Mümin Ülfet Eder
Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Mümin ülfet eder ve kendisi ile ülfet edilir. Ülfet etmeyen ve kendisiyle ülfet edilmeyen kimsede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı insanlara yararlı olandır.” (İbn Hanbel, Müsned, II, 400)
Ülfet, insanların arasına karışmak, güzel münasebetler kurmak ve bunu sürdürmek demektir.
Günümüz tabiriyle, sosyalleşmek, insanlarla ilişkileri geliştirmek manasına gelir.
Dinimiz mükemmel şahsiyeti inşa ederken, Müslümanın sosyal bir insan olması gerektiğini bildirmektedir. Dinimizin birçok emirleri, cemaat olmayı gerektirir. Mesela Cuma namazı muhakkak cemaatle kılınmalıdır. Vakit namazlarının da cemaatle kılınması, erkekler için kuvvetli bir sünnettir. Hac ibadeti insanların bir arada uzun bir yolculuk yapmasını ve hep birlikte haccın menasiklerini yerine getirmelerini gerektirmektedir. Ramazan orucu da insanların kaynaşmasını sağlar. Bilhassa zekât vermek ve her türlü hayır işleriyle meşgul olmak insanları birbirine yaklaştırır.
Dinimiz Müslümanların arasında dayanışma ve yardımlaşmayı teşvik etmiş, küskünlük ve çatışmaya yol açan her türlü davranıştan da sakındırmıştır. Dinimizi güzelce yaşamak, sosyal bağları kuvvetlendirir. Ancak günümüz dünyasının şartları bu sosyal bağları azaltmakta ve “modern insanın yalnızlığı” diye tanımlanan bir durumu ortaya çıkarmaktadır.
Günümüz insanı, caddelerde akan insan selinin içinde sürüklenip giden yapayalnız bir birey durumundadır. Otobüslerde, asansörlerde, market kasalarının önündeki kuyruklarda yan yana, omuz omuza durduğumuz kişiler bize bedenen son derece yakın ama ruhen çok uzaktır.
Büyükşehirlerde hepimiz kalabalıklar içinde yapayalnızlığı yaşıyoruz. Çoğumuz yollarda sık sık karşılaştığımız kişilerin bile çoğunu tanımıyoruz.
Yunus Emre meşhur dizelerinde:
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünyaya kimse kalmaz, diye seslenmiş.
Dinimiz selamlaşmaya, tanışmaya, ziyaretleşmeye büyük sevap vaad ediyor. Sadece yüzeysel bir münasebet kurmayı değil, Müslüman kardeşinin haliyle ilgilenmeyi, derdine koşmayı, sıkıntısına çare bulmayı teşvik ediyor. Ama çoğumuz emredilenin aksine içe kapanık hayatlar yaşıyoruz.
Yalnızlaşma Sarmalı
Günümüzde insanlar evlilikten bile kaçıyor. Evlilik niyetiyle görüştürüldüğü herkese bir kulp takanlar, eften püften sebeplerle nişandan ayrılan veya boşananlar, bekâr arkadaşlarıyla bile geçinemeyip tek başına ev tutan, yalnız başına yaşamayı seçenler her geçen gün artıyor.
Yalnızlaşma birçok ruhî sıkıntıyı beraberinde getiriyor ve pek çok ciddi rahatsızlığı tetikliyor. Uzmanlar, sosyal ilişkilerde kopukluğun; madde kullanımı, obezite, internet bağımlılığı gibi birçok problemi tetiklediğini bildiriyor.
İşin ilginç tarafı, bu bağımlılıklar da sosyalleşmeyi engellediği için kişiyi bir depresyon sarmalının içine çekiyor. Kişi sosyalleşerek güzel ilişkiler ve hayırlı faaliyetler içinde yer almaktan uzaklaştıkça teselliyi yiyip içmede, madde kullanmada veya sana zevklerle rahatlamada arıyor. Bunlara yöneldikçe sosyal ilişkileri daha da bozuluyor. Bu kısır döngünün sonunda kişinin psikolojik dengesi çöküyor.
Eski ruh hekimlerinin “melankolik” dediği, kötümser, yaşama coşkusunu yitirmiş, ufak tefek meselelerle bile mücadele edemeyen, buhran içine gömülüp giden insan tipi ortaya çıkıyor.
Eskiler boşuna “İnsan insanın panzehiridir” dememiş. Bugün psikologlar, sadece birileriyle konuşup dertleşmenin bile kişiyi depresif ruh halinden çıkarabileceğini, intihara kadar sürükleyen bunalımlara çare olabileceğini bildiriyor.
Yalnızlığın sebepleri
Elbette Müslümanları da tesiri altına alan insanlarla münasebeti kesme, yalnızlaşma tercihinin birçok sebepleri var. Psikologlar bilhassa modern zamanlarda ortaya çıkan ve birçok problemi tetikleyen yalnızlık tercihinin sebeplerini şöyle sıralıyorlar:
1- Sorumluluktan Kaçış
Günümüzde bilhassa evliliğin ertelenmesine en çok sebep olan neden, insanların sorumluluk yükleyen bir ilişkiyi göze alamamaları. Erkekler karısını ve çocuklarını geçindirmenin sorumluluğunu üstlenemiyor. Kadınlar ise kocasının ve çocuklarının bakımını yüklenmek için bireysel hayatını bırakmak istemiyor.
Bu kişiler “Önce kariyer yapmam lazım,” “Hayat çok pahalı,” “Evlenmek çok masraflı” “Doğru kişiyi bulmadan evlenmem” gibi gerekçelerle evliliği erteleyip duruyor. Aslında bu kişiler, büyüyüp anne baba olmanın sorumluluklarını yüklenmektense adeta çocuk gibi sorumsuzca yaşamaya devam etmek istiyorlar.
2- Tahammülsüz Kişilik Yapısı
Günümüzde insanlar kendilerini rahatsız eden en ufak bir duruma tahammül edemiyorlar. Oysa insanlarla birlikte olmayı sürdürebilmek için hoşa gitmeyen bazı durumlara sabretmek gerekiyor. Mesela eşiniz veya arkadaşınız biraz ağırkanlı. Birlikte bir yere gideceğiniz zaman hazırlanması uzun sürüyor, sizi kapıda bekletiyor.
Modern insanın tahammül etmekte zorlandığı şeylerin başında “hayatı yavaşlatan kişiler ve şeyler” geliyor. Teknolojinin ilerlemesi sayesinde her şeyi hızlı yapmak mümkün hale geldikçe bekletilmeye karşı tahammül eşiği düşüyor. Bilhassa yaşlılar, çocuklar, çocuklu dostlar istenmeyen kişilere dönüşüyor.
3- Fedakârlık Yapmak İstememe
Bilhassa yaşlı anne babayla ilgilenmemenin, akrabayla ilişkileri kesmenin en yaygın nedenidir. Evlilikten ve dostlarla ilişkilerden kaçmaya da sebep olabilmektedir.
Hayatta her beraberlik mutlaka iki tarafın da bazı fedakârlıklar yapmasını gerektirir. Bir saatlik bayram ziyaretinde bile insan karşısındaki kişinin anlattıklarını, hiç ilgisini çekmese bile, dinlemek zorunda kalır.
Modern insan, kendisine hiçbir çıkar sağlamayan ilişkiler için fedakârlık yapmak istemiyor. Çünkü modern insan için hayatta en önemli şey, başarılı olmak ve para kazanmaktır. Tatiller bile yeniden çalışmaya başlayabilmek için dinlenme amaçlıdır. Bu sebeple günümüz insanı ona maddi bir şey kazandırmayacak ilişkiler için yorulmak istememektedir.
“Çok çalışıyorum, yoruluyorum. Tatillerimde de hoşuma giden şeylerle vakit geçirip iyice dinlenmem lazım. Beni gerecek ve yoracak kişilere enerjimi harcayamam,” diye düşünmektedir.
4- Mükemmeliyetçi Kişilik Yapısı
Bazı kişilerin müzmin bekârlığı ve insanlar arasına karışmamasının sebebi, aşırı derecede mükemmeliyetçi olmalarıdır. Bu kişiler ilişkilerinde de aşırı beklentilere sahip olup muhataplarının en ufak bir kusurunu bile hoş görememektedirler.
Esasen başkalarından mükemmellik bekleyen bu kişilerin kendisi de mükemmel değildir. Aksine kendilerini insanlarla ilişkilerde sınayacak olsalar ne kadar kusurlu oldukları ortaya çıkacaktır. Zaten bu sebeple kendilerine kurdukları dünyada mükemmellik taslamayı tercih etmektedirler.
Eskiler “Kusursuz dost ararsan dostsuz kalırsın,” demişler. İnsanlardan mükemmellik beklemek yanlıştır. Ancak modern insan, menfaat sağlamadığı sürece başkalarıyla geçinmeye, hatalarını hoş görmeye gerek duymamaktadır.
5- Benmerkezci Kişilik Yapısı
Benmerkezci kişiler her konuda kendi isteklerini dayatan, başkalarının isteklerine uyum sağlamaya yanaşmayan, geçinmek için çaba göstermeyen tiplerdir. Her türlü ilişkide problem kaynağıdırlar. İlişkilerden kaçmasalar bile onlarla geçinmek zordur ve ilişkilerin yürümesi için gerekli uyumu göstermezler.
Bu kişiler daima karşı tarafı değiştirmek, kendi istediği hale getirmek için uğraşır, kimseyi olduğu gibi kabul etmezler. Ortak noktalarda uzlaşmak için bir adım atmaya yanaşmazlar.
Modern zamanlarda bu kişilik tipi yaygınlaşmaktadır. İnsanlar sanki bir meziyetmiş gibi, ne kadar geçimsiz olduklarını anlatıp “Ben kimseyi çekemem, beni çekecek birini bulursam o zaman evlenirim,” diyebiliyorlar.
6- İnsanlara Karşı Güvensizlik Duyma
İnsanlarla samimi ilişkiler geliştiremeyen kişilerin birçoğu insanlara güvenmemekte, herkesin onlara ihanet edeceği veya iyi niyetini suiistimal edeceği hakkında kuşkular beslemektedir. Bu kuşkuların bir kısmı, geçmişte yaşanan hayal kırıklıkları sebebiyle gelişmiştir. Toplumda yaygın olan dedikodu, laf taşıma, iki yüzlülük gibi kötü adetler de insanların birbirine güven duymasını engellemektedir.
Bütün bu sosyalleşme bozuklukları sanal sosyalliği ve madde ve teknoloji bağımlılığını kamçılamaktadır. Çünkü insanlar sanal medyada sosyalleşirken hiçbir sorumluluk yüklenmiyor, hiçbir fedakârlık yapmıyor, tahammül etmesi gerekmiyor.
Ayrıca sanal âlemde kimsenin kimseye sadakat göstermesi gerekmiyor; bir tıkla bağlanıp bir tıkla hayatından çıkarabiliyor. Aynı anda farklı kişilerle yapmacık ilişkiler kurmak mümkün olabiliyor.
Bu âlemde kimse sizin gerçek yüzünüzü bilmediği için istediğiniz gibi mükemmeliyetçilik taslayabiliyorsunuz. Mesela, belki beş vakit namazını kılmayan biri olsanız da, büyük evliyaların güzel sözlerini paylaşabiliyorsunuz.
Bunun yanında sanal dünya fedakârlık gerektirmiyor; aksine eğlence ve zevk veriyor. Mesela film, müzik, komik video, esprili sözler ve fotoğraflar paylaşmaya imkân sağlayarak insanlara hoşça vakit geçirtiyor. Ancak bu sosyalleşme türü insanın kişilik olarak olgunlaşmasını sağlamıyor. İnsanın kişilik olarak gelişip olgunlaşması ancak sağlıklı ve gerçek insan ilişkileri ağında sorumluluk yüklenmekle gerçekleşiyor.
Sağlıklı İlişkiler Kurmak İçin
Sağlıklı ilişkiler kurmak, sağlıklı ve olgun bir ruh haline sahip olmakla mümkündür. İnsan çocukken benmerkezci, sorumsuz ve uyumsuzdur. Ama yetişkinliğe adım atarken gereği kadar olgunlaşmış kişiler çocukluk dönemine ait hamlıktan kurtulur, sorumluluk yüklenmek gibi yetişkinlik özelliklerini kazanırlar. Olgunlaşmak sadece bedenen irileşmekle olmaz, kişinin karakter olarak da gelişmesini gerektirir.
Bedenen olduğu kadar karakter olarak da olgunlaşmış kişiler, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurarlar. Bu kişiler insanlarla ilişkilerini sürdürürken karşılaştıkları ufak tefek meseleleri çözebilirler. Bunun yolu, kendine ve başkalarına karşı dengeli bir şekilde güven duymak ve ufak tefek kusurları hoş görebilmektir.
Aslında insanlar arası münasebetleri sürdürmek için çok sorumlu olmak, aşırı fedakârlık yapmak, kendini hiç düşünmemek gerekmez. Aksine bu aşırılıklar zamanla hayal kırıklıklarını ve kırgınlıkları beraberinde getirecektir.
Sizin gösterdiğiniz aşırı fedakârlığa beklediğiniz şekilde mukabele edilmezse veya kıymetini bilmezse bu durum zamanla sitem ve dargınlığa yol açacaktır. Bu sebeple bir ilişkinin tabiatı ne kadar fedakârlık istiyorsa o kadar fedakârlık yapmak daha uygundur.
Bir kişinin başkalarına zaman ayırmayı bildiği gibi, zaman zaman da kendi başına kalabilmesi gerekir. Başkalarını düşündüğü kadar kendi sınırlarını savunmayı da bilmeli, iyiliğini istismar ettirmemelidir. Çünkü insan ilişkilerinde abartılı davranışlar, zamanla hor görülmeye ve itilip kakılmaya sebep olabilmektedir.
Bilhassa kadınlar duygusallıkları sebebiyle insan ilişkilerine aşırı anlam yükleyip daha sonra büyük hayal kırıklıkları yaşama eğilimine sahipler. Bunun sebebi de genellikle kadınların aşırı derecede fedakârlık yaparken kendini sevdirme ve takdir görme isteğiyle hareket etmeleridir. Ancak çoğu zaman bu fedakârlığın bir mecburiyet gibi görülmesi kadınları incitmektedir. Bu sebeple, bilhassa hanımlar, ilişkilerine dengeli bir şekilde zaman ayırmalı ve bunun karşılığında aşırı beklentiye girmemelidir.
Bunun da en güzel çaresi, ilişkilerdeki fedakârlıkların mükâfatını yalnız Allah'tan bekleyerek hareket edilmesidir. Düşünecek olursak kullar bizi sevse veya takdir etse bile bize ne verebilir ki? Oysa fedakarlıkları Allah için yaptığımız zaman, O bize iki dünyada da istediğimiz her şeyi vermeye Kadirdir.