KORKU VE ÜMİT
Allah Korkusu
39) Said El-Hudri (r.a.)’dan rivayet edilmiştir: Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Sizden öncekilerde Yüce Allah’ın kendisine çokça mal vermiş olduğu bir adam vardı. Ölüm kendisine yaklaşınca, çocuklarına:
“Sizlere nasıl bir baba idim?” diye sordu. Çocukları da:
“Hayırlı bir saba idin” diye cevap verdiler. Baba:
“Şüphesiz Ben hiçbir hayır iş işlemedim ki, öldüğümde beni yakın, sonra yanmış parçalarımı iyice öğütüp kül edin ve küllerimi fırtınalı bir günde savurun” dedi. Bu isteğini çocukları yaptılar. Yüce Allah (c.c.) parçalarını toplayıp:
“Seni bunu yapmaya iten ne oldu?” diye buyurdu. O da:
“Senden korkum” diye cevap verdi. Allah’da (c.c.) ona rahmetiyle muamele etti.”[1]
v Buhârî’nin (6481) Mutemer yoluyla gelen hadis rivayetindeki lafızda Mutemer dedi ki: “Babamı işittim şöyle dedi: “Bizlere Katade’nin rivayetine göre, kendisine de Ukbe bin Abdilğafir’in, ona da Ebû Said El-Hudri (r.a.)’nin rivayet ettiği hadiste Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdular:
“Sizden önceki ümmetlerde bir adam vardı, Allah (c.c.) ona mal ve evlat vermiş idi. Ölüm döşeği gelip çatınca oğullarına:
“Sizlere nasıl bir baba idim?” diye sordu. Onlar da:
“Hayırlı bir baba idin” dediler. O da:
“Bilakis Allah katında hayır sayılacak bir şey yapmadım” dedi.
Katade (r.a.) buradaki lafzı “Hayır çoğaltmadım” olarak tefsir etmiştir. (Devamla adam):
“Böylece hayır işlemeyen bir insan Allah’ın huzuruna getirilse Allah ona azap eder. Dolayısıyla bakın ben öldüğüm vakit beni yakın ve ta ki benim cesedim kömürleştiği zaman da benim parçalarımı öğütüp kül edin ve sonra da şiddetli bir fırtınada savurun” deyip vasiyet etti.” Resûlullah (s.a.s.) buyurdu ki:
“Vallahi, adam çocuklarından bu konuda söz aldı ve çocukları da denileni yaptılar.”
Allah-u Azze ve Celle:
“Kün (yeniden diril)” diye emir buyurdu ve hemen adam ayakta oluşuverdi. “Sonra şöyle buyurdu:
“Ey kulum! Seni buna yapmaya iten ne idi?” Adam da:
“Senin korkun ya da Senin gazabın” dedi. Allah (c.c.) da: Burada sadece ona rahmetiyle muamelede bulundu.”
İmam Buhârî (rh.a.) dedi ki: “Ebû Osman’dan bu hadisi aldım. Dedi ki: Selman’dan duyduğum kadarı ile hadiste “Benim küllerimi denize savurun” lafzı da bulunmaktadır.” Ya da buna benzer olarak dedi.”
Hadiste geçen “Ez-zer”: Ayırmak, tefrik etmek demektir. Hadiste geçen: “Feshekûni” lafzının manası kül edinceye kadar öğütmek anlamındadır. Hadiste gelen (lafızlardaki bu) şek raviden kaynaklanmaktadır. Nitekim ileride “Sümme ithûni” lafız ziyadesi Huzeyfe (r.a.) rivayetinden gelecek.
Buhârî’nin rivayetinde gelen Ebû Said (r.a.)’nın rivayetinde Resûlullah’ın (s.a.s.) belirttiği hadis şöyledir:
“Sizden önceki ümmetlerde, sizden önceki zamanlarda yaşayan, Allah’ın kendisine mal ve evlat verdiği bir adam vardı. Ölüm kendisini pençesine aldığı vakit evlatlarına şöyle dedi:
“Ben sizlere karşı nasıl bir baba oldum” Oğulları ise:
“Hayırlı bir baba oldun” dediler. O da:
“Allah (c.c.) katında hiçbir hayır işlemeyen ve bulunmayan bir kişi (yim). Bu durum üzere Allah eğer buna gücü yeterse, Allah (c.c.) ona azap eder. Dolayısıyla bakın! Ben öldüğüm zaman beni yakın, bedenim kömür olunca parçalarımı öğütüp kül edin ve fırtınalı bir günde o parçaları, külleri savurun” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) sözlerine şöyle devam ettiler:
“Vallahi, bu vasiyetlerini yerine getirmeleri için oğullarından söz aldı ve onlar da bunu gerçekleştirdiler. Sonra fırtınalı bir günde küllerini savurdular. Allahu Teâlâ:
“Ol (diril)” diye buyurdu ve hemen ayağa dikilmiş vaziyette parçaları toplanıp durdu. Allah (c.c.):
“Ey kulum! Bu yaptıklarına seni iten sebep ne oldu?” diye buyurdu. Adam da:
“Senden korkmam ya da Senin bana gazabın” dedi. Resûlullah (s.a.s.):
“Allah da burada sadece rahmetiyle muamelede bulundu.” Ya da: “Rahmetinden başkası ile muamelede bulunmadı” diye buyurdu.”
Hadiste geçen “El-Firak” dan maksat korkudur. Yine hadiste geçen “Lem yebteir” ya da “lem yebteiz” kelimelerinin manası da hayır yapmadı, hayır bulundurmadı demektir. Katâde’nin tefsir edip yorumladığı gibi.
Müslim’in (2757) lafzı ise şöyledir:
“Sizden önce yaşayan bir insan vardı ki, Allah kendisine mal ve evlat nasip etmiş idi. Oğluna:
“Ya sana emredip vasiyetimi gerçekleştirirsin ya da mirasımı başkalarına veririm” dedi. Ve devamla: “Öldüğüm vakit,
Râvî der ki: Kuvvetli bilgime göre şöyle demişti:
“Sonra öğütüp kül edin ve bedenimi rüzgara doğru savurun. Çünkü Ben Allah katında hiçbir hayır işlemedim ki. Allah katında da benim akıbetim azaba duçar olmamdır.” dedi.
Resûlullah (s.a.s.) dedi ki:
“Adam oğullarından söz aldı. Onları da bu isteğini yaptılar. Allah (c.c.):
“Bu yaptığın şeye seni iten sebep ne idi?” diye sordu. Adam da:
“Senden korkum” dedi.” Allah Resûlü (s.a.s.) de:
“Allah (c.c.) rahmetinden başkası ile muamelede bulunmadı” diye buyurdu.”
Hadiste geçen “Allah eğer buna gücü yeterse” sözüne gelirse; bu söz hakkında İmam Hattâbî (rh.a.) şöyle der: “Bunda bazı çelişkiler vardır! Öyle ki: Adam bu sözü söylemesiyle; Allah’ın ölüleri dirilteceğine inanmayan ve baştan diriltilme konusu olan Ba’s’i inkâr eden kimse olmuşken nasıl bağışlanıp mağfiret olunur? sorusu akla gelir. Cevap adam öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmemektedir. Kendisi bu işi yaptırdığı taktirde diriltilemeyeceğini ve azap görmeyeceğini zan etmiştir. Nitekim öldükten sonra dirilmeye iman ettiğini itiraf etmiştir. İtirafı onun, bu işi Allah’tan korktuğu için yaptığını söylemesidir.”
İbnil Cevzi (rh.a.) şöyle der: “Lein kaderallahu aleyye: Şayet Allah güç yetirirse” kavlinin manası hakkında şöyle denilmiştir: “Burada “dayyaka” = “daralttı” manasında kullanılmıştır. Tıpkı Yüce Allah’ın, “Fekadera aleyhi rizkahu” = “Rızkını daraltırsa” (Fecr: 89/16) ayetinde olduğu gibi Allah en iyisini bilir.”
40) Ebû Hüreyre (r.a.) dan gelen bir rivayette Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Nefsi hakkında haddi aşmış bir adam vardı. Ölüm vakti kendisini pençesine aldığı sırada oğullarına:
“Ben ölünce beni yakın ve sonra da parçalarımı kül yapın ve rüzgara savurun. Allah’a yemin olsun ki Allah buna güç yetirse[2] beni önceden kimseye vermediği azapla azaplandırır.” dedi. Adam ölünce oğulları denileni yaptılar. Bunun üzerine Allahu Teâlâ yere emir buyurup:
“İçindeki o adama ait parçaları bir araya getir.” dedi. Yer de yaptı ve ansızın ayakta bir bütün olarak adam toplandı. Allah (c.c.):
“Bu yaptığın şeyi sana iten sebep neydi?” dedi. Adam da:
“Ey Rabbim! Senden korkum” diye cevap verdi. Allah da onu bağışladı.”
Bir rivayette ise, şöyle dedi: “Senden olan korkum Ey Allah’ım.” İki lafızda birbirinden bedel yani birbirinin yerlerinde, ayın mana altında kullanımları söz konusudur.[3]
Yine Buhârî’nin (7506) lafzı şöyledir: “Nebî (s.a.s.) dedi ki:
“Bir adam vardı ve hiçbir hayır işlememiş idi. Ölüm kendisini pençesine aldığı zaman onun bedenini yaktılar ve kül olan cesedinin yarısını toprağa, yarısını da denize savurdular. (Adam şöyle demiş idi):
“Eğer Allah (hakkımda) güç yetirse işte o zaman âlemlerde benzerini vermediği azabın en şiddetlisiyle (beni) azaplandırır.” Bunun üzerine Allah (c.c.) denize emir buyurdu ve deniz içindeki o adama ait (külleri) topladı. Ve toprağa emir buyurdu ve toprakta o adama ait olanları topladı. Allahu Teâlâ da adama:
“Niçin böyle yaptın?” buyurdu. Adam da:
“Sen daha iyi bilen olmanla beraber, senden olan korkum” diye cevap verdi ve Allah onu bağışladı.”
Müslim’de (24/2756) geçen lafız şöyledir:
“Nebî (s.a.s.) buyurdu:
“Bir adam vardı ve aile efratlarına hiçbir hayrı dokunmuyordu. Öldüğü zaman onun bedenini yakacaklardı. Sonra bedenin küllerinin yarısını toprağa yarısını da denize savuracaklardı. (Adam şöyle demişti):
“Eğer Allah (hakkımda) güç yetirirse işte o zaman âlemlerde benzerini vermediği azabın en şiddetlisiyle (beni) azaplandırır. Adam öldüğü zaman vasiyetini (oğulları) yerine getirdiler. Allahu Teâlâ da yere emretti ve o adama ait parçaları topladı ve denize emretti. Deniz de o adama ait parçaları topladı. Sonra Adama:
“Niçin böyle yaptın?” diye sordu. Adam da:
“Ey Allah’ım! Sen daha iyi bilen olmanla beraber, senin korkundan dolayı” dedi. Allah-u Azze ve Celle de bundan dolayı onu bağışladı.”
Yine Müslim (25/2756) de gelen bir hadis lafzı şöyledir:
“Nefsi hakkında haddini aşan bir adam vardı. Ölüm döşeğine düştüğü zaman oğluna:
“Ben öldüğüm zaman beni yakın. Sonra da bedenimi kül edin ve sonra denizin rüzgarına doğru savurun. Allah’a yemin olsun ki, Allah bana güç yetirirse, âlemlerde benzerini vermediği azapla beni azaplandırır” diye vasiyet etti. Adamın dediklerini oğlu yerine getirdi. Allahu Teâlâ toprağa:
“Adamdan aldığın parçaları yerine getir” diye emir buyurur. Hemen adam ayakta oluşuverir. Allahu Teâlâ adama:
“Bunu yapmana seni iten ne oldu?” der. Adam da:
“Ey Rabbim! Senin korkun”
= Râvî der ki ya da şöyle söyledi:
“Sana olan korkum” der. Bunun üzerine Allah onu bağışlar.”
41) Rib’iy bin Hiras’dan rivayette dedi ki; Ukbe bin Amr, Huzeyfe’ye (r.huma)
“Resûlullah (s.a.s.) den işittiğin hadisi bize anlatmaz mısın?” dedi. Huzeyfe de:
“İşittiğime göre Nebî (s.a.s.) şöyle buyurmuştu dedi ve devamla:
“Bir adam vardı ölüm döşeğindeydi. Hayatından ümit kesmişti ki ailesine şöyle vasiyette bulundu:
“Ben öldüğüm vakit, (beni yakmak) için çokça odun toplayın ve o odunları ateşleyin. Ta ki o ateş etimden kemiğimi ayırt etsin, iliklerime kadar kızartsın ve onu öğütüp kül hâlini alsın sonra da rüzgarlı bir günü bekleyip o günde o küllerimi denize savurun” dedi. Onlar da isteğini yaptılar. Allahu Teâlâ da onun bedenini topladı ve:
“Niçin böyle yaptın?” diye sordu. Adam ise:
“Senden korktuğum için” diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah onu bağışladı.”
Ukbe bin Amr: “Ben de böyle söylediğini duydum, adam kabir soyguncusu (Nebbaş) idi. (dediğini ben de hatırlıyorum).”[4]
Yine Buhârî’de (3479) gelen bir lafız şöyledir:
“Bir adam vardı ve ölüm pençesine yakalanmıştı. Hayattan ümidini kesmişti ve ailesine vasiyeti vardı. Dedi ki:
“Ben ölünce (beni yakmak için) çokça odun toplayın ve ateş yakın. Etimden kemiğim ayırt edilinceye kadar onu un ufak kül hâline getirin ve sıcak ya da rüzgarlı bir günde o küllerimi savurun gitsin.” (Allah (c.c.) onun küllerini toplayıp adama:
“Niçin böyle yaptın?” diye sorar. Adam da:
“Senden korkmam” diye cevap verir. Bunun üzerine onu bağışlar.”
Yine Buhârî (6480) lafzı şöyledir:
“Sizden önceki zamanlarda yaşamış, amelleri hakkında kötü düşünen bir adam vardı. Bir gün ailesine: “Ben ölünce beni alın ve lime lime edin ve fırtınalı bir gün denize savurun” diye vasiyet etti.
Onlar da bu dediğini yerine getirdiler. Allahu Teâlâ da onun cesedini topladı ve sonra da adama:
“Seni bunu yapmaya iten ne oldu?” diye sorar. Adam da:
“Bu yapmama beni iten senden korkmam oldu” diye cevap verir. Bunun üzerine onu bağışlar.”
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Müttefekun aleyh. Lafız Buhârî'nindir (3478). Hadiste geçen "Rağese" fiilinin manası, bolca verdi manasındadır.
[2] "Allah buna güç yetirse" sözü ile ilgili yorum geçmişti. Burada adamın, Allah'ın her şeye kadir olduğu inancına zıt söylediği bir durum söz konusu değildir. Adamın sadece bilmemesi konusu ile alakalıdır. Açıklamalar geçmiş idi. Allah hiç şüphesiz her şeye kadir ve hakim olandır. (Mütercim)
[3] Müttefekun aleyh. Lafız Buhârî'ye aittir (3481).
[4] Buhârî (3452). Nebbaş'ın manası şudur: "Kabire konulan ölünün bedeninde ve ölüyle beraber konulan eşyaları vs. çalan kimseye denir. Bu, İsrailoğullarından (kimisinin) adetlerinden idi. Allah en iyisini bilicidir.”