İyi İnsan Yetiştirmede Anne-babanın Rolü
Huzurlu aile ve sağlam toplumların oluşması için iyi insana ihtiyaç duyulmaktadır. İyi insanın yetişmesi ise aileyi oluşturan kadın ve erkeğin sağlıklı ve ideal bir evlilik müessesesini kurmaları, bunun için de öncelikle iyi eşler seçmeleri gerekir. Eş seçiminde Peygamberimiz (s.a.s.), dikkate alınması gereken; mal, soy, güzellik ve dindarlık gibi dört nitelik saymakta, huzurlu ve mutlu bir ailenin kurulabilmesi için bunlardan dinî nitelikli olanın tercih edilmesini tavsiye etmektedir. (Buhârî, Nikâh, 15; Müslim, Rada’, 53; Tirmizî, Nikâh, 4) Eş seçimi konusunda hadiste belirtilen nitelikler hem kadın hem de erkek için söz konusu edilmektedir. Zira iyi insan yetiştirmenin temeli ailede atılır. Çocuğun anne rahmine düşmesiyle eğitim süreci başlar. Bu devrede annenin helâl gıda ile beslenmesinden davranışlarına kadar yaşadıkları çocuğun ruh yapısı üzerinde etkili olur.
İnsan yetiştirmede iyi bir aileyi temiz ve bereketli bir toprağa benzetmek mümkündür. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, iyi ve elverişli toprağın bitkisinin bol ve bereketli olduğu, çorak toprağın ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkarmadığı (A’raf, 58) ifade edilerek, yaratılış hammaddesini oluşturan bu insan eliyle şekillenmesinin mümkün olduğu anlatılmaktadır. Yine Peygamberimiz de "Her çocuk islâm fıtratı üzere doğar. Sonra anne-babası Yahudi, Hıristiyan veya Mecusî yapar" (Buhârî, Cenâiz, 80; Müslim, Kader, 22-24; Ahmed b. Hanbel, Müsned,) 2/315, 346) buyurarak ailenin çocuğun manevî yapısında etkili olduğunu belirtmektedir. Anne babaya emanet olarak verilen çocuklar aileden aldıkları terbiye ile şekillenmekte, ahlâkî karakterlerini oluşturmaktadırlar. İyi bir ustanın elinden çıkan eşya, iyi bir sanatçının çizdiği resim, iyi bir şairin mısralarında terennüm ettiği bir şiir nasıl onların ruh yapılarını yansıtıyor ve insanlar tarafından beğenilip takdirlerini görüyorsa iyi aileler tarafından yetiştirilen çocuklar da onların karakterlerini yansıtmakta ve iyilik/kötülük niteliklerine göre toplumun beğenisini veya hoşnutsuzluğunu kazanmaktadır.
Elbette iyi nesillere sahip olmak yani, iyi insan yetiştirmek, her anne ve babanın dünyada ulaşmak istediği nihaî arzusudur. Ancak bunu tek başlarına gerçekleştirmeleri çok zor olsa gerek ki bu konuda Allah’tan yardım talep edilmesine işaret edilmekte, hatta peygamberlerin dahi Allah’a yalvararak hayırlı nesiller vermesini talep ettikleri örnek olarak zikredilmektedir. Zira, hayırlı nesiller istemek peygamberlerin, sâlihlerin ve Rahmanın kullarının nitelikleridir. Onlar dualarında "Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl derler." (Furkân, 74) Meselâ, Hz. İbrahim duasında Rabbinden sâlihlerden olacak bir evlât vermesini dilemiş salih bir oğul ile müjdelen-miştir. (Sâffât, loo-ıoi) Zekeriyyâ (a.s.) da Rabbinden kendisini yalnız bırakmamasını dilemiş, Allah da onun duasını kabul ederek Yahya’yı vermiştir. (Enbiyâ, 89-90) Bu ayetlere bakıldığında iyi nesillere sahip olmanın Allah’ın bir ihsanı olarak değerlendirildiği görülmektedir. Bir nimet ve ihsan olarak değerlendirilen nesillerin aynı zamanda insanın hesaba çekilme nedeni olarak da kabul edildiği görülmektedir: "Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir." (Enfâi, 28) ayetinde, çocuklar fitne yani imtihan olarak isimlendirilmiştir. Bir başka ifadeyle anne - babanın sorumluluğuna işaret edilmiştir.
İyi insan modeli değişik ayetlerde insanları iyiliğe çağıran, kötülükten uzaklaştıran, öfkelerine hakim olan, başkalarına karşı düşmanlığı adaletsizliğe sebep olmayan, doğru şahitlik yapan, sabrı ve hakkı tavsiye eden, akrabalarla olan bağlarını kopar-mayan, fakir, yoksul ve yetimleri gözeten, hayırlı işlerde yarışan, başkalarını kendisine tercih edebilen, kısaca her haliyle faydalı olan kimseler olarak belirtilmiş, Peygamberimiz de hayrı dokunan ve şerrinden emin olunan kimseyi hayırlı insan olarak tanımlamış, hayrı dokunmayan ve şerrinden emin olunmayan kimseyi de kötü kimse olarak zikretmiştir. (Tirmizî, Fiten, 76-77) Buna göre sosyal katılımda bulunan, topluma yararlı olmaya çalışan, toplum menfaatini gözeten, sadece kendisi için değil, başkaları için yaşamayı gaye edinen kimselerin iyi insanlar olarak değerlendirildiği görülmektedir.
Genelde insanlık, özelde anne-baba günümüzde yalnızlaşmaya doğru giden, sosyal ilişkileri zayıflayan ve kendi içine kapanarak menfaatlerini ön plânda tutmayı hedefleyen bireylerden teşekkül eden toplumda iyi insan yetiştirme özlemini daha fazla duymaktadırlar. Başka bir ifadeyle, sorumluluğunun arttığını hissetmektedirler, işte bu sorumluluk duygusunu hisseden anne baba aile içindeki davranışıyla çocuklar üzerinde etkili olmaya çalışır. Çocuklarının maddî ihtiyaçlarını gözetirlerken, manevî ve ruhî yönlerini de dikkate alırlar.
iyi insan yetiştirmenin temelini oluşturan anne ve babalar çocuklarıyla ilişkilerinde ne baskı uygular, ne sevgide aşırılığa kaçar ve ne de onların her isteğini yerine getirme gayreti içinde olurlar. Çünkü bu durum, onları ıslah etme yerine bozabilir. Anne ve babanın bu konuda aynı yöntemle ve birlikte hareket etmek üzere anlaşmaları çocuklarına iyi terbiye verdiklerini gösterir. Biri kolaylık ve sevgi metodunu benimserken diğerinin çocukların yetişmelerinde şiddet ve sertlik metoduna başvurması çelişkiye neden olur. Diğer yandan çocukların yiyecek, giyecek ve barınma ihtiyaçlarını hazırlarken, onların sevgi ve şefkate de ihtiyaçlarının olduğunu bilir ve ona göre davranırlar. Zira, İslâm dini sevgi ve merhamet duygularıyla onlara yaklaşma prensibini esas almıştır. Lokman (a.s.) çocuğuna öğüt verirken "Yavrum!" (Lokman, 13) diye hitap etmekte, çocuğun kalbini okşayan çok nazik ve sıcak bir ifade kullanarak anne-babanın çocuklarının eğitiminde uymaları gereken bir modeli göstermektedir. Peygamberimiz (s.a.s.) torunlarını kucağına alıp öperken on tane çocuğu olup ta bunlardan hiçbirisini öpmediğini söyleyen kimseye karşı "merhamet etmeyene merhamet edilmez" (Buhârî, Edeb, 18, 27; Müslim, Fedâil, 65; Ebû Dâvud, Edep, 145; Tirmizî, Birr, 16) buyurarak sevgi ve merhamet üzerinde durduğu ve örnek ebeveynin nasıl davranması gerektiğini göstermektedir.
Sağlıklı fertlerin yetişmesi için anne-baba çocuklarıyla her konuda ilgilenmeli, hatta onlarla oyun oynamayı bile ihmal etmemelidir. Çünkü oyun, çocukların gerek bedenî, gerekse aklî ve ruhî melekelerinin gelişmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.) de; "Çocuğu olan onunla çocuklaşsın" (Canan, İbrahim, Aile Reisi ve Baba olarak Hz. Peygamber, İstanbul, 2005, s. 80) buyurarak çocukları bizzat eğlendirmeye teşvik etmiştir. Bu terbiye örneğini Peygamberimiz (s.a.s.) en iyi şekilde göstermeye çalışmıştır. O, çocuklarla şakala-şır, onları onurlandırmak ve sevgilerini kazanmak maksadıyla bazı künyelerle onları çağırır, onlarla oyun oynardı. Peygamberimiz (s.a.s.)’in yanına gelenler onu torunlarını sırtına almış oynarken görürlerdi. Hatta namazda secde hâlinde secdeyi uzatınca bunun nedenini soranlara, torunları sırtında iken onların bu zevkini yarıda kesmeyi hoş görmediğini bu bakımdan secdeyi uzattığını buyurmuştur. (Neseî, Tatbîk, 82; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/494, 6/99)
Bu bakımdan anne baba çocuğunun oyun oynaması için her türlü imkânları hazırlamalı, onunla gülmeli, neşelenmeli, onu üzecek, hayatını tatsız kılacak şeyler yapmamalıdır. Böylece çocuklarının sağlıklı gelişmelerini sağlamalıdırlar. Psikologlar suç işleyen bazı çocukların küçük yaşta kendilerine baskı uygulanması, onurlu insan muamelesi görmemeleri nedeniyle bunu zamanla kompleks hâline getirdiklerini, bu kompleks duyguları artarak daha sonra toplumda intikam alma şeklinde tezahür etmeye başladığını söylemektedirler.
İyi anne baba, çocuklarının kendi üzerlerindeki en önemli haklarının ahlâkî eğitimlerini güzel bir şekilde verilmesi gerektiğine inanarak, onların, yumuşak huylu, doğru, güvenilir, iffetli, sabırlı, ilim sahibi, hatta yüksek ahlâk ve onur sahibi olmalarını sağlamaya çalışır. Yalan, ihanet, çekemezlik, kin, gıybet, söz taşımak, anne babaya karşı gelmek, korkaklık vb. çirkin huylardan uzaklaştırır. Peygamberimiz de "Hiçbir baba evlâdına güzel terbiyeden daha faziletli iyilikte bulunmamıştır." (Tirmizî, Birr, 33; Ahmed b.Hanbel, Müsned, 3/412, 4/77, 78) buyurarak bu konuya işaret etmiştir. Zira, çocuğa verilen terbiyenin ona sağlanan maddî imkânlardan daha değerli olduğu, hatta çocuğun kendisine sağlanan çokça maddî imkânları yanlış kullanmasından dolayı ona zararlı olduğu da görülmektedir.
Sağlıklı birey yetiştirmek için anne babalar çocuklarını küçük yaştan itibaren helâl yemeye ve haram şeylerden uzak tutmaya alıştırmalıdırlar. Peygamberimiz (s.a.s.) torunu Hz. Hasan’ın kendisine helâl olmayan sadaka hurmalarından bir tanesini aldığını görünce "Bırak, bırak biliyorsun ki biz sadakayı yemeyiz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/35) diye uyararak çocuğun helâl yemesine dikkat edilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Buna göre, çocuklara kamuya veya başkasına ait olan bir malın onların izni olmadan alınamayacağı veya kullanılamayacağı şuuru verilmelidir. Böylece günümüzde toplumda gittikçe yaygın hâle gelmeye başlayan gasp, hırsızlık, rüşvet gibi suçların önüne geçilebilir.
İyi anne baba çocuklarına karşı doğru sözlü olur. Yalandan uzak durmaya ve verdiği sözü yerine getirmeye ve karşı tarafı aldatmamaya çalışır. Çünkü, Peygamberimiz (s.a.s.) kadınlardan birinin çocuğuna sana bir şey vereceğim dediğini duyunca ona "ne vereceksin" diye sorar. Kadın da "bir hurma vereceğim" der. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.); "Şayet ona bir şey vermeseydin sana bir yalan yazılırdı" buyurur. Kadın ise ey Allah’ın Resulü! Biz çocuğumuza bana gel bir şey vereceğim der de vermezsek yalancı olur muyuz? diye sorunca o da "evet" dedi ve "Şüphesiz büyük yalan büyük yalanlardan, küçük yalan ise küçük yalanlardan yazılır" diye buyurdu. (Ebû Dâvud, Edep, 80; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/447, 2/452)
Demek ki iyi insan yetiştirme sorumluluğunu üstlenen anne baba; kendileri yalan söylemedikleri ve kimseyi aldatmadıkları gibi çocuklarını da aldatmaz ve onlara örnek olurlar. Meselâ kendileri evde oldukları halde telefonla arayanlara veya kapının zilini çalarak soranlara evde olmadıklarını çocuklarına söyletmezler. Öfkelerine hakim olma, misafirleri güzel karşılama, ana babaya iyilik etme, akrabalık bağlarını devam ettirme ve daha başka konularda fiili olarak çocuklarına örnek olmayı hedeflerler. Zira fiili olarak bir şeyi yapmak veya yapmamak örnek olmak bakımından daha etkilidir. Şayet onlar, bir şey emreder kendileri buna aykırı davranırlarsa nasihatlarının etkileri kaybolur. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de; "Ey iman edenler yapmadığınız şeyleri niçin söylersiniz" (Saff, 2) buyurularak fiili olarak yanlış olan şeylerden uzak kalmanın daha etkili olduğu vurgulanmaktadır. Yine "Başkalarına iyiliği emrederken kendinizi unutursunuz" (Bakara, 44) şeklindeki ayette de buna işaret edilmektedir.
İyi insan yetiştirmeyi hedefleyen anne babalar çocukları arasında erkek, kız, büyük, küçük diye ayrım yapmazlar, çocukları arasında adaleti sağlamaya çalışırlar. Peygamberimiz (s.a.s.) her hususta çocuklar arasında eşitliği emrederdi. Meselâ Peygamberimizin torunu olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin aynı anda su istedikleri zaman önce Hasan sonra Hüseyin’e suyu verir. Ancak Hz. Fatıma, Peygamberimizin Hasan’ı daha çok sevdiğini düşünür, Peygamberimiz ise önce suyu isteyenin Hasan olduğunu söyleyerek eşitliğe riayet ettiğini gösterir. Peygamberimiz (s.a.s.); "Bağış ve ihsanlarda çocuklarınızın arasını eşit tutun eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım." (Münavi, Fey-zu’i- Kadîr, ıv, s. 84) buyurarak bu eşitliğin önemine vurgu yapmıştır. Çünkü çocuklar arasında ayrımcılık kıskançlık ve öfkeye neden olabilir. Nitekim Kur’an da Yakup (a.s.)’un kıssası buna en güzel örnek teşkil etmektedir. Yakup (a.s.) Yusuf ve kardeşi Bünyamin’e karşı daha fazla sevgi gösterince kardeşleri onu kıskanarak şöyle dediler; " Yusuf’la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz daha kalabalık bir cemaatız. Yusuf’u öldürün veya onu uzak bir yere atın ki babamızın teveccühü yalnız size kalsın." (Yûsuf, 89)
İyi anne babalar ailevi ilişkiler veya başka konularda çocuklarıyla istişare eder, her birinin görüşlerini rahat bir şekilde ortaya koymalarına imkân verirler. Onların düşüncelerini dinledikten sonra kendi düşünceleriyle mukayese ederler. Böyle yapmakla onlara yaşamlarını seçme hürriyeti tanınmış ve kendilerine değer verildiği hissi uyandırılmış olur.
Anne babalar iyi nesillerin bir milletin istikbali olduğunu bilerek çağın gerektirdiği maddî ve manevî her türlü bilgilerle onları donatırlar. Zira, her hangi bir milletin geleceğinin yarının anne ve babaları olacak çocuklarına iyi bir eğitim imkânı sağlamakla parlak olacağını düşünür ve böylece iyi insan yetiştirmeye özen göstermenin sâlih amel olduğuna inanırlar.