DİN VE İSLAM
Din, ‘De-ye-ne’ fiilinden türemiştir.[1] Bu fiilin çeşitli kullanım biçimlerine göre baş eğmek, itaat etmek, hakkını almak gibi anlamları vardır.[2] Yine din; ceza, bedel, tarikat, tarz, meslek ve uğraş anlamlarına da gelir.[3]
Allah’ın koyduğu din aslında insan fıtratıyla tam bir uyum içindedir. Bu uyum bozulduğunda dinsizlik ortaya çıkar. Fıtrat dini, Allah’ın dini olan İslam’dır. “Allah indinde din İslam’dır”[4] ayet-i kerimesi de buna delildir. Müfessirlerin çoğu da fıtratı, hakkı kabul diye; fıtrata sarılmayı da, gereğince amel etme ile tefsir etmişlerdir.
Demek ki fıtrattan gelen din, Allah’ın koymuş olduğu hükümlerin, çizmiş olduğu yolun, baştan sona bir bütünüdür. Din; bedel, tarikat manalarında değerlendirildiğinde sevap veya ikab ile neticeleneceğine inanarak Allah’ın katında en güzel sona varmak için tutulacak yoldur, deriz.
Yine fıtrat dini ayet-i kerimede şöyle geçer: “Dini ayakta tutun ve onda tefrikaya düşmeyin…” Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetin tefsirinde şöyle söyler: “Değişik hevalara, değişik ilahlara tabi olma sonucunda fıtrat dininden çıkılmış olur. Ne ki fıtrat dini ikame etmekle ihtilaf çıkarmama, dağılmama emri ve nehyi ile tüm peygamberlerin hepsine emir ve tavsiye edilen bir dindir.[5]
İslam’ın manası ise; Allah’a teslim olmak, boyun eğmek, adanmak demektir.[6] İmam Kurtubi, ‘İslam’ kelimesinin ‘Silm’ ile eş anlamlı olduğunu söyler. Silm ise, selamette olmak, tamamen bağlanmak, açık ve gizli afetlerden uzak bulunmak demektir. Bakara Suresi’nin 208. ayetinde İslam ‘Silm’ anlamında kullanılmıştır: “Ey iman edenler! Hep birlikte silme girin. Şeytanın adımlarının arkasından gitmeyin. Muhakkak o, sizin apaçık düşmanınızdır.”
İmam Kurtubi, bu ayetin nazil oluş sebebini şöyle açıklar: “Bu ayet-i celile, İslam’a girmelerine rağmen, Tevrat’ın bazı emirlerine uymak için izin isteyen bir kısım ehl-i iman hakkındadır.”[7]
Keza İslam teslimiyet, itaat ve kati hükmüyle dinin ve dindarlığın ne demek olduğunu yukarıdaki ayet ile belli etmiştir. Rabbimiz, kullarından net, berrak, açık ve kesin olan bir tek dini kabul ediyor; o da İslam dinidir.
İslam, Allah’ın nizamına teslimiyet demektir. İslam; Allah’a teslim olmak ile başlar. Samimi ve içten bir teslimiyetin pratik hayatta bizzat tahakkuk ettiğini gözlerimizle görürüz.
İslam dini sadece insanın özel bir meselesi ya da insanın hayatının bir parçasını kapsamaz. Aksine insan hayatının düzenlenmesi için, şer’i kanunları da içerir. Beşer hayatını yaratıcının yoluna bağlayan ve Allah’ın kudret eliyle çizilen bir hayat nizamıdır İslam.
Bu dinin camiye, eve, medreseye, okula, işyerine, kısacası hayatın her alanına girmesi gerekir. Ve aynı şekilde hayatımızın tüm alanları da tek ve hak dine tabi olmalıdır. Çünkü Rabbimiz, biz kullarına bunu farz kılmıştır.
İslam dini, sadece hareket ve adetten; zikir ve tesbihten; ahlak güzelliği ve ruhi irşattan; şeriat ve kanunlardan; örf ve geleneklerden ibaret değildir. İslam bunların hepsinin toplamıdır. Hepsini içine alan bir ilahi nizamdır.
İslam ve İman
Bazı âlimler iman ve İslam’ın aynı şey, bazıları da ayrı şeyler olduğunu söylemiştir.
İman kelimesi, ‘emn’ kökünden gelir. Korkunun zıddı olan emniyet manasındadır.[8] İman lügatte, güvenme, verilen, bir habere kalpten inanma, şüpheye yer vermeyecek biçimde içten, yürekten inanmak anlamlarına gelir.
Istılahta ise, Resulullah (sav)’ın, Allah tarafından getirdiği kesin olarak bilinen haber, dini esas ve hükümlerin doğru ve gerçek olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların tamamını iz’an ve kabul ile tasdik ve itiraf etmektir.[9]
Bazı âlimler, İslam’ı, iman ve amel olarak tarif etmişlerdir. Ebu Hanife (ra) der ki: “İman; tasdik ve marifet, ikrar ve İslam’dır. Bunlar muhtelif isimlerdir ki, hepsinin manası yalnız imandır. Şöyle ki, kişi ‘Allah-u Teala Rabbimdir’ diye tasdik eder, Allah’ı ‘Rabbimdir’ diye bilir, tanır ve ‘Allah Rabbimdir’ diye kalbiyle ve lisanıyla teslim olur ve böylece hepsinin manası, iman olmuş olur.”[10]
Üstad Bediüzzaman der ki: “İslamiyet iltizamdır (kabullenme); iman iz’andır (itaat edip boyun eğme) . Diğer bir tabirle, İslamiyet hakka tarafgirlik ve teslim ve inkiyaddır (kendini teslim etme); iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir.”[11]
Dolayısıyla din, hem imanın hem de İslam’ın ortak adıdır. Yani her ikisinin bir araya gelmesiyle din oluşur. İman; akide ve İslami hükümlerin üzerinde kurulan esasları temsil eder. Diğer hususlar da bundan türer.
Ebu Hureyre (ra)’den rivayetle Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İman yetmiş küsur şubedir. Bunlardan en üstünü ‘La İlahe illallah’ demektir. En altı da yoldan eziyet verici bir şeyi kaldırmaktır. Nitekim hayâlı olmak imanın bir şubesidir.”[12]
Yine Abdullah b. Ömer (ra)’den rivayetle Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İslam beş şey üzere bina edilmiştir. İlki, Allah-u Teala’yı teklemektir. (Sonra da) Namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve Allah’ın evini haccetmektir.[13]
Son iki hadis-i şerif, iyice tetkik edildiğinde ortaya çıkan sonuç; İslam bütünüyle imanın dış boyutunu (zahiri) ve amele taalluk eden yönünü oluşturur. İman ise iç boyutu (Batıni) ve kalbi bir ameldir.
İman tasdik, İslam ameldir, demiştik. Bu sebeple iman, kalbin ameli; İslam bedenin imanıdır. İman kalpte muharrik (harekete geçirici) kuvvettir. İslam ise bu hareketin azalarda amele dönüşmesidir.
Hz. Ali (ks); “Dinin evveli O’nu tanımaktır. (Yani tek ve yegane dinin ‘İslam’ olduğunu bilmektir) Tanımanın kemali ise onu (İslam’ı) tasdik etmektir (iman) demiştir.[14]
Sonuç olarak denir ki; ehl-i sünnetin icmaı ile, iman İslam’dan; İslam da imandan ayrılmaz. Bununla birlikte iman ve İslam mana olarak ayrıdırlar. Zira iman tasdik, İslam ise ikrar yani teslimiyettir. Mü'min, Allah (cc)’a inanıp Resulü (sav)’nü tasdik eden, Müslüman ise Allah’a ve Resulü (sav)’ne itaat edendir.
Davamızın sonu Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
----------------------------------------------------------
[1] Mevarid (Arapça-Türkçe Sözlük)
[2] Mevarid (Arapça-Türkçe Sözlük)
[3] Osmanlıca-Türkçe sözlük
[4] Al-i İmran: 19
[5] Hak Dini Kur’an Dili (Şura: 13)
[6] Mevarid
[7] Kurtubi 2. Cilt
[8] Mevarid
[9] İbn-i Teymiyye (el-İman)
[10] El-Alimu ve’l-Müteallim
[11] Mektubat 9. Mektup
[12] Kutub-i Sitte
[13] Müslim’den rivayetle
[14] Nehc’ül-Belağa
Fırat Öztepe