İKİ DÜNYA HUZURU İSLAM
Yüce dinimiz İslâm, Cenab-ı Mevlâ’nın Cebrail a.s. vasıtası ile son peygamber Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’e gönderdiği en son ve mükemmel dindir. İslâm’ın gelmesiyle diğer dinlerin hükmü, geçerliliği sona ermiştir.
İslâm’ın en son ve Allah Tealâ katında yegâne muteber din olduğu, müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şu şekilde belirtilmiştir:
“İşte bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.” (Maide, 3)
Cenab-ı Mevlâmız bu ayet-i kerimeyle, kulları için seçtiği İslâm dışında başka bir din, fikir ve hayat tarzını ve ibadet şeklini kabul etmeyeceğini açıkça bildirmiştir. Bir başka ayet-i kerimede buyrulan ilahî ferman mealen şöyledir:
“Şüphesiz Allah katında geçerli ve hak din İslâm’dır.” (Âl-i İmran,19)
Yine bir başka ayet-i kerimede de Cenab-ı Mevlâ mealen şöyle buyurmuştur:
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecektir ve o kimse ahirette zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmran, 85)
Bu mukaddes din, yalnızca bir millete ve bir zamana has değildir. Bütün insanlara ve toplumlara kıyamete kadar gerekli olan Allah’ın dinidir.
Bütün insanlık ondan sorumludur. İnsan dünya ve ahiret huzurunu bu din vasıtasıyla elde edeceklerdir.
Cenab-ı Mevlâ insana hayrı ya da şerri, doğruyu veya yanlışı tercih edecek irade kuvveti vermiş; hayırları ve şerleri, doğruları ve yanlışları İslâmiyet’le bildirerek hayrı ve doğruyu tercih edip uygulamanın yollarını göstermiştir.
Çağlara göre hayat tarzı ne kadar değişirse değişsin, insanın mahiyeti ve hakikati aynı kalacağı için İslâm kıyamete kadar bakidir. Dünya ve ahiretin tek kurtuluş reçetesidir. “Tarihin bir döneminde bir topluma inmiş bir din nasıl olur da bütün çağlara hitap eder?” sorusunun altında bâtıl evrimci anlayış vardır. İnsan ilk yaratılışından kıyamete kadar aynıdır. İslâm da onun özelliklerine göre bizatihi yaratıcısı tarafından sunulmuş hayat nizamıdır.
Hakikat nazarından bakıldığında, ilk insana vahiyle bildirilen mesajın ana muhtevası ile son vahyinki aynıdır. İlahî kitapların ve sahifelerin isimleri farklı olsa da esası, mesajı birdir. Kur’an-ı Hakim dışındakilerin aslı muhafaza edilmediği için artık muhteva ve mesaj farklı görünmektedir.
Dolayısıyla İslâmiyet’in hükmü her zaman ve zemin için geçerlidir. Yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerimede mealen buyrulduğu üzere dinimiz, ilahî mesaj tamamlanmıştır:
“İşte bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim”
Bu kemale eren, tamamlanan ve Yüce Mevlâmız’ın razı olduğu tek din olan İslâm’ı bize ve bütün insanlığa tebliğ eden Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. son peygamberdir. Artık başka peygamber gelmeyecektir. Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurulur:
“Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir. O Allah’ın rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzâb, 40)
Mücella dinimiz İslâm evrensel bir dindir; bir topluma, kavme değil, herkese gönderilmiştir. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. bütün insanlığın ve bütün çağların peygamberidir. Bu hakikat birçok ayet-i kerimede açıkça beyan edilmiştir:
“(Rasulüm!) Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Sebe’, 28)
“(Rasulüm!) De ki: Ey insanlar, şüphesiz ben Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim.” (A‘raf, 158)
İslâm ve İslâmî hayat insanlığa bir yük değil, ferahlık ve kolaylıktır.
Bu kolaylığı belki de en iyi bugünün türlü mecburiyetler altında bunalan insanları anlar. İslâm’ın her emir ve yasağında hayata anlam katan, ruhu tatmin eden bir güzellik ve lezzet vardır. İslâm, insanlara yapamayacakları veya yaparken zorluk çekecekleri vazifeler yüklememiştir. Sadece tembelliğe meyyal insan nefsi ve şeytanın ayartmaları zorlamaktadır. Bu hususta da talepkâr olanlar için Cenab-ı Hakk’ın nice lütuf ve yardımı vardır.
Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de İslâm’ın kolaylık prensipleri mealen şu şekilde ifade edilir:
“Allah sizin için kolaylık göstermek diler, zorluk çıkarmak istemez.” (Bakara, 185)
“Allah insanı, ancak gücünün yeteceği işle mükellef tutar …” (Bakara, 286)
Mücella dinimiz akla büyük önem vermiş, insanı bir robot gibi tanımlamamış ve mükellef olmak için akıl sahibi olmayı şart koşmuştur. Cenab-ı Mevlâmız, Kur’an-ı Kerim’de bizi daima düşünmeye, akletmeye, anlamaya ve böylece doğruyu bulmaya teşvik eder.
İslâm ilim dinidir; bilgiye değer vermiş, en geniş anlamıyla okumayı ve öğrenmeyi emretmiş, dünya ve ahiret hayatı için gerekli bilgileri öğrenmeyi her müslümana farz kılmıştır.
İslâm, barış ve sevgi dinidir. Onun amacı insan sevgisini, insan onuruna saygıyı kalplere yerleştirerek insanlığı huzur ve barış iklimine taşımaktır. İslâm’ın temeli olan tevhid akidesi dahi bu maksadın tahakkukuna hizmet eder. İnsan yalnız Rabbi’ne kul olarak evvela özünü başka esaretlerden kurtarır. Yine insanı tahakküm altına almak isteyen kişiler ve sistemler tevhid akidesinin duvarına çarpar.
İslâm aşırılık dini değildir.
Bütün hükümleri akla ve insan tabiatına en uygun hükümlerdir. Din adına aşırı giderek kendine eziyet etmek, helâl olan dünya nimetlerinden uzaklaşıp sıkıntılı bir hayat sürmek İslâm dininde yoktur. Allah’ın helâl kıldıklarının haram sayılmasını yasaklamıştır.
İslâm’ın gayesi, ferdi ve toplumu her türlü kötülük ve fenalıktan sakındırmak, iyilik ve güzelliklere yöneltmek, onların dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını sağlamaktır. İslâm, hayvanlar ve tabii kaynaklar dahil, bütün yeryüzüne karşı bir hak ve sorumluluk bilinci telkin eder.
İslâm evladın, ailenin ve milletlerin hak ve vazifelerini öğretir. Her cihetten iffeti ve hayâyı emreder. Çalışmayı önerir; tembelliği, boş vakit geçirmeyi men eder. Ziraat ve sanatı, ticaret ve çalışmayı teşvik eder. İlim ve fenne önem verir.
İslâm, nefs terbiye ve tezkiyesiyle insanın içindeki karanlık tarafını dizginler. Kötü huyları bıraktırır, iyi huylarla donatır. İyi huylu, güzel ahlâklı olmayı emreder ve kötü huyları şiddetle yasaklar.
İslâm, hangi kesimden olursa olsun, insanlar arasında net bir hukuk tesis eder. Böylece vahşetin yerine medeniyeti ikame eder. Bütün yaratılmışlara karşı şefkat ve merhameti sağlar.
Mücella dinimiz İslâm, nihayet, insanların birbirleriyle güzel geçinmelerini, yardımlaşmalarını ve kardeşçe yaşamalarını sağlar. İnsanlığı bir aile olarak görür. Yoldan çıkanların dahi hidayet üzere olanlardan bir hakkı vardır; hakikatle tanıştırılmak… İnsanların nefsi için ömür tüketmesini değil, birbirlerine hizmet ederek yaşamasını ister. Dini, vatanı, mezhebi ve inanışı farklı olanların canlarını, mallarını ve namuslarını korumaya teşvik eder, bunlara saldırmayı kesinlikle yasaklar.
Özetle, bütün üstünlükler, güzellikler İslâm’dadır. Bütün saadetler, muvaffakiyetler ondadır.
Cenab-ı Mevlâ, bizi mesajının ruhunu anlayıp emri üzere yaşayan ve iki dünyada rızasına kavuşan kullardan eylesin.