Doğruluk Hazinesi
Sıdkın lisanda, kalpte, inanç ve amelde pek çok dereceleri vardır, bunların bazısında sıdka ulaşanlara sâdık, hepsinde başarılı olanlar Sıddîk denir. Belki de Rabbimiz sıddîklerin çok az olmasından dolayı Yüce Kitabında sıddîklerle değil de, “sâdıklarla beraber olun” buyurmuştur. Bu emir sıdka ulaşmanın reçetesidir: insan sâdıklarla beraber ola ola, sıdkı elde eder.
Sıdk; kişinin inancında, amelinde, niyetinde, söz fiil ve davranışlarında samimi ve dürüst olmasına, gönlünde hile ve şüphe bulunmamasına denir.
Sıddıkiyyet, maneviyat yolunun en üstün mertebelerindendir. Zira insanın Rabbi, insanlar ve tüm varlık ile her an doğruluk üzere muamelede bulunması son derece zordur. Yüce Rabbimiz bu hususta başarılı olan sâdık müminleri şu ayette övmüştür: “Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzab, 23)
Sıdkın çok boyutlu veçhesini İmam Kuşeyri şöyle tarif eder: “Sıdk”, kişinin davranışlarında şaibe, inancında şüphe, amellerinde kusur ve eksiklik olmamasıdır.” Bu tür bir doğruluk ancak Ebu Bekir (r.a) gibi müstesna kişilerin sıfatı olmuştur. Ebu Bekir (ra) Nakşiliğin silsilesinde Peygamber Efendimizden sonra ikinci halka olması onun sıddikiyyet/ doğruluk anlayışının sufiler arasında daha bir önemli hal olmasına vesile olmuştur.
Aynı şekilde Yüce Kitabımız Kuran, sıddıkiyyeti peygamberlikten hemen sonra ikinci makam olarak ortaya koyar: “Kim Allah’a ve Peygambere iman ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîklar ve salihlerle beraberdir. Bunlar, ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa, 69) Hiç kimse çalışarak Peygamber olamaz ama gayret ederse ve Allah’ın inayeti olursa sıddıklık makamına ulaşabilir. Bu manada tasavvuf sıdk makamına ulaşmanın metodudur.
Sufilere göre doğruluğun önündeki en büyük engel insanın menfaatine olan düşkünlüğü, dünya sevgisi ve hırsıdır. Dünyaya gönül veren bir kişi zekâtını veremez, namazını kılamaz, ticaretinde dürüst olamaz, insanları kandırmaktan kendini alamaz, yalan yere yemin etmekten korkmaz, kısacası Rabbine verdiği ahdini yerine getiremez. Mevlana insandaki sıdk eksikliğinin, dürüst olamamanın sebebini dünyayı sevgisinde ve tamahkârlıkta görür: “İyi bil ki, dünya malına aşırı düşkünlük, ve tamah seni kör eder. Senden “yakîn”i, alır götürür de, seni şüphelere düşürür.
Tamah yüzünden Hakk sana bâtıl görünür. Tamah yüzünden sende yüzlerce körlükler meydana gelir. Hakk yolunda yürüyen temiz insanlar gibi sen de tamahdan kaç, kurtul da, ayağını hakîkat dergâhının eşiğinin başına bas! O kapıdan içeri girebilirsen, şu dünya hayatının kötülüklerinden, iğrenç hallerinden kurtulursun, O zaman senin gönül gözün, aydınlanır. Hakk’ı, hakîkati görür, küfür karanlığından kurtulursun. (c.3:65-70)
Tasavvuf yollarının tümü dünya/mâsiva sevgisini kalpten çıkarmaya çalışır, dünya sevgisi kalpten çıkınca sıdk makamını elde etmek daha kolay olur.
İmam Rabbani’ye göre sufilikte en önde olanlar Ebu Bekir Efendimizin sıdkına varis olanlardır. Zira böyleleri aynen Ebu Bekir (ra) gibi mâsiva sevgisini gönüllerinden defetmişler, tamahtan azade olmuşlardır, onlar Rablerine verdikleri her sözü yerine getirmek için tüm gayretlerini sarf etmişlerdir. Para, makam mevki hiçbir maddi veya manevi menfaat onları Hak’tan alıkoyamaz, İmam Rabbani sufilerin takip ettiği bu sıddikiyyet yolunu şöyle tarif eder: “Mâsivâ nakışları onların batınlarının derinliklerinde öylesine un ufak olmuştur ki, kendilerini bin sene zorlayıp mâsivayı düşünmeye çalışsalar, yine de düşünemezler…
“Onlar öyle yiğitlerdir ki, ne ticaret ne de alışveriş onları Allah’ı anmaktan alıkoymaz. “12 ayeti onların hâlini beyan etmektedir... Ebû Bekir-i Sıddîk’a ait olan nispetleri, bütün mürşitlerin nispetlerinden üstündür. (c.2, 243. Mek.)
Sıdk ile yalancılığın neticesi pek çok hadisi şerifte detaylı olarak bizlere anlatılmıştır. İbn-i Mes’ud (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Sıdk insanı birre (iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyleye söyleye sonunda Allah’ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi fücura (günaha). Fücur da ateşe götürür. Kişi yalan söyleye söyleye sonunda Allah’ın indinde kezzab (çok yalancı) diye kaydedilir.’(Buhari, edep, 69)
İmam Gazali’ye göre sıdkın lisanda, kalpte, inanç ve amelde pek çok dereceleri vardır, bunların bazısında sıdka ulaşanlara sâdık, hepsinde başarılı olanlar Sıddîk denir. Belki de Rabbimiz sıddîklerin çok az olmasından dolayı Yüce Kitabında sıddîklerle değil de, “sâdıklarla beraber olun” buyurmuştur. Bu emir sıdka ulaşmanın reçetesidir:
insan sâdıklarla beraber ola ola, sıdkı elde eder.
Sıdk, olmayınca hiçbir amel fayda vermez. İslam’ı iyi bildiği zannedilen bir âlim bile sıdkı eksik olunca dinini düşük bir pahaya satar, şahsi menfaati için manevi değerleri feda etmekten çekinmez.
Nitekim Ekber Şah döneminde İmam Rabbani gibi dinine sadık olan âlim ve arifler takibata uğramış, hatta hapse atılmıştır. Bunun aksine Ekber Şah’ın yanında makam sahibi olmak isteyen ulema İslam’ın tahrip edilmesine seyirci kalmış hatta Padişah’a bu hususta yardımcı olmuştur.
Ümmet bugün ciddi bir sıdk krizi yaşamaktadır, esas vazifesi İslam’ı korumak olan nice âlimler ülkelerinin kralları ve idarecilerinin ihanetlerine fetva uydurmakla meşguldürler. Sanki tarih tekerrür etmektedir.
Bu sebeple İmam Gazali yaptığımız işlerde daima niyetimizin doğruluğunu sorgulamamızı tavsiye eder. İnsan iyi bir işe iyi bir niyetle başlar ama işin ortasında niyeti değişip sıdkını kaybedebilir. Ebu Hureyre (ra) den rivayet edilen uzun bir hadis-i şerifte Rabbimiz büyük hayır işleri ve fedakârlık yapmış üç kesimin sıdkını sorgular ve onları yaptıkları amellere göre değil niyetlerindeki doğruluğa göre onlar hakkında hüküm verir:
“Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kimseler şu üç kişidir: (görünürde şehid), âlim, servetini Allah yolunda harcayan zengin. Allah Teala önce şehidi, sonra alimi, sonra da servetini infakda harcayan zengini hesaba çekerler, hepside yaptıkları işleri Allah için yaptıklarını söylerler. Allah Teala hepsinin niyetlerindeki sıdkın eksikliğini ortaya koyar, hepsine “Yalan söyledin” der hepsinin gerçek niyetlerini ortaya koyar. Bu üç sınıfın hepsi de başkaları desinler diye amel etmiştir ve hepsi de Allah’ın emri üzerine yüzüstü cehenneme atılır.” (bk. Müslim, İmâret 152)
Görüldüğü üzere İslam’ın emrettiği en güzel işleri yapan bu üç kesim sırf niyetlerindeki bozukluk, insanlara ve Rablerine karşı sıdık üzere bulunmadıkları için Cehenneme atılmışlardır.
Rabbimizden niyazımı bizlere sözlerimizde, amellerimizde, iç âlemimizde sıdkı yakalamayı nasip etmesidir. Büyük günahlardan olan yalandan, aldatmak ve aldanmaktan bizleri korumasıdır. Âmin.