DURMAK YOK - Emr-i Bi’l Maruf’a Devam
Enes (R.A.), Resulûllahtan sonra toplumda baş gösteren bazı işleri görünce, “Siz bir kısım ameller işliyorsunuz ki onlar size göre son derece küçük ve kıldan bile önemsiz amellerdir. Hâlbuki biz onları, Resulûllah (S.A.V.) zamanında görünce toplumu helak edecek işler olarak görürdük” (Buhari) uyarısı, toplum olarak kendi kendimizi denetleyeceğimiz bir manevi denetim mekanizmasının en güzel örneklerindedir. Ümmet üzerindeki bu büyük kuşatmayı yarmak istiyorsak önce Allah’ın yardımını hak etmek zorundayız. Allah’ın yardımını hak etmek için ise iyiliği emretme ve kötülükten men etme mekanizmasını etkin bir şekilde yeniden devreye sokmak zorundayız.
Hele hele Allah’ımız, Kur’an’ımızda, “Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizle yaptıklarınızdan dolayıdır” (Şura: 42/30) buyurarak, dönün kendinize bakın şeklinde uyarıyorsa bugün bu ümmetin âlimlerinin, hocalarının, şeyhlerinin, manevi önderlerinin üzerindeki en büyük görev İslam toplumlarının içerisine düştüğü bu büyük tufanın manevi sebepleri üzerinde de düşünüp, dönüp kendimize bakabilmemizi sağlayacak manevi denetim mekanizmasını harekete geçirmektir.
Allah’ımızın, “Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır” (Al-i İmran:3/104) emri gereği hakka davet etmek her Müslüman’ın temel görevleri arasındadır. Günümüz Müslümanları açısından ise bu görev, ihmal edilmesi mümkün olmayan bir hale gelmiştir. Irkçı emperyalizm, Siyonizm ve Haçlı işbirliği ile uygulanan baskı, zulüm ve işgallerle Müslüman coğrafyasının adeta bir yangın yerine döndüğü, işbirlikçi kukla yönetimler, ekonomik ambargolar, krizler ve çeşitli taktiklerle Müslüman halkların ezildiği bir dönemi yaşıyoruz.
Allah’ımızın büyük günahlar olarak saydığı ve kesin olarak yasakladığı, geçmiş kavimlerin de helakine sebep olan birçok haramın alenen işlenen sıradan işler haline dönüştüğü zamanlardan geçiyoruz. İçki, kumar, zina, faiz gibi, Kur’an’ın kesin hükümlerle yasakladığı bu haramların kurumsallaştığına, resmi koruma altına alındığına, ciddi bütçelerle reklâmı yapılarak gelirlerinden vergi alınıp meşrulaştırıldıklarına şahit oluyoruz. İşte böyle bir zaman diliminde emr-i bi’l maruf, nehy-i ani’lmünker günümüz Müslümanlarının öncelikli gündemi olmak zorundadır.
“Bir toplumda zina-fuhuş yayılıp, açıkça işlenirse hastalıklar artar, ölçü ve tartıda hile yapılırsa mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı olur. Bir toplum mallarının zekâtını vermezlerse mutlaka yağmurdan (bereketten) menedilirler. Bir toplum Allah ve Resulüne olan ahitlerini, sözlerini bozarlarsa o topluma kendilerinden olmayan bir düşman musallat olur ve ellerindeki servetin bir kısmını alır. Bir toplum Allah’ın kitabı ile hükmetmeyi bırakır ya da kitabın hükümlerinden işlerine geleni seçip alırlarsa Allah onların azaplarını kendi aralarında kılar (yani fitne, fesat, terör gibi belalarla birbirleriyle savaşırlar)” (İbnMace).
Efendimiz (S.A.V.) bin dört yüz sene öncesinden savaş, terör, ekonomik kriz gibi birçok bela ve musibetin bir takım manevi sebepleri de olduğunu bildiriyorsa ahir zaman ümmeti olarak elbette ki bizler de başımıza gelen bunca sıkıntının siyasi, sosyal, ekonomik, askeri sebepleri üzerinde kafa yorup çözüm önerileri araştırdığımız gibi bu bela ve musibetlerin manevi sebepleri üzerinde de düşünüp, çözüm önerileri sunup, topluma ve yöneticilerimize gerekli uyarıları yapacak manevi denetim mekanizmasını harekete geçirmek zorundayız.
Abdülaziz Kıranşal.