ÖRNEK MÜSLÜMAN
Peygamber Efendimize ve ashab-ı kirama olan muhabbetteki samimiyetimiz, onların yaşayışını ne derece örnek aldığımıza bağlıdır.
Peygamber Efendimiz gerek sureti, beden yapısı, gerekse sîret yani ahlak, adab ve davranış bakımından mükemmel bir insandır. Cenab-ı Hak, onun bu istikametteki bir duasını kabul etmiş ve İslam ahlakını en kâmil bir şekilde yaşadığı için onu, ümmeti için, üsve-i hasene (uyulması gereken en güzel örnek) kılmıştır.
Bu ise insanlık için, Ümmet-i Muhammed için ilahî bir rahmettir. Zaten O, Kurân-ı Kerim'de beyan buyurulduğuna göre, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Nedir bu rahmet? Yani Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin, ümmeti için üsve-i hasene olarak gösterilmesindeki rahmet nedir?
Bilindiği gibi tarihte yaşanmış güzel örnekler insanlara hayrı, doğruluğu, temiz inancı, ahlak ve adabı kazandırmak hususunda en tesirli öğretim vasıtalarıdır.
Keza, Cenab-ı Hak tarafından Peygamber aleyhisselama vahiy ile indirilen prensiplerin onun ve ashabının şahsında en belirgin şekliyle yaşandığını hepimiz biliyoruz. İşte, Hz. Peygamber’in (a.s) ve ashab-ı kiramın İslamî esasları nasıl yaşadıklarını, şahıslarında, ailelerinde ve cemiyette bunu nasıl tatbik ve temsil ettiklerini bilmek bizim için en büyük ilahî rahmettir, lütuftur, saadet kaynağıdır. Hatta bu kaynak bu kadarla da kalmıyor, müteakip asırlara doğru ve duru bir şekilde akıyor, akıyor… İşte biz akıp giden bu kaynak içinde, tarih boyunca Peygamber Efendimizin İslam'ı anlama ve yaşama ile ashab-ı kiramın İslam'ı anlama, ceht ve yaşama gayretlerini örnek alarak ruhen yükselen, insanlık ufkunda ilerleyen değerli şahsiyetleri de tanıma şansına sahibiz. Bizim için bu da bir rahmettir. Bize genişlik ve kolaylık sağlayan bir rahmettir. Şayet bu imkânlara sahip bulunmasaydık İslam'ı asıl şekliyle anlamakta bin bir müşkülatla karşılaşabilirdik.
O halde bize düşen nedir? Bize düşen, Hz Peygamber’den (s.a) günümüze uzanan çizgide İslam nokta-i nazarından örnek şahsiyet olarak tarihe geçen muhterem simalardan feyz almak ve onlardan aldığımız manevi ışıkla yolumuzu aydınlatmaktır.
Bu takdirde hiç bir müslüman "ben kâmil bir ahlak sahibi olmak isterdim, ama buna imkân bulamadım" diyemez, böyle bir mazeret ileri süremez. Çünkü bu, en açık bir şekilde gözlerimiz önüne serilmiş vaziyettedir.
Asr-ı Saadet Toplumu
Geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki, asr-ı saadet toplumu, kâmil iman sahibidir, imanını muhafaza için ibadetlerini muntazam bir şekilde ifa etmektedir. İbadetin gereği olarak iyi ahlak sahibidir, iyi ahlakın gereği olarak da muamelatında, alış-verişinde dürüsttür, vazifesinde üstün bir sorumluluk duygusuna sahiptir. Güler yüzlüdür, tatlı dillidir, komşularıyla ilgilenmektedir ve onlar için ümit ve güven kaynağıdır Adaletli olup, zulme düşmandır. Müminlere karşı merhametli, kâfirlere, münafıklara ve mürailere karşı ise tavır ve tedbir sahibidir. Yetime, yoksula acımakta, muhtaçlara yardım elini daima uzatmaktadır. İslamiyet’i canı ile malı ile yayma gayretlerine iştirak etmekte, hakkı tavsiye etmekte, hakkın tebliğinde herhangi bir sıkıntı ile karşılaşırsa da sabretmekte, herkese de sabrı tavsiye etmektedir. Çevresinde bir münker (aklen ve dinen kötü bir şey) görünce bizzat ilgilenerek bu kötülüğü önlemeyi, en mühim bir iş saymakta bütün çabalarına rağmen önleyemiyorsa hiç değilse buna sebebiyet verenlere kalben buğz etmektedir. Fert planında müsamahakâr, mütebessim, yumuşak, cemiyet planında ise ağırbaşlıdır, toplumda din kardeşlerinin sıkıntılarını kendi sıkıntısı bilmekte, sevinçlerini kendi sevinci bilmektedir.
Bugünün Müslümanına Düşen Görev
Bugünkü müslümanlar bu üstün vasıflı asr-ı saadet devri toplumunu ve bu toplumu oluşturan fertleri iyi tanımak durumundadırlar Çünkü bilmeden örnek alınamaz. Ama bilme, öğrenme yolları farklı olabilir Kimi bu alanda yazılmış bir kitabı okur, kimi bu konuları iyi bilenlerden dinler, kimi hazık bir vaizin nasihatine kulak verir, kimi gönülleri teshir eden bir âlim ve fazılın sohbetine katılır.
Hal böyle iken günümüzde bir müslüman iman, ibadet, ahlak ve muamelat konularına gereken ehemmiyeti vermiyorsa, alış-verişte helale harama riayet etmiyorsa, İslamî emirlerin bazılarını yapıyor, bazılarını yapmıyorsa, ilahî yasakların kimilerini gözetiyor, kimilerini ise kâle almıyorsa o zaman üstün bir İslamî şahsiyete sahip olamaz. Böyle bir müslüman Kurân'ı da Sünneti de yeterince anlamamış, üsve-i hasene olarak gösterilen Peygamber Efendimizi de gereğince örnek almamış demektir. Onu ve ashabını örnek alabilseydi dinî şahsiyetinde belirli ve net bir ilerleme olacaktı.
Örnek Müslüman Olmak
Şimdi şu hususa dikkat etmek lazımdır. Şayet biz örnek birer müslüman olamazsak bu durumda bizden sonrakilere örnek olma vazifemizi de yerine getirememiş oluruz. Bu ise büyük vebaldir Biz geçmişe baktığımızda asr-ı saadet neslini ve onların peşinden giden bahtiyarları örnek alarak nasıl yolumuzu aydınlatıyorsak, bizden sonrakilere de geriye dönüp baktıklarında kendilerine rahatlık verecek manevi ışıklar hazırlayabilmeliyiz.
İslam Tam Olarak Yaşandığında...
Şunu da iyi bilmeliyiz ki İslamiyet, samimiyetle yaşandığı zaman bütün güzellikleriyle ortaya çıkan bir dindir. Bugün bir müslüman tembelse, gayretsizse, plansız-intizamsızsa, temizliğe riayet etmiyorsa, ibadetlerinde ihmalkârsa, ticaretinde doğruluğu gözetmiyor, zekâtını iyice hesaplayıp vermiyor, hayır hasenatta bulunmuyorsa, harcamasında helale harama dikkat etmiyorsa, komşularını incitiyorsa, cami ve cemaatle alâkalanmıyorsa, müslümanların dertleriyle dertlenmiyorsa, içtimai tesanütü sarsacak, eksik ve yanlış tutumlar içine giriyorsa... Bu takdirde Kurân'a, Sünnet'e, Hz Peygamber'in (s.a) örnek alınması gereken hayatına yeterince bağlanmamış, gerektiğince düşünmemiş, Allah'ın ipine yeterince sarılmamış demektir. Burada müslümanın ihmali, gafleti, vurdumduymazlığı ve şuursuzluğu söz konusudur. Böyle olunca İslamî güzellikleri görememekte, yakalayamamakta, bu güzelliklerin insan yüreğinde oluşturduğu sımsıcak sevgiyi hissedememektedir.
İşte her kusurlu müslüman, Kurân'a, Sünnet'e ve Hz Peygamber (s.a) ile onu örnek alan sâlihlere dönerek eksikliklerini telafi etmek durumundadır.
Bu vesile ile şunu da ifade etmeliyiz ki, Peygamber Efendimize ve ashab-ı kirama olan muhabbetimizde ne derece samimi olduğumuz, onların yaşayışını ne derece örnek aldığımıza bağlıdır. Onları örnek alabildiğimiz nispette bizden sonraki nesillere örnek olabileceğiz demektir.
Prof. Dr. Hüseyin Algül.