Rabbinizden Size İndirilene Tâbî Olun!
Mala Mahkûm Olmamak
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine ilk vahiy nazil olduğunda Mekke’nin tüccarlarındandı. Annemiz Hz. Hatice radıyallahu anhâ ile Onun ticaret malları Mekke ve diğer şehirlerin pazarlarında tedavülde idi.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Peygamber olmakla elindeki malları dağıtmadı. Mekke’nin büyük tüccarlarından Hz. Ebû Bekir-i Sıddık radıyallahu anh da Müslüman olmakla ticareti terk etmedi. O, Peygamberimiz ile omuz omuza dolaşıp Allah-u Zülcelâl’in dininin tebliğine yardımcı olurken Mekke ve diğer şehirlerin pazarlarında malları tedavüldeydi.
Mekke’de müşriklerin büyükleri inat edip de, koşullar Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i ticaret ile Allah-u Zülcelâl’in dinine hizmet arasında bırakınca Allah’ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Allah-u Zülcelâl’in dinine hizmeti tercih etti. Hz. Ebû Bekir radıyallahu anh da Müslüman kölelerin azat edilme imkânı oluşunca Allah-u Zülcelâl’in ahirette vereceği karşılığı seçip malını onların özgürlüğü için harcama konusunda cömert davrandı.
Büyük tarihçi İbnü’l-Esîr, pek çok hususta İslam’a büyük hizmetler eden zahidlerden Sultan Nûreddîn Mahmud Zengî Hazretlerini anlatırken, “O geniş bir ülkenin sahibi iken nasıl zahid olarak kabul edilebilir? diyen olursa ona Hz. Süleyman bin Davud aleyhisselamı hatırlat. Mülkünün genişliğine rağmen o çağının zahidlerinin büyüğüydü. Ona Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i hatırlat. O, Hicaz, Yemen ve Arap yarım adasının bir bölümüne hükmediyordu ama zahidlerin efendisidir. Zira muhakkak ki zühd, dünya malını elden çıkarmak değil, kalbi dünya sevgisinden arındırmaktır.” der.
“Dünya malını elden çıkarmak değil, kalbi dünya sevgisinden arındırmak”. İşte dünyalık konusunda bütün mesele budur. Ne dünya malını tamamen terk ne de dünya malını tapış… Müslüman, dünya malını helal yollarla edinecek. Mal edinme uğruna Allah-u Zülcelâl’in sınırlarını aşmaktan korkacak, mal edinmek için meşru olmayan yollara başvurma konusunda O’nun gazabına uğramaktan ürkecek; Kur’an-ı Kerim’in emrettiği, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ve ashabının örnekliğinde malını Allah-u Zülcelâl yolunda harcamaktan sakınmayacak. Gün gelip malı ya da sadece geçimliği ile Allah-u Zülcelâl’in yolunda yürümek arasında kaldığında Allah-u Zülcelal’in yolunu malına tercih edecek… Bunu yapan dünyalık değildir, onun ticaretle uğraşması dünya peşinde koşmak olarak ifade edilirse belki iftira olur, zira onun yaptığı bizzat sevap getiren bir faaliyettir.
Allah-u Zülcelâl katında üstünlük takva ile iken (Hucurat, 13), çağın insanın konumu ile sahip olduğu sermaye arasında kurduğu ilgi, parasal kazanca giden yolun meşruiyetinin sorgulanmasının neredeyse kınanması baş döndürmekte; insanı dünya malı sahipliğinden ehl-i dünya noktasına doğru sürüklemektedir.
Bu sakıncalı anlayış, dünyayı mal kazanmak için bir yarış alanına döndürmüş, insana asıl gayesini unutturmuş, kimisini sermayesini