Güzel Örnek Olma
.
Resulullah'ın (s.a.v.) Müslümanlar arasındaki bu üstün vasfı onu¸ her yönüyle sözü dinlenir bir peygamber olarak tanımalarına sebep olmuştur.
Hayatı boyunca ona sarsılmaz bir imanla bağlananlar¸ her şeyden çok¸ sözünün işine uygun olması yönü ile ona bağlanmışlardır. Resulullah'a beslenen güvenin¸ itimadın aslı bu esasa dayanıyordu.
Bilindiği gibi peygamberlerde bulunması gereken birtakım vasıflar vardır. O vasıflardan biri de tebliğdir. Tebliğ¸ peygamberlere Allah'tan vahiy mahsulü olarak gelen ilâhî bilgilerin hiçbirini gizlemeden ve ilâvede bulunmadan aynısını insanlara bildirmektir. Tebliğ¸ her peygamberin varlık gayesidir. Tebliğ olmasaydı¸ peygamberlerin gönderilişi de manasız ve abes olurdu. Nitekim bütün peygamberler de kendilerine vahyedilen Allah'ın bütün emirlerini kavimlerine bildirmişlerdir. (Bkz.¸ Ahzab¸ 33/39; Al-i İmran¸ 3/20; Nahl¸ 16/82; Müslim¸ Talak¸ 29; Tirmizî¸ Tefsir¸ 66; İbn Mace¸ Mukaddime¸ 17.)
İslamı tebliğ eden rehber¸ tebliğ ettiği meseleyi çok iyi temsil etmelidir. Onun insanlara anlatacağı şeyler¸ hep kendi yaşadığı şeyler olmalıdır. Evet¸ o¸ başkalarının yaşaması gerekli olan şeyleri değil¸ kendi yaşadığı hayatı anlatmalı ve davet ettiği kimseleri de böyle bir hayata davet etmelidir.
Nitekim bütün inananlara en güzel örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v.)¸ başkalarına dediklerini ilk önce kendi nefsinde yaşamış ve her zaman dediklerinin canlı bir misali olmuştur. Onun için de her sözü¸ kitlelere tesir etmiş¸ söyledikleri inananlar tarafından hep kabul görmüş ve tatbik edilmiştir.
Meselâ O¸ insanları Allah'a kulluğa davet ederken her zaman en ufak noktada bile¸ en güzel kulluğu kendisi temsil etmiştir.
Hz. Aişe validemiz anlatıyor: Bir gün Resulullah geldi ve bana: “Ey Aişe¸ müsaade eder misin? Bu gece Rabbimle beraber olayım.” dedi ve arkasından da namaza durdu.
O gün sabaha kadar¸ “Göklerin ve yerin yaratılışında¸ gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.” (Al-i İmran¸ 3/190) ayetini okuyarak namaz kıldı
Gözyaşı döktü… Öyle ağladı ki¸ seccadesi sıkılsaydı¸ damla damla gözyaşı akardı. (İbn Kesir¸ Tefsir¸ II¸ 164.)
Hz.Peygamber (s.a.v.)¸ ayakları şişinceye kadar geceleri teheccüt namazı kılardı. Bir gün kendisine¸ gelmiş ve geçmiş bütün günahlarının affedildiği Hz. Aişe (r.a.) tarafından hatırlatılıp “Kendini niçin bu kadar zahmete sokuyorsun?” denildiğinde¸ “Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını vermiştir. (Buhârî¸ Teheccüd¸ 6; Müslim¸ Münafikîn¸ 81)
Mahzum kabilesinden olan bir kadın hırsızlık yapmıştı. Yaptığı hırsızlığa karşılık¸ el kesilme cezasının uygulanmaması için Hz. Üsame'yi şefaatçi yaparak kurtuluş yolu arayanlara Hz. Peygamber (s.a.v.): “Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatıma bile hırsızlık yapmış olsaydı mutlaka elini keserdim.” demiştir.( Buhârî¸ Enbiya¸ 54; Müslim¸ Hudud¸ 2)
Resulullah'ın (s.a.v.) Müslümanlar arasındaki bu üstün vasfı onu¸ her yönüyle sözü dinlenir bir peygamber olarak tanımalarına sebep olmuştur.
Hayatı boyunca ona sarsılmaz bir imanla bağlananlar¸ her şeyden çok¸ sözünün işine uygun olması yönü ile ona bağlanmışlardır. Resulullah'a beslenen güvenin¸ itimadın aslı bu esasa dayanıyordu. (Kazancı¸ Ahmet Lütfi¸ Peygamber Efendimizin Hitabeti¸ Marifet Yay.¸ İstanbul 1980¸ s. 96.)
Tebliğ vazifesini kendine görev edinen bütün Müslümanların¸ Allah Resulü'nün bu tavır ve hareketlerinden alacakları çok dersler vardır. Evet¸ gönüllere girmenin¸ başkalarına tesir edip kalplere taht kurmanın tek şartı¸ Allah Resulü'nün yaptığı gibi¸ söylenen her şeyi önce söyleyenin kendisinin yaşamış olmasıdır.
Birisine¸ Allah korkusundan gözyaşı dökmenin lüzumunu mu anlatmak istiyorsunuz? Evvel⸠gece kalkıp kendi seccadenizi ıslatıncaya kadar ağlamalısınız. İşte o zaman¸ o gecenin sabahında söylediğiniz sözler¸ sizi de hayrete düşürecek şekilde başkalarına tesirli olacaktır. Yoksa “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?” (Saf¸ 61/2) ayetinin tokadını yer ve hiçbir zaman tesirli olamazsınız.
Resulullah'ın (s.a.v.) ashabına söylediği sözlerin pek çoğu bugün çeşitli hadis kitaplarında yazılı olarak mevcuttur. Ateşli vaizler tarafından bağıra çağıra cami kürsü ve minberlerinden halka anlatılmaktadır. Ancak bu sözler pek az sayıda Müslümana¸ çok az tesir etmekte¸ geriye kalanlar ise¸ defalarca aynı hadisleri işitmelerine rağmen yine bildikleri gibi yaşamaya devam etmektedirler.
Bu acı durumun en büyük sebeplerinden biri ve belki de en önemlisi¸ işin söze uyması prensibinin unutulması ve netice olarak cemaatte hatibe karşı güven ve itimadın temin edilememesidir. (Kazancı¸ age.¸ s. 97.)
Bugün insanların İslam'ı güzel temsil eden örnek Müslümanlara ihtiyaçları vardır. İslamı hayatında yaşayan örnek Müslümanlar arttıkça Müslüman toplumlar düzelecek ve diğer insanlar da onları hayatlarında örnek alacaklardır.