranışlarını gözetlediğini hissetmesidir. Bu şekilde ihsan ile hareket edenler, “Allah, her an beni görmektedir, her yaptığımı bilmektedir, benim kalbimden geçenlerden bile haberdardır.” duygularını taşıyacaklardır.
“İhsan” insana ince bir düşünce ve hassasiyet duygusu kazandırır. İnsanı saflaştırır, arındırır ve her an Rabbinin huzurunda olma duygusu ile olgunlaştırır. Bütün amellerin, ihlâs ve samimiyetle en iyi şekilde yerine getirilmesini sağlar.
Kur’ân-ı Kerîm’de ihsan ile hareket edenlere “Muhsin” denilmekte ve bu kimselerin bazı özelliklerine değinilmektedir: “İşte bu ayetler, hikmet dolu Kitabın ayetleridir. Muhsin olanlara (iyilik yapanlara) bir hidayet ve bir rahmettir. Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler. Onlar âhirete de kesin olarak inanırlar.” (Lokman, 31/2-4) “Onlar, Rableri tarafından gösterilen doğru yol üzerindedirler.” (Lokman, 31/2-5) “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar.” (Al-i İmran, 3/134-135) Neticede de Allah katında bu amellerinden dolayı mükâfatlandırılırlar. (Zâriyât, 51/15-16)
İhsan, yaptığı işi en iyi biçimde ve noksansız yapmaya denir. İhsan, temel olarak iki anlama gelir. 1- Bir şeyi güzel yapmak, 2- İyilikte bulunmak. Birinci anlamda ihsan, yaptığını güzel yapmak, bir nesneyi gereği gibi bilmek demektir. Kelimenin bu anlamı, meşhur hadiste geçtiği üzere “Allah’a sanki görüyormuş gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O’nu görmesen bile, kuşkusuz O seni görür.” sözleriyle tefsir edilmiştir. Bu ihsanın anlamı konusundaki hadis, bize, yaptığımız her işte Allah’ın gözetimi altında olduğumuzu, dolayısıyla hep bu bilinçle davranmamızı öğütlemektedir ki, bu da İslâmî duyarlılığın esasını teşkil etmektedir.
İkinci anlamıyla ihsân, yine Peygamberimizin şu hadisiyle tefsir olunmuştur: “Kendin için sevdiğini, kardeşin için de sevmendir.” Kur’ân-ı Kerim’deki, “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da ihsânı (iyi davranmanızı) emretti.” âyetinde de kelime, bu anlamıyla geçmektedir.
İhsân, Cebrâil’in (a.s.) insanlara dinlerini öğretmek için geldiği bildirilen hadiste, Peygamberimize peş peşe sorduğu üç kelimeden sonuncusudur. Önceki iki kelime, Yüce İslâm dininin iki esaslı kavramı olan “iman” ve “İslâm”dır. İlki inanmayı ve ikincisi de tam bir teslimiyeti ifade eden bu iki kelimenin hemen arkasından “ihsan”ın gelmesi, inanmanın ve teslim olmanın, ancak bunların güzel bir şekilde yapılmasıyla makbul olacağını göstermektedir.
İhsan, Cibril hadisinde belirtildiği gibi, murakabe anlamına da gelir. Kim Allah’ın kendisini murakabe ettiğine yakinen inanırsa, onun ameli güzel olur, yaptığına ihsan denir. Bu hadiste tanımlanan ihsan, Allah’ı bütün azameti ve muhabbeti ile bilmek ve O’na yönelmek olarak anlaşılır. Bu anlamda ihsan, imanın ve ihlâsın bütün makamlarını içerir.
İhsan, aynı zamanda iyilik etmektir; insanlara ve hatta bütün yaratıklara karşılık beklemeden infak ve her çeşit iyilik etme erdemliliğidir. İhsan, kötülük edene de iyilikle karşılık vermektir. İhsan, bir yönüyle kişisel olgunluğu hedefler, Cibril hadisindeki Allah’ı görür gibi ibadet etmek ve O’na yönelmek, kâmil insan olmak, ihsanın bu anlamıdır. Diğer yönüyle de toplumun kemali ve güzelleşmesini hedefler; iyilik ve infak gibi anlamlar bunu gösterir.
İhsan ahlâkı, adaletten daha kapsamlı bir güzel huydur. Çünkü adalet anlayışında, karşıdakinin hakkını vermek varken, ihsanda ise daha fazlasını vermek, daha güzeli ile karşılıkta bulunmak anlayışı vardır.
Peygamber Efendimiz, “İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız, zulmederlerse biz de zulmederiz.’ diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık hâline getirin.” buyurur. Buna göre insanların kendi aralarında yaptıkları davranışların ihsan boyutuna ulaşması için karşılık beklenmeden sırf Allah rızası için yapılması gerekir.
Allah Resulü akrabalara karşı ihsan hususunda da, “Faziletlerin en üstünü, seninle akrabalık bağlarını kesenle ilişkini sürdürmen, sana vermeyene vermen, sana kötü söz söyleyeni bağışlamandır.” buyurur. O, “Komşuna ihsanda bulun ki mümin olasın.” buyurmakla komşulara gösterilmesi gereken ideal tavrı, bir anlamda inanan insan olmanın öncelikli gereği olduğuna işaret eder.
Neticede ihsan, gerek ibadetlerin ve gerekse bütün davranışların Allah rızası gözetilerek, içtenlikle, karşılıksız, en güzel şekliyle yerine getirilmesi demektir. Bütün eylemlerin anlamlı ve değerli olmasının, kişiye ve topluma yararlı olmasının yolu da budur. “Sözü dinleyip de ona en güzel bir şekilde uyanlar, Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin kendileridir.” (Zümer, 39/18) ayeti de sözün en güzeline ihsan ile uyanların hidayete eren akıllı kimseler olduklarını çarpıcı bir şekilde vurgulamaktadır.