İstişare ve İstihare
İnsan her işini başarı ile tamamlamak ve hayırla sonuçlandırmak ister. Bu isteğini elde edebilmesi için insanın önce yapacağı işe karar vermesi ve gereken çalışmayı başlatması, eğer karar vermekte ve başlamakta tereddütleri varsa bilen, tecrübesi olan ve görüş beyan edebilecek konumda olan kimselerle istişare etmesi ve gerektiğinde istihare yapması gerekir. “İstişare” Kur’an’da, “istihare” ise hadislerde geçmektedir. Yüce Allah, Al-i İmran suresinin 159. ayetinde Peygamberimize iş konusunda ashabı ile istişare etmesini emretmektedir: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla istişare et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (O’na dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”
Ayette Hz. Peygamber’in ashabına nasıl davrandığı anlatılmakta, Allah ve Peygamber’in ikişer niteliği bildirilmekte ve Hz. Peygamber’e dört emir verilmektedir.
1. Nitelikler
a) Allah, Peygamber’ine merhametle muamele etmiştir: Ayetin ilk cümlesi, insanlarda merhamet duygusunu var edenin Allah Teâlâ olduğunu ifade emektedir. Yaratıklar varlıklarını Allah’ın merhameti sayesinde sürdürmektedirler. Çünkü dünyada canlıların muhtaç olduğu her şeyi Yüce Allah var etmiştir. Kullarının isyanlarına rağmen onlara rızık vermeye devam etmektedir. Bu, O’nun çok merhametli olmasının sonucudur. Yüce Allah, hak ettiklerinde kullarını cezalandırabilir, ancak O’nun merhameti her şeyi kuşatmış (A’râf, 156), rahmeti gazabını geçmiştir. (Ahmed, II, 381)
Merhametli olması Allah’ın en önemli niteliklerinden biridir. Kur’an-ı Kerim’in ilk ayeti olan besmelede Allah’ın “rahman” ve “rahîm” isimleri geçmektedir. Her iki isim de Allah’ın çok merhametli olduğunu ifade eder. Allah gerçekten çok merhametlidir. (Nahl, 18) Peygamberimiz, Yüce Rabbimizin merhametini şöyle bildirmiştir: “Allah, rahmeti yüz parça yapmış, bunun doksan dokuzunu kendisinde tutmuş, bir parçasını yeryüzüne indirmiştir. Bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirlerine merhamet ediyorlar. O kadar ki hayvanlar, yavrularına zarar verir korkusuyla ayaklarını kaldırmaktadırlar.” (Müslim, Tevbe, 17, 19)
b) Allah kendisine güvenenleri sever:
Ayetin son cümlesinde Allah’ın tevekkül edenleri sevdiği bildirilmektedir. “Allah’a tevekkül”, üzerine düşen bütün görevleri yaptıktan sonra insanın; Allah’ın başarılı kılacağına, rızık vereceğine, kendisini koruyacağına, yardım edeceğine güvenmesi ve Allah’ın vaadinden dönmeyeceğine inanmasıdır.
Kur’an’da, “Çalışanların ücreti ne güzeldir!” denildikten sonra “çalışanlar”, sabreden ve Rablerine tevekkül eden kimseler olarak tanıtılmıştır. (Ankebut, 58-59)
Allah’a tevekkül, çalışmadan ve sebeplere sarılmadan işleri Allah’a havale etmek değildir.
Ayette “Allah’ın tevekkül edenleri sevdiğinin” bildirilmesi, insanları tevekküle teşvik ve kendisine güvenenlerden razı ve memnun olduğunu beyan içindir.
c) Hz. Peygamber, ashabına merhametli davranmıştır: Hz. Peygamber, Allah’ın kendisine bahşettiği merhamet sayesinde arkadaşlarına merhamet ve şefkatle muamele etmiş ve onlara karşı kırıcı, kaba ve sert davranmamış ve katı kalpli olmamıştır. Hz. Peygamber, bu sayede insanların sevgisini ve saygısını kazanmış, etrafında pervane gibi dönen, bir dediğini iki etmeyen ashabı olmuştur. Âlemlere rahmet olarak gönderilen (Enbiya, 107) ve yüce bir ahlak sahibi olan (Kalem, 4) bir Peygamber’in başka türlü hareket etmesi, merhametsiz, kaba, sert ve kırıcı olması düşünülemez. Yüce Rabbimiz de onu “Müminlere karşı çok merhametli ve şefkatlidir” diye tanıtmıştır. (Tevbe, 128) Peygamberimiz bu ahlakı sebebiyledir ki, hayatı boyunca kimseyi kırmamıştır.
d) Hz. Peygamber kaba davranışlı ve katı kalpli değildi: Ayette geçen “linte” kelimesinin kökü olan “leyyin” yumuşak, sakin ve sert olmayan, “fazz” kelimesi kaba ve kırıcı, “ğalîze’l-kalbi” ise katı kalpli, acımasız ve merhametsiz demektir. Hz. Peygamber, sakin ve yumuşak huylu idi; kaba, sert, kırıcı ve katı kalpli değildi. Bu husus ayette şöyle ifade edilmektedir: “Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi...” Bu cümle, sosyal ilişkilerde nasıl davranılması gerektiğini beyan eden önemli bir kurala işaret etmektedir. Kimse kendisine kaba, katı ve kırıcı davranılmasını istemez. Kaba ve katı kalpli olan kimseler muhatapları tarafından sevilmezler, kendisiyle birlikte olmak istemezler. Bu itibarla başarılı, saygın ve sözü dinlenir olabilmek için her kademedeki yöneticilerin, işverenlerin, öğretmenlerin, anne-babaların merhametli ve şefkatli olmaları, kaba, kırıcı, katı kalpli ve sert olmamaları gerekir.
Bu, Kur’an ahlakının gereğidir. Şu hadisler bu hususa delalet etmektedir: “Yumuşak davranamayan kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış sayılır.” (Müslim, Birr 74-76), “Allah, ancak merhametli olanlara merhamet eder.” (Buharî, Cenaiz, 33), “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Buharî, Tevhid, 2), “Yeryüzündekilere merhamet ederseniz göktekiler de size merhamet eder.” (Ebu Davûd, Edeb, 66)
Kaba, kırıcı ve sert davranan, sözlü şiddet uygulayan, öfkesine sahip çıkamayan, sempatik olamayan, empati kuramayan, kendisine yapılmasını istemediği davranışları çevresindekilere yapabilen insanlar, tahlil ettiğimiz ayette Hz. Peygamber’in övgüsüne sebep olan ahlaki niteliklerden ve olgunluktan uzak ve sevimsizdirler. Bu kimseler eninde sonunda başarısız duruma düşerler ve çevrelerinde kimse kalmaz, arkadaşlık ve dostluklardan mahrum kalırlar.
2. Emirler
a) Arkadaşlarını affet: Yüce Allah, Al-i İmran suresinin 152. ayetinde Uhud Savaşı’nda okçulardan bir kısmının Hz. Peygamber’in talimatını dinlemeyip görev yerini terk ederek işledikleri hatalarını affettiğini bildirmiş, bu ayette Hz. Peygamber’in de onları affetmesini istemiştir.
Affedici olmak Allah ve Hz. Peygamber’in en önemli özelliğidir. Kur’an’da pek çok ayette Allah’ın affedici olduğu bildirilmektedir. (Mesela bk. Maide, 95; Tevbe, 43; Bakara, 187), “Şüphesiz Allah çok affeden, çok bağışlayandır.” (Hac, 60) Peygamberimiz, “Allah’ım! Şüphesiz sen affedicisin, kerimsin, affı seversin, beni affet” (Tirmizî, Deavat, 85) diye dua edilmesini tavsiye etmiştir.
Kendisi affedici olduğu gibi Yüce Allah, insanların da affedici olmalarını istemektedir: “Rabbinizden bir mağfirete koşun.” (Al-i İmran, 133), “Müminler, kızdıkları zaman bağışlarlar.” (Şûra, 37), “Güzel söz ve bağış, peşinden eziyet gelen sadaka vermekten daha hayırlıdır.” (Bakara, 263), “(Müminler,) bağışlasınlar, hoşgörülü olsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?” (Nur, 22; Nisa, 149; Bakara, 109, 237) Cennetin kendileri için hazırlandığı muttakilerin özellikleri arasında öfkelerine hâkim ve insanları affedici olmaları da zikredilmiştir. (Âl-i İmran, 134) Yüce Allah “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (A’raf, 199) buyurarak Peygamberimizin affedici olmasını istemiş, o da Allah’ın bu emrine uymuş, hep affedici olmuştur. (Ebu Davûd, Edeb, 6) Uhud Savaşı’nda amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşî adlı kişiyi bile affetmiştir.
Affedici ve hoşgörülü olabilmek için insanın sabırlı ve öfkesine hâkim olması gerekir. Kur’an’da cennetin kendileri için hazırlandığı bildirilen muttaki insanların özellikleri arasında insanları affetmek ve öfkeye hâkim olmak (Al-i İmran, 133-134), Şûra suresinde Allah’ın mükâfat vadettikleri arasında iman edenler, Allah’a tevekkül edenler ve büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar ile birlikte öfkelendikleri zaman bağışlayanlar da zikredilmiştir. Peygamberimiz de “Yiğit kişi güreşte rakibini yenen değil, kızdığı zaman öfkesini yenen kimsedir” buyurmuş (Buharî, Edeb, 76) sabrın, öfkeye hâkim ve affedici olmanın önemine dikkat çekmiştir.
Affedici olmak insan için önemli bir erdemdir, Allah, Peygamber ve insan sevgi ve saygısının gereğidir. Bu itibarla, yöneticiler, anne-babalar, öğreticiler, büyükler hep affedici olmalı, kusurları, hataları affetmelidirler. Önemli olan kırmadan, bağırıp çağırmadan affedebilmektir.
b) Ashabını affetmesi için Allah’tan mağfiret dile: Yüce Allah, Peygamberinden arkadaşlarının affedilmesi ve bağışlanması için dua etmesini, mağfiret dilemesini emir buyurmuştur. Hz. Peygamber bu emri yerine getirmiş, ümmeti için hep af ve mağfiret dilemiştir. Çünkü Yüce Allah; “Hem kendinin hem de mümin erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!” (Muhammed, 19) buyurmuştur. O da bu buyruğu hep yerine getirmiş, Uhud Savaşı’nda yüzü yaralandığında bile “Allah’ım! Kavmimi bağışla, çünkü onlar doğruyu bilmiyorlar” diye dua etmiştir. (Buharî, Enbiyâ, 54)
c) İşlerini arkadaşlarınla istişare et: Sözlükte “danışmak ve görüş almak” anlamına gelen “istişare” kelimesi; “herhangi bir konuda uzmanlardan görüş istemek, araştırıp soruşturmak ve güvenilir kaynaklardan fikir ve bilgi edinmek” demektir. “İş hakkında onlara danış” şeklindeki ilahi buyrukla Hz. Peygamber’in şahsında bütün müminlere, özellikle yönetici konumunda olanlara istişare ile iş yapmaları emredilmiştir. Bu emre binaen Peygamberimiz ve ashabı işlerini hep istişare ile yürütmüşler ve istişareye büyük önem vermişlerdir. Ebu Hureyre, “Hz. Peygamber’den daha çok, ashabıyla (arkadaşlarıyla) istişare eden kimse görmedim” (Tirmizî, Cihad, 34) demiştir. Nitekim Peygamberimiz Bedir Savaşı’nda suyun başına gitme, havuz yapıp su biriktirme ve diğer kuyuların suyunu boşaltma konusunda Hubab adlı sahabînin, Uhud Savaşı’nda meydan savaşı yapma konusunda ashabın çoğunluğunun, Hendek Savaşı’nda Medine’nin etrafına hendek kazma konusunda Selmani Farisî’nin görüşlerine göre hareket etmiştir. (Hâkim en-Neysâbûrî, III, 482; İbn Hişam, es-Sîre, III, 16)
“(Müminlerin) işleri aralarında istişare ile yürür” (Şûra, 38) anlamındaki ayette istişare ile hareket etmek Müslümanların nitelikleri arasında sayılmış, böylece Müslüman toplumlarda yönetimin istişare esasına dayanması gerektiğine işaret edilmiştir. Bu itibarla müminlerin, bireysel ve toplumsal konularda; aile, iş ve yönetim alanlarında işlerini istişare ile yapmaları gerekir. İstişare eden yanılmaz, işlerini başarı ve hayırla sonuçlandırır. Ancak istişare edilen kişi veya kişilerin ehil, güvenilir, salih, akıllı, fikir sahibi, ileri görüşlü, tecrübeli, bilgili ve dost olması gerekir. (Al-i İmran, 118)
Müslüman ticaret, iş, evlilik, seyahat ve benzeri bir işe teşebbüs ettiği ve o işin kendisi için hayırlı olup olmayacağı hususunda tereddüde düştüğü zaman önce o işin meşru ve helal olup olmadığını araştırır, işi ve faaliyeti için gerekli inceleme ve araştırmaları yapar, bir neticeye varamazsa, aile fertleri, büyükler ve bilen kişilerle “istişare” eder.
Eğer istişare sonucunda da karar veremezse “istihare” yapar. Sözlükte hayırlı ve yararlı olan şeyi istemek, araştırmak anlamına gelen “istihare” dinî bir terim olarak; iki rekât namaz kıldıktan sonra “istihare duasını” okuyup Allah’tan hayırlı olana gönlünün meyletmesi için yardım istemektir.
İstihare güven derecesi bakımından istişareden sonra gelmekle beraber sünnettir. Güvenilir kimselerin verecekleri bilgi ve gösterecekleri yol, istihareden daha güvenilir ve önceliklidir. Hayırlı ve iyi olana ulaşmak için istihare de müminin başvurabileceği bir yöntemdir.
İstihare namazının birinci rekâtında Fatiha’dan sonra Kâfirûn, ikinci rekâtında Fatiha’dan sonra İhlâs suresi okunur. Namazdan sonra istihare duası yapılır. Sahabeden Cübeyr oğlu Abdullah şöyle demiştir: Hz. Peygamber bize, bütün işlerde istihare duasını Kur’an’dan bir sure öğretir gibi öğretir ve şöyle buyururdu:
“Sizden biriniz önemli bir şey yapmak istediği zaman farz namazların dışında iki rekât namaz kılsın, sonra şöyle dua etsin: Allah’ım! Senin ilmine güvenerek senden hakkımda hayırlısını istiyorum ve kudretine sığınarak senden güç kuvvet istiyorum ve senin büyük lütfundan istiyorum; çünkü sen, her şeye kâdirsin, ben ise kâdir değilim. Sen bilirsin, ben bilmem, sen bilinmeyenleri bilirsin. Allah’ım! Senin ezelî ilminde, yapmayı düşündüğüm bu iş benim dinim, dünyam ve geleceğim açısından hayırlı olacaksa, bu işi benim hakkımda takdir buyur, onu bana kolaylaştır, uğurlu ve bereketli eyle. Eğer bu iş senin ezelî ilminde, benim dinim ve hayatım hakkında ve işimin akıbeti hakkında -erken veya geç olmasında- şerli ise onu benden geri çevir, beni de ondan vazgeçir ve benim için nerede olursa olsun yalnızca hayırlı olanı takdir et, sonra beni ona razı kıl.” (Tirmizî, Salât, 344)
İstişare ve istihare sonucunda mümin, kalbinin kanaat ettiği ve gönlünün ısındığı işi tercih eder. Aynı iş için çok kişi ile istişare yapabileceği gibi birden fazla istihare de yapabilir. Peygamberimiz sahabeden Enes bin Malik’e şöyle demiştir:
“Ey Enes! Bir işi yapmaya niyet ettiğin zaman o iş hakkında yedi defa istihare et. Sonra kalbinden geçen temayüle bak. Çünkü hayır kalbinde doğandadır.” “İstihare eden kimse zarar görmez, istişare eden pişman olmaz.” (Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, IV, 135) Atalarımız “İstişare eden dağı aşar, istişare etmeyen, düz yolda bile şaşar”; “Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıptır, ehline soran kişi, hakiki yolu bulur” özdeyişleriyle istişarenin önemini ve değerini ifade etmişlerdir.
İstişarenin temel dayanağı “Akıl akıldan üstündür”, “Her bilenin üstünde bir bilen vardır” (Yusuf, 55) gerçeği yatar. İnsan istişareye muhtaçtır. Çünkü insan beşerdir, şaşabilir, hata edebilir, her işini kendi başına çözemeyebilir. İstişare ile daha rahat karar verir ve hata etme riskini azaltır.
d) Bir işe karar verince Allah’a güven: Sözlükte “dayanmak, güvenmek, itimat etmek ve işi başkasına havale etmek” anlamlarına gelen tevekkül, din dilinde “hedefe ulaşabilmek için gerekli bütün çabayı göstermek ve bu konuda Allah’a güvenmek” demektir. Müslüman; araştırma, inceleme, istişare ve istihare sonucunda bir işi yapmaya karar verince işini en güzel biçimde yapar ve işin hayırla sonuçlanması, o işte Allah’ın kendisini başarılı kılması için O’na tevekkül eder. İnsanın başarılı olması, ancak Allah’ın yardımı ile mümkün olur. Bu itibarla insan Allah’tan yardım istemeli, O’nun yardımına güvenmelidir. Önce işin gereği yapılır, çalışılır, tedbirler alınır, sonra tevekkül edilir. İnsan, “Ben gereken her şeyi yaptıktan sonra sonuca ulaşırım, başarırım, Allah’tan yardım talep etmeye, tevekküle ne ihtiyaç var?” derse yanılmış olur. Çünkü Allah’ın yardımı olmadan insan her türlü tedbiri alsa bile ummadığı yerden bir sıkıntı gelebilir, işler iyi gidiyor zannedilebilir, ancak sonucu kötü olabilir.
Sonuç olarak Yüce Allah Al-i İmran suresinin 159. ayetinde Hz. Peygamber’in Allah’ın merhameti sayesinde ashabına yumuşak davrandığı, kaba, kırıcı ve sert olsaydı etrafından insanların dağılmış olacağı bildirildikten sonra Peygamber’ine dört emir vermiştir:
a) Ashabını affet,
b) Onlar için af ve mağfiret dile,
c) İş konusunda onlarla istişare yap,
d) Bir işi yapmaya karar verince Allah’a tevekkül et. Peygamberimiz bu emirleri hakkı ile yerine getirmiş ve müminlere de bunları tavsiye etmiştir. İlave olarak istişare ile sonuç elde edemediği ve tereddüdü devam ettiği zaman istihare yapmayı önermiştir. Yapacakları bir işte müminlerin tercih edecekleri yol şudur: Önce istişare, sonra istihare, sonra karar ve azim, sonra Allah’a tevekkül.