İnfak - Sadaka Malı Korumaktır
Ümmet-i Muhammed’in günümüzdeki nesilleri Müslümanların ve İslam ülkelerinin uzunca bir zamandan beri içinde bulundukları küresel sıkıntılar, yokluklar, açlıklar, göçler, sığınmacılar, denizlerde boğulup, karada vurulup gitmeler günün acı gerçeği olarak önümüzde gündemimizdedir.
Ümmetin mazlumiyetinin, dış düşmanları yuhalayıp proresto etmekle geçiştirilecek cinsten olmadığı ortadadır. İç yapımızda, dış güçlerin elini güçlendiren durumlar, bölünmüşlükler, tefrikalar, duyarsızlıklar, umarsızlıklar, din kardeşliği özelliklerine aykırı tavır ve davranışlar kuşku yok ki ümmeti “kolay lokma” konumuna getirmektedir. Kağıt üzerine çizilmiş aslan resminin aklı başında kimseyi korkutamayacağı bilinmektedir. Resminin, isminin değil, canlı-kanlı gerçeğinin ortaya çıkması, çıkarılması halinde ancak bir anlam ifade edebilecektir. Bu da ümmetin kendi içindeki problemleri yine kendisinin çözmesi, kendi tedavisini kendisinin yapması ile mümkün olacaktır.
Uzun vadeli yapılacak işlerin, alınacak tedbirlerin neler olduğunu konuşmak, tedbirler geliştirmek elbette zorunludur. Ancak daha da önce fiilen yaşanan sıkıntıların maddi çarelerini hemen devreye sokmak gereklidir. İmkanı olanların, o imkanları cömertçe ümmetin muhtaç ve aç kesimlerine ulaştırmaları, ümmet içi infak/yardımlaşma yollarını bulup kurumlarını evrensel çapta kurup çalıştırmaları iman borcu haline gelmiş bulunmaktadır. Gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta infaktan söz edince, öncelikle eldeki imkanların bitip tükeneceği düşünülmekte, o infaklarla elde edilecek yeni gelişmeleri düşünmeye sıra gelmemektedir.
Bu güncel gerçekler ve değerlendirmeler çerçevesinde infak bilincine ve eylemine temelden etki edecek bir rivayet üzerinde durup Hz. Peygamber’in beyan ve fiilinin yönlendirmesini değerlendirip paylaşmak isabetli olur diye düşündüm.
عَنْ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَا أَنَّهُمْ ذَبَحُوا شَاةً، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
« مَا بَقِىَ مِنْهَا؟ » قَالَتْ: مَا بَقِىَ مِنْهَا إِلَّا كَتِفُهَا. قَالَ: « بَقِىَ كُلُّهَا غَيْرَ كَتِفِهَا »
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasûl-i Ekrem’in ailesi bir koyun kesmişlerdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir süre sonra:
- “Kestiğimiz hayvandan geriye ne kaldı?” diye sordu. Hz. Âişe:
- “Ondan bir kürek kemiğinden başka bir şey kalmadı, hepsini dağıttık.” cevabını verdi.
Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Desene bir kürek kemiği hariç, hepsi duruyor!” buyurdu.1
Sevgili Peygamberimiz’in infak ve iyilik yapmayı çok sevdiği, onun son derece cömert davrandığı bir çok hadîs-i şerîfte yer almış bulunmaktadır. Bu olayda Resûl-i Ekrem Efendimiz, Allah rızâsı için kestikleri bir koyundan, ne kadarının dağıtıldığını, dağıtılmayan ne kaldığını merak edip Hz. Aişe’ye soruyor. Âişe vâlidemizin koyunun kürek kemiği dışında tamamını dağıttıklarını haber vermesi üzerine Peygamber Efendimiz, son derece veciz, özlü, güzel, anlamlı ve derinlikli bir tesbit ve açıklamada bulunuyor:“Desene, bir kürek kemiği hariç, hepsi duruyor.”
Tirmizi şârihi Mübârekfûrî (v. 1353) diyor ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Aişe’ye, “Sizin yanınızdakiler fânidir, tükenir; Allah katındakiler ise, bâkidir, tükenmez”2 âyetine işaret etmek üzere, “senin tasadduk ettiklerin bâki, yanında kalanlar fâni/ğayr-ı bâkidir” buyurmuş olmaktadır.3
Peygamber Efendimiz, infak edilen yani iyilik olsun diye insanlara verilen ve dağıtılan hiçbir şeyin bitip tükenmediğini, kayıp olmadığını, tam aksine veren kişi adına kaydedildiğini bildirmekte, infak edilmeyen malın aslında elden çıkmış sayılması gerektiğini, “Desene, bir kürek kemiği hariç, hepsi duruyor” buyurmak suretiyle pek veciz ve nefis bir ifade ile ortaya koymaktadır.
Nitekim Allah Teâla da “Ne infak ederseniz o sizin lehinizedir.”4
“İnfak ettiğinizin karşılığını Allah verir”5
“Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.”6 buyurmaktadır.
Yine “Kim bir iyilik yaparsa ona bundan daha hayırlı karşılık vardır.”7
“Kim, Allah’ın huzuruna iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır.”8 buyrulmakta ve bunların hepsini birden ifade etmek üzere de “Hayır olarak yaptığınız her infakı muhakkak Allah bilir”9 kesin gerçeği bildirilmektedir.
Hz. Peygamber, bir anlamda bu âyet-i kerimelerin en güzel yorumunu yapmış bulunmaktadır. Sonuç kesindir:
İnfak, görüntünün aksine malı azaltmaz, korur, hatta arttırır.
Konuya dair şu rivâyet de dikkat çekicidir:
ذُبِحَ فِي بَيْتِ أُمِّ سَلَمَةَ شَاةٌ ، فَلَمَّا سُلِخَتْ ، جَاءَ مِسْكِينٌ يَسْتَطْعِمُ ، فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ هُوَ نَفْسُهُ ، فَقَطَعَ لَهُ مِنْهَا عُضْوًا ، فَأَطْعَمَهُ ، فَذَهَبَ الْمِسْكِينُ ، فَدَلَّ آخَرَ ، فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَطَعَ لَهُ مِنْهَا عُضْوًا ، فَأَطْعَمَهُ ، فَتَدَالُّوا عَلَيْهِ ، فَلَمْ يَزَلْ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُطْعِمُهُمْ حَتَّى أَطْعَمَ الشَّاةَ جَمِيعًا ، فَقَالَتْ أُمُّ سَلَمَةَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، أَلا تَرَكْتَ لَنَا بَعْضَ شَاتِنَا نَأْكُلُهُ ، فَقَالَ : كُلُّهَا وَاللَّهِ لَنَا
Ümmü Seleme radıyallahu anha’nın evinde bir koyun kesilmişti. Derisi yüzülünce, aç olduğunu söyleyen bir fakir çıkageldi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizzat kendisi kalktı, koyundan bir parça kesti, pişirdi, adama yedirdi. Fakir kalkıp gitti. Bir başka fakire haber verdi. O da geldi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona da bir parça kesip yedirdi. Haberi alan fakirler geldiler.
Hz. Peygamber de kesilen koyunun eti bitinceye kadar onlara yedirdi. Bunun üzerine Ümmü Seleme radıyallahu anha;
-Ya Resulellah, keşki koyunumuzdan bir parça da bize ayırsaydınız, biz de yeseydik, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi:
- Allah’a yemin ederim ki kestiğimiz koyunun tümü şimdi bizimdir.10
Her iki rivayet de göstermektedir ki, Allah için yapılan hiçbir iyilik zâyi olmaz. İnfak edilen şey her ne ise o, aslında infak edenin yanında/hesabında kalır. “Ne verirsen elinle o gider seninle” sözü de bu kesin gerçeğin halk dilindeki ifadesidir. O halde malının yanında/hesabında/sevap defterinde kalmasını isteyen, onu uzak-yakın ihtiyaç sahiplerine infak ve tasadduk etmelidir. Toplum ve ümmete yönelik iyilik sigortasının oluşumuna buradan başlanmalıdır.
Hadisimizden öğrendiğimize göre infak, malı ilahi koruma/sigorta altına almak demektir. O halde artık tasadduk, infak ve îsârda tereddüde düşmeye gerek kalmamıştır.
----------------------------------------------------
Dipnotlar:
1 - Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme 35, (Babu fazlı’t-tasadduk); Riyazu’s-salihin, hds. no: 559
2 - en-Nahl (16), 96
3 - Bk. Tuhfetu’l-ahvezi, VI, 262
4 - el-Bakara (2), 272
5 - es-Sebe’ (34), 39
6 - el-Bakara (2), 272
7 - el-Kasas (28), 84
8 - el-En’âm(6), 160
9 - el-Bakara (2), 273
10 - el-Beğavi, Şerhu’s-sünne, VI, 135-136