Gönül Kâbesi
Güzel söz ile konuşmak, yumuşak ve uysal davranmak Allah'ın (cc) Kuran-ı Kerimde bize öğütlemiş olduğu güzel ahlak örneğinin başında gelir.
Al-i İmran sûresi 159 ayette Rabbimiz Peygamber (sav)’e hitaben şöyle buyuruyor: “Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi.
Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile” Merhametli olmak, tevazu sahibi olmak ve nezaket göstermek mümin bir kulun özelliklerindedir.
Mümin bir kimse peygamberî bir davranış örneği gösterek kalp kırmaz, sesini yükseltmez, ters konuşmaz Her zaman tevazu sahibi olur Kibir ve enaniyet ise manevi bir hastalık olduğu gibi insanlar tarafından hoş karşılanmayan davranışların başında gelir.
Bir saniyesini bile kontrol edemediğimiz şu fani hayatta kibrin günah olması bir yana kişinin kendini yüceltmek adına ne kadar komik bir durum sergilediği hepimizce aşikardır Zira üstünlük ancak takva iledir Allah nezdinde bütün insanlar kuldur ve herhangi bir kulun diğerlerinden takva dışında hiçbir üstünlüğü yoktur.
Takva ise insanın kalbindedir Ve kalbi en iyi onun hakiki sahibi Yüce Allah bilir Allah Rasûlü (sav), “Allah sizin kalblerinize bakar, sûretlerinize değil” buyurarak, kalbin bir nazargâh-ı ilahî olduğuna , yani Allah'ın baktığı yer olduğuna işaret buyurur.
Cenab-ı Allah’ın insana muamelesi kalbine göre şekillenmektedir Kalb Allah’ın evidirO evi günahlardan koruyarak temiz tutmak gerektiği gibi çok hassas ve kırılgan olan insan kalbi incitilmekten de sakınmalıdır.
Allah dostları, bir gönül yıkmanın Kâbe’yi yıkmak kadar günah olduğunu, bir gönül yapmanın da Kâbe’yi yeniden inşa etmek kadar sevap olduğunu dile getirmişlerdir Onlardan biri olan Hazreti Mevlânâ, “Bir defa kalb kırmak, Kâbe’yi alt üst etmekten daha kötüdür Zira Kâbe’yi Hazreti İbrahim inşa etmiş, gönlü ise Hazreti Allah yaratmıştır” der.
Davud aleyhisselam bir gün; '' Ya Rabbi, seni nerede arayayım?'' diye sordu Cenâb-ı Hak; “ Ben kalbi kırık olanların yanındayım ” demek suretiyle, kullarının gönüllerini bilerek veya bilmeyerek incitenlerin, Zât-ı Ulûhiyeti karşılarına alacaklarına işaret buyurdu Çünkü sebepsiz yere incitilen kalbin, o an gerçek sahibi yüce olan Allah'tır.
Kalp kıran kimse o kalbin sahibini de gücendirir Kalp kırgınlığı üzerinde duran şairlerimizden Yunus Emre'nin şu dizlerini okuyup da ürpermemek elde değildir:“Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil, Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil” Gönül kırmanın vebalini kılınan namazlarla dahi telafi edilemeyeceğini ve her iki cihanda dahi affedilmeyeceğini bize adeta haykırır Güzel söz ve tebessüm ile gönülhânemizde baharı müjdeleyen çiçekler, kırgınlık vebaliyle yerini karanlık mezarlara defneder.
Kalp kırmak ki bir katliamdır güneşin doğduğu canlara ''İncinsen de incinme,incitme'' düsturu ile incinmemek, herkesi hoşgörmek, müsamahalı olmak, kusurları örtmek bir edep yolcusunun seyahati için önemli bir adımdır.
Ve dahi kalb kırmamak kadar kırılmamak da nefis terbiyesi için bir kemâl basamağı sayılmıştır Vaktiyle Kalenderiyye yoluna mensup bir derviş, nefsle mücadele makamının sonuna gelir Meşrebin usulünce bundan sonraki makam Kalenderilik makamıdır.
Yani her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.
Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır -Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar Derviş aynada kendini takip etmektedir Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.
Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak : - Kalk bakalım kabak, kalk da traşımızı olalım, diye kükrerDervişlik bu.
Sövene dilsiz, vurana elsiz gerekmiş ya Kaideyi bozmaz derviş Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden.
Berber mahçup, fakat korkmuştur Ses çıkaramaz Kabadayı koltuğa oturur, berber traşa başlar.
Fakat küstah kabadayı traş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder: ‘Kabak aşağı, kabak yukarı’ Nihayet traş biter, kabadayı dükkandan çıkar Henüz bir kaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.
Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir Kabadayı oracığa yığılır, kalır.
Ölmüştür Görenler çığlığı basar Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayrıihtiyari sorar : - Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş mahzun, düşünceli cevap verir: - Vallahi gücenmedim ona.
Hakkımı da helal etmiştim Gel gör ki bu kabağın bir de sahibi var O gücenmiş olmalı!.
Mekke fethedildiğinde putlar kırılıp Kâbe temizlenmiş idi.
Şimdi ise nefisle mücadele edip gönülleri fethetmeli Gönüllerimizi işgal eden kibir, hırs, nefret putlarını kırmalı ve yerine sevgi, şefkat ve tevazu tohumlarını ekmeli.
Gönül bahçemiz yeşererek herkese kucak açmalı.
Kalbin asıl sahibine bir bakmalı ve öyle konuşmalı Cenab-ı Allah'ın huzuruna kalp kırmadan, kul hakkı almadan çıkmak duasıyla.