Aracı insan
"Aracılık" iyi veya kötü bir işe vasıta olmak, bir işin çözümünde veya yapılmasında araya girerek yardım etmek anlamına gelir. Bu kelimenin Arapça karşılığı "şefaat"tir. Şefaat kelimesi Türkçede daha ziyade ahiretteki aracılık ve özellikle Peygamberimiz’in ahirette insanların hesaba çekilmelerinin başlaması ve günahkâr Müslümanların bağışlanması için Allah nezdinde yapacağı aracılık anlamında kullanılır. (bk. Necm, 53/26; Ebu Dâvûd, Sünnet, 23.)
Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde daha çok bu anlamda kullanılmakla birlikte iki kişi arasında görülecek bir iş, elde edilecek bir fayda veya önlenecek bir zarar konusunda üçüncü bir şahsın devreye girmesi veya bir insanın kötü bir işe aracılık etmesi anlamında da kullanılır. Nisa suresinin 85. ayetinde geçen aracılık bu anlamda kullanılmıştır: "Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şeye gücü yeter."
Ayet-i kerimede iki şefaatten söz edilmektedir: 1. Şefaat-i hasene, 2. Şefaat-i seyyie.
1. Şefaat-i hasene
"Şefaat-i hasene"; iyi, faydalı, güzel, Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in sünnetine uygun olan şefaat yani aracılık anlamına gelir. Mesela bir insanın namaz kılmasına, hacca gitmesine, oruç tutmasına, zekât vermesine, Kur’an öğrenmesine ve okumasına, eğitim ve öğretim görmesine, bir meslek sahibi olmasına, ev, mal ve mülk almasına, evlenmesine, çocuğunu evlendirmesine, bir işe girmesine, iki kişinin barışmasına, bir hastanın tedavi olmasına, bir hatadan, bir günahtan dönmesine, cami, Kur’an kursu, hastane, aş evi ve benzeri kamuya hizmet veren bir yapının veya bir hayır kurumunun oluşmasına, kısaca herhangi iyi ve yararlı bir iş ve görevin yapılmasına ve yerine getirilmesine aracılık etmek, vasıta olmak, yardım etmek, sebep olmak şefaat-i hasenedir.
Şefaat-i hasene, yüce Rabbimizin teşvik ettiği, yapılması gereken güzel bir davranıştır. Hayırlı, iyi ve güzel bir işe aracılık eden kimsenin sevap alacağı ayette açıkça bildirilmektedir. Sözgelimi bir insanın Kur’an öğrenip okumasına ve namaz kılmasına aracılık eden kimse, Kur’an okuyan ve namaz kılan kimsenin kazandığı sevaptan bir pay alır, bu kimsenin sevabında da bir eksilme olmaz.
2. Şefaat-i seyyie
"Şefaat-i seyyie" kötü, zararlı, çirkin, Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in sünnetine uygun olmayan şefaat yani aracılık anlamına gelir. Mesela bir insanın içkiye alışmasına ve içmesine, kumar oynamasına, hırsızlık yapmasına, yalan söylemesine, zina etmesine, herhangi bir günahı işlemesine vasıta olmak, sebep olmak, yardımcı olmak veya namaz, oruç, zekat, hac, Kur’an okuma, iyilik yapma ve benzeri herhangi bir ibadetin, iyi ve hayırlı işin yapılmamasına sebep olmak şefaat-i seyyiedir.
Şefaat-i seyyie, yüce Rabbimizin men ettiği, yapılmaması gereken kötü, çirkin ve günah bir davranıştır. Zararlı, kötü, çirkin ve günah bir işe aracılık eden kimsenin günahkâr olacağı ayette açıkça bildirilmektedir. Sözgelimi bir insanın içki içmesine veya hırsızlık yapmasına veya cana kıymasına aracılık eden veya laf taşıyarak iki kişinin birbirine düşman olmasına, fitne ve fesada sebep olan kimse, bu fiilleri işleyen kimsenin işlediği günahtan bir pay alır, bu kimsenin günahında da bir eksilme olmaz.
Ayet-i kerimeye göre Allah ve kul haklarına riayet edilmesine aracılık etmek şefaat-i hasene, aksi eylem ve davranış ise şefaat-i seyyiedir. Dolayısıyla Müslümanlara yararı olan her eyleme ve işe aracılık etmek sevap iken, Müslümanların zararına ve günah işlemelerine sebep olan her türlü eylem ve işe aracılık etmek de günahtır.
Sahabeden Ebu Musa el-Eş’arî diyor ki: Hz. Peygambere bir ihtiyacının giderilmesini isteyen biri geldi, Hz. Peygamber, yanında oturan arkadaşlarına yöneldi ve onlara, "Aracı olun mükâfatınız verilir." (Müslim, Birr ve Sıla, 145.) buyurdu. Çünkü yine Peygamberimiz’in beyanı ile, "Hayra vesile olan, hayrı yapan kimse gibidir." (Tirmizî, İlim, 14.)
Hayırlı işlere aracılık eden kimsenin sevap, günah işlere aracılık eden kimsenin ise günah kazanacağı hadis-i şeriflerde şöyle dile getirilmiştir:
"Kim bir insanı doğru yola (imana, hayır amellere) çağırırsa bu kimse, bu doğru yola tabi olan kimsenin elde ettiği sevabın aynısını elde eder, tabi olan kimsenin sevabından da bir eksilme olmaz. Kim de bir insanı dalalete (inkâra, isyan ve günah fiillere) çağırırsa bu kimse, dalalete tabi olan kimsenin kazandığı günahın aynısını kazanır, tabi olan kimsenin günahından da bir eksilme olmaz." (Müslim, İlim, 16.)
"Kim İslam’da güzel bir çığır açar, iyi bir şey ihdas eder, daha sonra bununla amel edilirse bu kimseye amel edenlerin mükâfatı kadar mükâfat yazılır. Amel edenlerin mükâfatından hiçbir şey eksilmez. Kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, kötü bir şey ihdas eder de daha sonra bununla amel edilirse bu kimseye amel edenlerin günahı kadar günah yazılır. Amel edenlerin günahından hiçbir şey eksilmez." (Ahmed, IV, 358–359; Tirmizî, İlim, 15; Müslim, İlim, 15.)
Birinci hadis-i şerifte hayra aracılık eden kimsenin bu hayrı işleyen kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanacağı, aynı şekilde şerre aracılık eden kimsenin de şerri işleyen kimse gibi günah kazanacağı açık seçik bildirilmektedir. İkinci hadiste ise "sünnet-i hasene" yani iyi ve faydalı bir iş icat eden, faydalı bir buluş yapan, hayırlı bir müessese kuran kimsenin bu iş, buluş ve kuruluştan yararlanan kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanacağı, aynı şekilde "sünnet-i seyyie" yani, kötü ve zararlı bir iş icat eden, günah işlenen bir oluşum gerçekleştiren kimsenin de bu iş, buluş ve oluşum sebebiyle günah işleyen kimsenin işlediği günah kadar günah kazanacağı bildirilmektedir. Şu hadis-i şerifte bu hususa bir örnek verilmiştir: “Haksız olarak öldürülen her kişinin kanından bir pay, Âdem’in ilk oğluna ayrılır. Çünkü o, insan öldürme çığırını ilk başlatan kişidir.” (Buharî, Cenaiz 33, Müslim, Kasâme, 27.)
Müminin affı, sağlığı, işlerinin iyiye gitmesi, Allah’ın onu kaza ve beladan koruması , başarı vermesi için dua etmek aracılık etmektir. “Hiç şüphesiz en süratli kabul edilen dua, bir müminin bir mümine gıyabında yaptığı duadır.” (Ebu Dâvûd, Salât, 364; Buharî, Edebü’l-Müfred, No: 623.) “İki dua vardır ki bu dualar ile Allah arasında perde yoktur. Mazlumun duası, kişinin Müslüman kardeşinin gıyabında yaptığı dua.” (Heysemî, Ed’ıye, 17, No:17231.) “Bir kimse kardeşinin gıyabında dua ettiği zaman melekler, ‘amin, aynısı sana da verilsin’ diye dua ederler.” (Ebu Dâvûd, Salât, 362.)
İyi veya kötü bir işe aracılık etmek Maide suresinin 2. ayetinde bir başka üslup ile şöyle dile getirilmiştir: "İyilik ve takva üzere yardımlaşın, ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın."
Bu ayette yüce Allah, "birr" ve "takva" konusunda yardımlaşmayı, "ism" ve "udvan" konusunda ise yardımlaşmamayı istemektedir.
"Birr" iyilik, ihsan, itaat etmek ve doğruluk gibi her türlü iyi, güzel ve faydalı söz, iş, davranış ve hayır fiilleri işlemeyi; "takva" ise Allah’a isyan olabilecek söz, eylem ve davranıştan uzak olmayı ve günahlardan korunmayı ifade eder. Buna göre Kuran’a ve sünnete uygun olan her türlü söz, eylem ve davranış konusunda yardımlaşılması Allah’ın emri olmaktadır. Bu emre uymak, ibadet, itaat ve sevaptır.
"İsm" her türlü günah, "udvan" ise düşmanlık ve zulümdür. İşleyene ceza gerektiren, insanı hayır ve sevaptan alıkoyan söz, fiil ve davranışlar günahtır. Ayette yüce Allah intikam almak, düşmanlık gütmek, insan haklarını çiğnemek ve benzeri her türlü günah, zulüm ve düşmanlık konusunda yardımlaşmayı yasaklamaktadır. Bu yasağa uymamak günah ve isyandır.
İyi bir işe destek vermek de kötü bir işten alıkoymak da yardımlaşmak ve aracılık etmektir. Şu hadis-i şerif bu hususu açıkça ifade etmektedir: “(Ey mümin! Mümin) kardeşine zalim olsun mazlum olsun yardım et.” buyurdu. (Bir sahabî), “Ya Rasulellah! Mazlum olan kişiye yardım edebiliriz, fakat zalime nasıl yardım edeceğiz?” dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Zalimin iki elini tutar zulmüne mani olursunuz.” buyurdu. (Buharî, Mezalim, 4, III, 98.)
Müslümanların birbirlerine dua etmeleri, Allah’tan af ve mağfiret, sağlık ve afiyet, hayır ve hasenat dilemeleri de şefaat-i hasenedir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) müminin mümine yaptığı duanın kabul edileceğini bildirmiştir.
Ayet ve hadislerden şu hükümleri çıkartabiliriz:
1. Hayırlı ve dinen yapılması mübah olan işlere aracılık etmek caizdir ve bu iş karşılığında ücret alınabilir. Çağımızdaki avukatlık, emlakcılık ve benzeri aracılık hizmetlerini bu kapsamda değerlendirebiliriz.
2. Dinen caiz olan alanlarda kamuya hizmet veren vakıf, dernek ve benzeri kuruluşlar oluşturmak ve bunlara katkı sağlamak hayırlı işlere aracılık kapsamına girer.
3. İçki, kumar, zina, hırsızlık ve benzeri günahların işlenmesine sebep olan kurum oluşturmak dinen caiz değildir ve bu kurumlara destek vermek günah işlenmesine destek vermek ve günahkârlara yardım etmektir.
4. Ev, daire, arsa, dükkan ve benzeri bir mülkü günah olan bir faaliyet için bağış yapmak veya kiraya vermek günaha aracılık etmektir ve dinen caiz değildir. Söz gelimi dükkânını kumarhane veya meyhane yapmak isteyen birine kiraya veren kimse kumara ve içki içilmesine vasıta olmuş, kumarcı ve içkicilere yardım etmiş, dolayısıyla günaha girmiş olur.
5. Bir günahı işlemek isteyene yardım etmek, söz gelimi birine kumar oynamayı, hırsızlık yapmayı, yalan söylemeyi öğretmek veya her hangi bir günaha destek vermek ve aracı olmak günahtır.
6. Hak, hukuk ve adaletin çiğnenmesine sebep olan aracılık ve yardımlaşma caiz değildir. Söz gelimi güçlü ve hatırlı kimselerin yakınları veya dostları için haksız olarak bir iş bulma, sınav kazanma ve benzeri konularda aracı olmaları ve torpil yapmaları günahtır.
Bu tür günahlar, günümüzün modern hukukunda suça teşvik etmek, suça azmettirmek, suça yataklık etmek ve suça ortak olmak şeklinde ifade edilmektedir.
Ayetin son cümlesinde geçen "mukît" kelimesi, "muktedir" yani her şeye gücü yeten veya "hafîz" yani koruyan, muhafaza eden anlamında Allah’ın güzel isimlerinden biridir. İyi ve kötü işlere aracılık yapma konusu anlatıldıktan sonra Allah’ın bu isminin zikredilmesi anlamlıdır. Biz bu ismin zikredilmesinden şu mesajı çıkarabiliriz: İyi ya da kötü bir şeye aracılık etsek Allah bunu bilir, korur ve karşılığını verir. Biz biliyor ve iman ediyoruz ki Allah’ın iyi şeylere aracılık edenleri ödüllendirmeye, kötü şeylere aracılık edenleri cezalandırmaya gücü yeter.
Sonuç olarak; aracılık prensip olarak kötü, çirkin ve yasak değildir; ancak aracılığın meşru, hukuka ve ahlâka uygun olması gerekir. Bu tür aracılık Kur’an’da şefaat-i hasene olarak ifade edilmiştir. Dolayısıyla bu tür aracılık teşvik edilmiştir ve sevabı muciptir. Günaha aracılık olan veya bir insanın haklarını ihlal eden aracılık ise yasaklanmıştır. Bu tür aracılık Kur’ân’da şefaat-i seyyie olarak isimlendirilmiştir. Dolayısıyla bu tür aracılık yasak ve günahtır.