Tevazu İnsanı Yüceltir
Rahman olan Allah’ın merhameti büyütüp yüceltir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kim Müslüman kardeşine alçak gönüllü davranırsa Allah onu yüceltir. Kim de Müslüman kardeşine üstünlük taslamaya kalkarsa Allah onu alçaltır." (Taberanî, el-Mucemu’l-Kebir, 7/354,1-101, Kahire-1425 h.)
Türkçe’de, alçakgönüllülük, kibir ve gösterişten uzak olma anlamlarına gelen tevazu, bir Müslümanın sahip olması gereken güzel hasletlerden birisidir. Kur’an- ı Kerim’in birçok ayetinde, Cenab-ı Hak- k’ın, böbürlenip büyüklük taslayanları sevmediği (Nisa, 36; Nahl, 23; Lokman, 18; Ha- did, 23) belirtilmiş ve bir ayette de şöyle buyrulmuştur:
"Rahman’ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil (kendini bilmez) kimseler onlara sataşırlarsa selâm der (geçerler)." (Furkan, 63) Ayette tevazu içinde yürüdükleri belirtilen kullardan, "ibadu’r Rahman" (Rahman’ın kulları) olarak bahsedilmesi anlamlıdır. Çünkü burada, rahmet ve merhametiyle her şeyi kuşatan Yaratıcı’nın kullarına da, hemcinslerine karşı tevazu ve alçakgönüllü bir tutumun yakışacağı vurgulanmak istenmiştir.
Cenab-ı Hak isra suresinde kendi aczini ve faniliğini unutup gurura kapılanları şöyle uyarmaktadır: "Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin." (İsra, 37) Lokman aleyhisselam da oğluna şöyle öğüt vermektedir: "Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş, kibirli kimseleri asla sevmez." (Lokman, 18)
Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz de ömrü boyunca sade ve gösterişten uzak bir hayat sürmüştür.
Daha iyi imkanlara sahip bulunduğu Medine döneminde bile bu mütevazı yaşantısında bir değişiklik olmamıştır.
Onun günlük yaşantısını merak edenlere Hz. Aişe şöyle cevap vermiştir: "O da diğer insanlar gibi bir insandı. Sizden birinizin ailesi için yaptığı şeyleri o da yapar, ayakkabısını tamir eder, elbisesini diker, koyu- nunu sağar, kendi işini görürdü." (Ibn Hıbban, Sahih, 12/488, 490, 1-18, Beyrut- 1993) Sürekli Hz. Peygamber’in yanında bulunan Enes b. Malik de şöyle demektedir: "Medineli bir cariye bir ihtiyacı için Resulullah (s.a.s)’ın elinden tutup onu götürse, istediği yere gidene kadar Allah’ın Resulu onun elini bırakmazdı" (Ibn Mace, Sünen, Zühd, 16, 2/ 1398. Çağrı Yayınları, Istanbul-1981) Kendisiyle konuşan birinin korkudan titrediğini gören Hz. Peygamber ona şöyle demişti: "Sakin ol! Ben bir kral değilim, kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum." (Ibn Mace, Sünen, Et’ıme, 30, 2/11 01)
Bir defasında Hz. Peygamber, Hristi- yan olan Adiy b. Hatim’i evine götürürken, kendisini durdurup sıkıntısını anlatan yaşlı bir kadının derdini uzun süre dinler. Eve vardıklarında içi lif dolu deri minderini misafire verip kendisi yere oturur. Onun bu davranışını gören Adiyy; "Vallahi bu bir kral değildir" değerlendirmesini yapar ve sonunda Müslüman olur. (Ibn Hi- şam, es-Siretü’n-Nebeviyye, 2/580. 1-2, Kahire- 1955)
Hz. Peygamber kendi yaşantısıyla te- vazuun en güzel örneklerini vermekle kalmamış, bu konuda Müslümanlara uyarılarda da bulunmuştur. Bir hadisinde şöyle buyurur: "Sadaka malı eksiltmez. Allah, affeden kulunun şerefini artırır. Alçak gönüllü olan kimseyi de Allah yüceltir." (Müslim, Sahih, el-Birr ve’s-Sıla,
Hadis No: 69, 3/2001, Çağrı Yayınları, lstanbul-1981) Bir hutbesinde de, "... Allah bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı taşkınlık yapmamanızı vahyetti" buyurmuştur. (Müslim, Sahih, el-Cenne, Hadis No: 64, 3/2199) "Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimsenin cennete giremeyeceği" (Ibn Mace, Sünen, Zühd, 16, 2/1397) uyarısı da onun sözleri arasındadır.
Tarih boyunca yaptıklarıyla olumlu izler bırakmış büyük şahsiyetler genellikle sade ve mütevazı bir hayat sürmüşler, kendilerinin övülmesinden, yaptıklarının büyütülmesinden hoşlanmamışlardır. Çünkü büyüklük ve azamet ancak Allah’a yakışan bir sıfattır. Büyüklük taslayan insan yaptıklarını başkaları için değil kendisi için yapmış olur. Böyle birinin yaptığı ibadette riya, yani gösteriş kapsamında değerlendirilir.
İnsana yakışan alçakgönüllü olmaktır. Onun için Mevlânâ "Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol" tavsiyesinde bulunur. Mevlânâ bununla, herkesin ayağı altında olan toprağın aslında, insanların en çok faydalandığı şey olduğunu vurgulamak istemiştir. Bir şair de bu konudaki hissiyatını şöyle dile getirmiştir: "Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyicek hâke ne- bat-Mütevazı olanı rahmet-i Rahman büyütür." Yani toprağa düşmeyen tohum büyüyüp gelişemez. Alçakgönüllü olan kimseyi de