* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: CÖMERTLİK  (Okunma sayısı 80 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
CÖMERTLİK
« : Temmuz 05, 2022, 09:22:09 ÖS »
CÖMERTLİK

Cömertlik, öncelikle ve bizatihi zengin olana yapışır, kişiyi zenginliğin nesnesi olmaktan çıkararak o zenginliğin vasfı hâlini getirir. Böylelikle onunla malı mülkü arasına mesafe koyar. Zengin olana vermeyi ima eden işte bu mesafedir. Eğer bu mesafe olmasa mal/mülk kişiyle özdeşleşir ve ondan ayrılmamakta direnir, kişi de bir şey verecek olsa sanki kendisinden bir parça koparıp veriyormuş gibi hisseder. Vermeyi ima eden, üstelik de incelikli ve titizlikle vermeyi ima eden mesafe, kişiye zenginliği vereni de ima ve ihsas eder. Bütün bu mal/mülkü kendisine veren kim ise yine vereceğinden emin olur. Zenginlikle mesafesi açılırken zenginliği verenle mesafesi kısalır. Kendisine bu zenginliği veren adına, zenginliğin kendisine hükmetmesini engelleyecek, böylelikle de zenginliğe hükmeden birine dönüşecektir. Sahip olduğu her şeyi bir gün zaten (bu dünyadan göçerek) kaybedeceğinden, onlara köle olmaktan çıkacak, asıl sahip olanı bilmeye yönelecek, bu da, tıpkı bir vekil gibi O’nun adına (O’nun rızası için) hareket etmesini sağlayacak ve öznelleşecektir. Kişi; parasına, malına, mülküne iki türlü bakar: İlkinde miyopiktir yani servetinden uzaklaşırsa onu göremez, ayrıntıları kaybeder. Göremediğinde kaybettiği algısına kapılır ve ihtiyaç sahiplerine vermek bir yana, ihtiyaç sahiplerini kendisinden çalmak için hazır bekleyen hırsızlar gibi algılar. İkincisinde de hipermetrobiktir yani servetin içindeyken onu göremez ve onun kıymetini takdir edemez. Bu savurganlığa sebep olur ve servetin hızlıca eriyip tükenmesini sağlar.

Kişi miyopik bakışta servetiyle özdeşleşirken hipermetrobik bakışta servetini değersizleştirir. Cömertlik mesafe ayarı yapar. Cömertliğin zengine yapışarak onun vasfı olması için zenginin en az bir kez “verme” hazzını yaşaması gerekir. İhtiyaç sahibi birinin sıkıntısını giderdiğinde yaşadığı duygu, onun tüm düşüncesine ve fiillerine sızar, onun önceki hâlini yer ile yeksan edip yıkar ve onu yeniden tanımlar. Bu tanımlamaya eşlik eden asıl duygu “acı”dır. Vermek nedeniyle yaşanılan acı. Cömert, acı ve hazzı her zaman aynı anda yaşar. İşte bu acı ve hazzın birlikteliği kişi ile malı/mülkü/parası arasına giren ilk ve kesin “mesafe”dir. Kazanırken sarf edilen emeğe, gayrete, çabaya karşılık gelir. O hazza karışan acı olmasa zenginin malı mülkü ile arasına mesafe girmesi mümkün olmaz. İhtiyaç sahiplerine yardım etmenin hazzı içindeki acıyı var eden de budur; yani kazanılırken çekilen sıkıntı, hiç emek sarf etmeyen ihtiyaç sahibine verilirken duyulan acıyla aynıdır. İhtiyaç sahiplerine vermeyi alışkanlık hâline getiren de işte bu, verirken hissedilen “acı”dır. Cömertlik, bu acıya önce arızi olarak tutunur sonra acının alanını daraltarak kendi alanını genişletir. Acıyı bütünüyle yok etmez, ince bir sızı olarak varlığını devam ettirmesine izin verir.

Dünyadaki en cömert kişi olarak nam salmış Hatem-i Tai’nin, gözünden sakındığı bir atı varmış. Öyle güzel bir atmış ki, herkes ona imrenirmiş. Atın namı Rum sultanına kadar ulaşmış ve sultan demiş ki madem o kadar cömert atını bana hediye etsin. İki adamını elçi olarak Hatem-i Tai’ye göndermiş. Elçiler Hatem-i Tai’nin yanına gece yarısı varmışlar. Geldiklerinde müthiş bir fırtına kopmuş, yağmur yağıyor, rüzgâr her şeyi önüne katıp savuruyor… Hatem-i Tai elçilere bir at keserek harika bir sofra hazırlatmış, tatlılar, tuzlular, içecekler… Nihayet yemekler yenildikten sonra Hatem-i Tai, buyurun demiş, sebebi ziyaretiniz nedir? Elçiler, biz Rum sultanın elçileriyiz. Sultanımız sizin dillere destan, her yana nam salmış o güzel atınızı kendisine hediye etmenizi istiyor. Hatem-i Tai fırlayıp ayağa kalkmış ve ah vah diyerek esef etmiş. Elçiler, ne oluyor efendi, nedir bu hâliniz deyince. Hatem-i Tai, dışarıdaki fırtına nedeniyle ağıla gidip hayvan almaya imkân yoktu, ben de yanımda olan tek atı yani sizin sultanınızın istediği atı kesip size ikram ettim, demiş. Gözünden sakındığı atını kaybetmenin verdiği acı ile misafirlerini memnun etmenin ve misafirlerinin istemiş oldukları atı yemiş olmalarıyla yaşadıkları şaşkınlık arasındaki ilişkide açığa çıkan ve sadece Hatem-i Tai’nin içinde olan o ince sızı.

“Nefis, kandilin fitiline, karakter de o kandilin yağına benzer. Bu iki güçten biri diğerine galip gelirse kandilin ışık düzeni bozulur.” der Farabi. Ateş, fitil yoluyla enerjisini yanan yağdan alır ve böylelikle yanmaya devam eder, ta ki yağ bitene kadar. Kişinin yapabilme arzusu, eylemleri onun ateşidir, o ateş fitil üzerinde yani nefis üzerinde yanabilir. Nefis (istek ve arzular) olmasa yapabilme, eyleme kudreti mümkün olmayacak. Yapılan şeylerin iyi, doğru ve güzel olması da yanan yağdan yani karakterden kaynaklanacak. İşte zengin kişinin karakterini belirli bir yaştan sonra belirleyen ve önceki hâlini yer ile yeksan eden “verme” bir fitil gibi kişinin nefsine sarkacak (vermeye devam ettikçe derine inecek) nefsindeki tüm istek ve arzuları kendisi üzerinden yeniden tanımlayacak. “Verme”den dolayı oluşacak haz, kişinin karakterine yapışıp cömertliğe dönüşecek ve kişinin karakterindeki bütün iyi hasletleri etkisi altına alarak her duygu ve düşünceyi kendisi (cömertlik) üzerinden anlamlandıracak. Böylece herkes tarafından görülen ve herkesin ona yöneldiği, ona koştuğu bir ateşe dönüşecektir. Cömertlik, kandilin ışık düzenini hem zenginin hem de ihtiyaç sahiplerinin lehine yeniden düzenleyecektir. Üstelik de kandilin yağının bitmemesini garanti altına alacaktır.

Cömertlik, kandilin ateşidir ve uzaktan görülebilir. Karanlık bir odaya hapsedilen kişi herhangi bir yerden iğne ucu kadar bir ışık sızdığında onu görür ve oraya yönelir. Çünkü karanlık odadan çıkmak için bu ilk imkândır. Kişi kendi karanlığından çıkmak için diğerlerindeki ışığa yönelir. Diğerlerindeki ışık da türlü türlüdür, şu yeryüzünde bir insanı etkileyen en güçlü ve etkili ışık, ucunda cömertlik ateşinin yandığı kandilin ışığıdır. Kişi bu güçlü ışığa yönelerek kişisel ahlakını inşa etmeye en temelde bulunan cömertlikle başlarsa varlığını diğerleri üzerinden tanımlamaya ve idrak etmeye de başlar. Kendini görmeye başlayınca (bu görme sahih, gerçek bir görmedir), kendi varoluşunu tamamlayacak bütün kapılar önünde birer birer açılır. Çünkü kendini, diğerleri üzerinden yansıyan görüntüsünden değil, diğerlerinin onu doğrudan görmesiyle görür. Diğerleri üzerinden yansıyan görüntüsü kibir ve gurura neden olabilecekken onların sıkıntısını gideren/onlara hizmet etmekten çekinmeyen biri olarak doğrudan görülmesi onu en altta var eder, böylelikle kişisel ahlakını inşa etmeye buradan başlar ve bu ahlak zorunlu olarak diğerlerini de tıpkı bir saatin zembereği gibi kurar. Görünüşte en altta olan ve hizmet eden pozisyonunda olan kişi, dünyanın kendisini meşgul ederek işgal etmesinden koruyan kişidir. Herkes ve her şey sanki onun amiriymiş gibidir ancak bir zaman sonra herkes ve her şey onun etrafına çevrelenerek ona ram olur ve onu amir konuma yükseltir. Çünkü o hiçbir olayı kişiselleştirmemiş, hiçbir fiili kendine tehdit olarak görmemiştir. Bilgisi, görgüsü ve emeğiyle cömert davranmıştır, kendinde olan hiçbir şeyi hiç kimseden esirgememiştir. Diğerlerinde zaaf gibi gözüken ne varsa cömertte güç olarak tezahür eder. Herkes bu güçten bir şeyler alabilmek için, sıkıntılarını çözebilmek için ona yönelirler ve onu sürekli yüceltirler.

Cömert, anlamı sabitlenmiş kelime ve kavramlardan sonuç doğurmayan kısır fiillerden sıyrılır, onları da hükmü altına alarak onlara yeni dinamik anlamlar yükler. Bu tıpkı elindeki malzemelerle farklı yemekler yapabilen ve bu yemekleri hem herkesin tatmasını hem de bu yemekleri herkesin yapabilmesini isteyen maharetli bir aşçı gibidir. Aşçının mahareti, malzemeleri farklı şekillerde ve ölçülü kullanmasıyla ortaya çıkar. Bu, yeni tatlar, lezzetler elde etmek yani anlam katmanları oluşturmaktır. Cömert hem kendini hem de içinde yaşadığı toplumu yeniden var eder ve sürekliliğini sağlar.

RADYO DİNEME LİNKİMİZ.

Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Aralık 21, 2024, 04:50:26 ÖS]