Müminler Birbirine Anlayışlı Olmalıdır
Mü'min kardeşler olarak birbirine kızmadan, buğz etmeden, kin duymadan, birbirimize hep iyilikle, rıfkla (yumuşaklık) davranmalıyız. Hz. Hüseyin (RadıyALLAH u Anh) diyor ki: "ALLAH -u Zülcelâl, bütün insanları topladığı zaman; "Fazilet sahipleri neredeler?" diye bir ses duyulur. Bir gurup insan ayağa kalkıp, cennete doğru yürümeye başlarlar.
Bunun üzerine melekler önlerine çıkarak: "Nereye gitmek istiyorsunuz?" diye sorunca, onlar da: "Cennete gitmek istiyoruz." derler. Melekler: "Hesaptan önce mi?" diye sorunca, onlar da: "Evet hesaptan önce!" derler. Melekler: "Siz kimsiniz?" diye sorunca: "Biz fazilet sahipleriyiz." diye cevaplarlar.
Melekler: "Dünyada ki faziletiniz ne idi?" diye sorunca: "Bize karşı yapılan cahillikleri olgunlukla karşılar, bize kötülük edenlerin kusurlarını affederdik." derler. Bunun üzerine Melekler: "Haydi cennete giriniz, iyi amel işleyenlerin mükafatı ne güzeldir." derler.
Arkasından yine aynı ses: "Dünyadayken ALLAH 'a dost olanlar nerede?" diye seslenir. Bu çağrı üzerine bir gurup insan yine cennete yönelirler ve meleklerle karşılaşırlar. Melekler, onlara kim olduklarını sorunca: "Biz yeryüzünde ALLAH -u Zülcelal'in dostlarıyız." derler. Melekler: "ALLAH 'a nasıl dost olmuştunuz?" diye sorarlar.
"Bizler dünyadayken, ALLAH için birbirimizi seviyor, ALLAH için birbirimize ikramda bulunuyor ve ALLAH için birbirimizi ziyaret ediyorduk." derler. Bunun üzerine Melekler: "Haydi cennete giriniz, iyi amel işleyenlerin mükafatı ne güzeldir." derler. (E.Aşikin; 504)
İşte, dünyada mü'min kardeşlerimizle iyi geçinmenin, iyi davranmanın mükafatı böyledir.
Gavs (Kuddise Sırruh) bir sohbetinde: "Bir gün Şah-ı Hazne (Kuddise Sırruh)'yi ziyarete gitmiştim. Akşam olup, yatma vakti geldiğinde, altıma bir hasır, üstüme de bir battaniye almıştım. Yattıktan bir müddet sonra; daha uyumadan, oraya ziyarete gelen bir sofi, üzerimdeki battaniyeyi aldı götürdü. Gece de hava soğuktu. Altımdaki hasırın yarısını üstüme örttüm. Battaniyemi alan sofi’ye de, hiç bir şey demedim. Öylece sabahladım." dedi.
Yine Şah-ı Hazne (Kuddise Sırruh)'nin dergahında ki misafirhane iki katlı idi. Üst katta alimler ve salikler, alt katta ise avam yatardı. Şah-ı Hazne (Kuddise Sırruh) kendi nefsini yenmek için, avamın yattığı yerde yatıyordu.
İşte ALLAH -u Zülcelâl için insan, kendi nefsini bırakırsa, ALLAH -u Zülcelâl insana nice makamlar verir. Sadat-ı Kiram, ALLAH -u Zülcelâl'in rızası için, mü'min kardeşlerine iyilikle davranmış, kendi nefislerini ALLAH -u Zülcelâl'in rızası için feda etmişler, ALLAH -u Zülcelal de onlara böyle makamlar vermiştir.
Bizim de elimizden geldiği kadar, Sadat-ı Kiramın ahlakıyla ahlaklanmamız lazımdır. Çünkü tasavvuf ve tarikatın amacı; nefse muhalefet etmek, nefsi yok etmektir. Bizler her halde ve her yerde, Sadat-ı Kirama mutabaat etmek zorundayız.
Mü'min kardeşlerimize güler yüzlü davranmak ve onları sevmek güzel ahlaktır. Onların bir sıkıntısı olduğunuda kendi sıkıntımız, kendi müşkilatımız gibi hemen o sıkıntıyı gidermek için çareler aramamız lazımdır.