İyiliğin Gücü
Bir gölün ortasına taş atılınca ilk olarak taşın düştüğü yerde büyük bir dalga oluşur. Daha sonra dalgalar küçüle küçüle uzayarak birbirini takip eder. Hassas bir ölçüm cihazıyla ölçülse gölün metrelerce uzağında çok küçük dalga boyuyla da olsa atılan taşın etkisi hissedilir.
İnsanların yaptığı iyilikler de böyledir. İyiliğin yapıldığı ilk yerde etkisi en güçlüdür. Daha sonra etrafa yayılarak geniş bir iyilik halesi oluşur. Oluşan haleler birbirini takip eder ve tüm sosyal çevrede etkisi hissedilir. Dünyanın bir ucunda yapılan bir iyilik dünyanın öbür ucunda biz farkında olmasak da mutlaka hissedilir.
İyiliğin çoğalan bir güzellik olduğu ne kadar doğruysa bunun tam tersi de düşünülebilir. Kötülüğün de tetikleyici etkileri vardır. Oluşan kötülük sarmalı çoğu zaman küçük bir günahla başlar. Bu yüzden dünya ve ahiret saadetini elde etmek isteyen bir mü’min bulunduğu her ortamda iyiliği emreder kötülükten nehyeder.
İyilikler iyiliği doğururken kötülüklerden her zaman kötülük doğmaz. Bu fasit daireyi yine mümin feraseti ortadan kaldırır. Mümin kendisine yapılan kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Kötülüğü iyilikle savmaya çalışır. Bazı zamanlarda kötülük iyilikle savılınca kötülük kaynağı iyilik kaynağına dönüşüverir. Dünyayı güzelleştirenler böyle erdemli kişilerdir. Üstad Sezai KARAKOÇ bunu “İslam’ı öyle diri yaşa ki seni öldürmeye gelen sende dirilsin” sözüyle tarif etmiştir. Ruhların dirilişi iyiliklerin çoğaltılmasına bağlıdır.
İyilik, bazen yolda insanlara zarar veren bir taşı kenara kaldırmaktır. Bazen zalim sultan karşısında hakkı söylemektir. Bazen bir yetimin başını okşamaktır. Bazen Allah için cihada çıkmaktır. Bazen insanlara güler yüz göstermektir. İnsan, iyi niyetiyle her pratiğini iyilik halkasına dönüştürebilir. İyilik, en başta anne babaya, kardeşe, çocuğa, akrabaya yapılır. En yakınlardan başlayarak rahmet şemsiyesi eşin dostun ve tüm insanların üzerine açılır.
İyilik yapmak yetmez; iyiliği zarafetle yapmak gerekir. İyilik, bir insanlık sanatıdır. Bu sanatı en iyi icra edenler gönlü güzel insanlardır. Onlar, iyilik yaptıkları zaman öyle zarif yaparlar ki davranışları kimseyi irite etmez. Geçtikleri yerde pozitif enerji bırakırlar. Tebessümle baktıkları zaman uhrevi bir iklimi hatırlatırlar. Yaptıkları iyiliği hemen unuturlar; ancak gördükleri iyiliği asla unutmazlar. İyiliğe iyilikle karşılık verirler. İyilikte yardımlaşırlar. Gelişleri selam gidişleri duadır. “Gülden terazi tutarlar. Gülü gül ile tartarlar. Gül alır gül satarlar. Çarşı pazarı güldür gül”
Karşılık beklenerek yapılan bir iyiliğin ahirette mükâfatı olamaz. Kulun içinde bulunduğu nankörlüğe bakarak iyilikler kısılmaz. 'Balık bilmezse Halik bilir' sözünün anlamı burada saklıdır. "Şüphesiz ki Allah iyilik yapanları sever ve onların ecrini zayi etmez." Bir insana yapılan iyiliğin hatırlatılması o insanı aşağılama ve cezalandırma anlamı taşır. Bu yüzden yapılan iyiliğin hemen orada unutulması evladır.
Müslüman yürekler, iyiliğin kazanması için vakarı ve izzeti kuşanırlar. Miskinlik, güçsüzlük ve zaaf içinde hareket etmek mümin bir kula yakışmaz. Onlar barış anında tatar ceylanından daha zarif, savaş ortamında yırtıcı kaplanlardan daha cevvaldir. Kardeşlerine merhamet kanadını gererken zalimlere aşılmaz bir dağ olarak dururlar.
Dünya kurulalı beri iyilikle kötülüğün savaşı hiç bitmedi. Bazen kaybetmiş gibi gözükseler de iyiler her zaman kazandı. Tarihin altın yapraklarına kötülerden daha çok iyilerin adı yazılmıştır. Yeryüzünde ne kadar çok iyilik yapılırsa dünyamız o kadar yaşanabilir bir yere dönüşecek. İyiliklerin fazla olduğu bir dünyada insanlık daha mutlu ve huzurlu olacak.