Müslüman Güvenilir İnsandır
Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O, yaptıklarınızı görmektedir. (Hud, 11/112)
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O, yaptıklarınızı görmektedir. (Hud, 11/112)
Güvenilir Olmak Ne Demektir?
Kendisine yüklenilen sorumluluk ve emanetleri yerine getirip koruyan, ihanet etmeyen, ahdine vefa gösteren, sözü özü bir ve dosdoğru olan, kimseye zararı dokunmayan, başkalarına güven veren kimse demektir.
Günümüz dünyasında insanlar, çıkar ve menfaate dayalı, sadece kendini düşünen bencil bir insan tipini benimsiyor. Tabiki böyle bir insanı İslam istemez.
İslam insana ve insan ilişkilerine büyük önem verir. Zaten İslam dini de insanların hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olmaları için gelmiştir. Bunun için İslam insanların adalet, barış ve mutluluğuna yönelik prensipler getirmiştir.
İnsan için vazgeçilmez değerlerden birisi de güvenilirliktir.
İnsan güvenilirliği kadar itibar görür. Güvenilmeyen insanlar toplum tarafından dışlanılırlar.
Güvenin kendine güvenmek, başkalarına güvenmek ve güvenilir olmak şeklinde ifade edebileceğimiz üç boyutu vardır. Bu üç boyut bağlantılıdır ve birbirlerini etkiler. Üç boyutun bir arada ve dengeli olması gerekir. Kendine güveni olmayan bir insan çoğu kez başkalarına da güvenmez ve başkalarından da kendisine güvenmelerini beklemez. Bu nedenle, güvenilir olmak gibi bir endişesi de yoktur.
Bütün bunlardan öte, eğer bir insanın güvene dayalı ilişkiler kurma isteği ve ihtiyacı varsa her şeyden önce güvenilir bir insan olması gerektiğini bilmesi gerekir. Sözü ve özü bir, söylediğini yapan ve yaptığını söyleyen bir kişi olmak, ilişkilerinde adil ve tutarlı davranmak ve bütün bunları sürekli yapmak güvenilirliğini sağlayacaktır.
Güvenilir bir kişi olmak, insanın yaşamda kazanabileceği en önemli ve üstün özelliklerden biridir.
Hz. Muhammed’in “Muhammedü'l- Emin” Oluşu
Hiç şüphe yok ki bir müslümanın en belirgin özelliği güvenilir ve dürüst olmasıdır. Çünkü Peygamberimiz ve bütün peygamberler bu özellikleriyle tanınırlar. Hatta peygamberlerde bulunması gerekli sıfatlardan birisi dürüst, diğeri de güvenilir olmaktır. Peygamberler gönderildikleri toplumlara önce bu özelliklerini hatırlatarak:
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
''Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim'' (Şuara, 26/107, 125, 143, 162, 178) demişlerdir. Peygamberlerin, ''Ben güvenilir bir peygamberim'' demeleri sözden ibaret değildi. Gerçekten onlar her yönü ile güvenilir kimselerdi. Onların hayatları incelendiği zaman bu husus görülecektir. İslâmiyet'in kısa zamanda ve hızla yayılmış olması, şüphe yok ki, onu tebliğ eden peygamberin yüksek ahlakı ve dürüstlüğü ile ilgilidir.
İnsanlar onun dürüstlüğüne ve güvenilir olduğuna inanmasalardı, inançlarından, adet ve geleneklerinden vazgeçerek ona inanır ve etrafında toplanırlar mıydı?
Yüce Allah, Peygamberlerini güvenilir kişilerden seçmiş ve gönderildikleri toplumlar tarafından da, emin kişiler olarak tanınmışlardı. Nitekim Mekkeliler, Peygamberimiz (s.a.v)’e, daha peygamber olmadan önce , “el-Emin “ sıfatını vermişlerdi.
Hz. Peygamber, Hz. Hatice ile Peygamberliğinden uzun bir zaman önce evlenmiş ve onunla yirmi beş sene yaşamıştır. Kendisine ilk vahiy geldiği zaman, Hz. Hatice O’na fevkalade bir destek verdi, O’nu rahatlattı, müjdeledi. Hz. Hatice O’na şöyle diyordu:
"Müjdeler olsun, sen sözün doğrusunu söylersin, emânete riayet edersin, akrabanla ilgilenirsin, güzel ve iyi ahlâklısın. Sebat et. Vallahi ben, senin, bu ümmetin Peygamberi olacağını umarım. Hiç korkma! Allah seni hiçbir zaman utandırmaz, üzüntüye uğratmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten âciz olanların yükünü taşırsın. Yoksula, kimsenin veremediğini verir, kazandıramadığını kazandırırsın, misafirleri ağırlarsın, uğradıkları musibet ve felâketlerde halka yardım edersin." (Hüseyin ALGÜL, Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed, T.D.V. Yayını, Ankara 1994, s. 29.)
وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
"Önce en yakın akrabanı (Allah’ın azabıyla) korkut"( Şuarâ , 26/214.) anlamındaki âyet-i celile inince Hz. Peygamber Safâ Tepesine çıkarak:
-"Ey Kureyş topluluğu, size şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman süvarisi var. Üzerinize baskın yapacak desem, bana inanır mısınız?” Diye sordu. Hepsi bir ağızdan;
-"Evet inanırız, çünkü şimdiye kadar senden hiç yalan duymadık, sen yalan söylemezsin..." dediler. O zaman Hz. Peygamber ;
-"O halde ben size, önümüzde şiddetli bir azâb günü bulunduğunu, Allah’a inanıp, O’na kulluk etmeyenlerin bu büyük azâba uğrayacaklarını haber veriyorum. Yemin ederim ki, Allah’tan başka ibadete layık tanrı yoktur. Ben de Allah’ın size ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberiyim." ( İrfan YÜCEL, Peygamberimizin Hayatı, D.İ.B. Yayını, Ankara 1998, ., 54.)
Hz. Peygamber, Mekke’de en güvenilir kimse olduğu için, bütün Mekkeliler en değerli şeylerini O’na emanet ederlerdi. Bu güvenirliği yüzünden O’na "Muhammed’ül Emin" diyorlardı. Kendisine Medine’ye hicret izni verilince, Hz. Ali’yi çağırdı O’na:
"Ben Medine’ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme. Sabahleyin şu emanetleri sahiplerine ver..."( a.g.e, s. 91, 92.). Görüldüğü gibi O, kendisinin canına kastedenlerin emanetlerine bile hıyanet etmemiştir.
Hz. Peygamber’in, Peygamberliğini duyan komşu ülkelerin başkanları, karşılaştıkları her Mekke’liden onun hakkında bilgi alıyorlardı. İşte Bizans İmparatoru Hirakl, ticaret için Şâm’a gelmiş olan Ebû Süfyan’ı kabul ederek ona Peygamberimizle ilgili bazı sorular sormuştu. Bu sorulardan birisi şöyle idi:
-"Peygamberlik iddiasında bulunan bu zâtın bundan önce hiç yalan söylediğini duydunuz mu?" Henüz Müslümanlığı kabul etmemiş olan Ebû Süfyan:
-"Asla, yalan söylediğini hiç duymadık" diye cevap vermiştir.(Buhâri, Bedü’l-Vahy, 1)
Müslüman Güvenilir İnsandır
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ
Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir. (Buhari, İman, 1)
لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
"Sizden biriniz nefsi için sevdiğini mü'min kardeşi için de sevmedikçe gerçek mü'min olamaz." (Buhari, İman, 12)
عَنْ سُفْيَانَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الثَّقَفِىِّ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قُلْ لِى فِى الإِسْلاَمِ قَوْلاً لاَ أَسْأَلُ عَنْهُ أَحَدًا بَعْدَكَ - وَفِى حَدِيثِ أَبِى أُسَامَةَ غَيْرَكَ - قَالَ « قُلْ آمَنْتُ بِاللَّهِ فَاسْتَقِمْ ».
Süfyan es-Sekafiden: Ey Allah'ın Rasülü İslam'da bana (yapacağım, yapıp da kurtuluşa ereceğim) ondan başka da sizden bir şey sorup istemeyeceğim bir söz söyle dedim. O da ; " Allah'a inandım de dosdoğru ol" buyurdu. (Müslim, İman, 13, 62; Müsned, III/413)
“Mü’min”, Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine inanan anlamına geldiği gibi, başkalarına güven veren ve güvenilen kişi anlamını da taşır. Öyle ise mümin, ahdine vefalı, anlaşmalarına sadık, sözü özü bir, dostluğuna güvenilen bir insandır.
Hz. Peygamber, iman ile güvenilir kimse olmak arasında sıkı bir bağ bulunduğunu bildirmiştir. Bu hususla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
”Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada bulunmaz. Güvenilirlik ve hainlik de bir arada olmaz.” (İbn Hanbel, II, 349)
“Mü’min, insanların kendisine güvendiği kimsedir. Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların salim olduğu kişidir. Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a andolsun ki, kötülüklerinden komşusunun emin olmadığı kimse cennete giremez.” (İbn Hanbel, III, 54)
İslam dini, insanların birbirleriyle ilişkilerine büyük önem vermiştir. Müslümanların ilişkilerinde samimiyet, güvenilirlilik, tevazu, sadelik, nezaket, sevgi ve saygı esastır.
Müslümanlıkta insanların güvenini kazanmak ve dürüst olmak, güzel ahlakın bir özelliğidir. Bir kişinin karşısındaki bir insana güvenmesi, onun da bu güvene layık olması; elbetteki çok önemlidir. güvenilmeyen insanlardan oluşan toplumların maddi ve manevi alanda ilerlemeleri mümkün değildir.
Günlük hayatımızda güvenilir olmak son derece önemlidir.
Amir memuruna, memur amirine, işçi işverenine, müşteri satıcısına, kişi dostuna güvenmezse böyle bir toplumda mutluluktan bahsedilemez.
Müslüman, aynı zamanda dürüst, güvenilir ve başkalarına zarar vermeyen insandır. Birbirine güvenmeyen fertlerden oluşan bir toplum geleceğinden emin olamaz.
Verdiği sözde durmamak, insanın kıymetini ayaklar altına alacak derecede bir noksanlıktır. Güven duygusu toplumda tuğlaları birbirine kenetleyen harç gibidir. Harç olmazsa duvar her an yıkılabilir, güven duygusu olmayan toplumda birlik ve beraberlikten, huzur ve mutluluktan söz edilemez.
Söylediği yalanlarla halkı aldatan, yaptığı hile ve desiselerle insanları kandırarak çıkar sağlayan kişi, içinde yaşadığı topluma en büyük kötülüğü yapmış ve büyük bir günah işlemiş olur,
Güvenilir müslüman olmanın temeli, her türlü şüpheden uzak olarak Allah’a iman etmek, emirlerini tutmak, yasaklarından kaçınmak mal ve mülkün Allah’a ait olduğunu bilmek onun kudreti önünde eğilmek ve ölümden sonra O’nun huzurunda hesap verileceğine inanmak böylece, herkese iyilik yapmak, kötülüklerden uzaklaşmak, başkalarına zarar vermekten, kaçınmaktır.
Güvenilirliği Bozucu Bazı Davranışlar
1- Münafıklık
İnanç ve davranışlarda olmak üzere insanlar iki tür münafıklık içerisinde bulunabilir. İnanmadığı halde insanlara karşı diliyle inandığını söyleyen, bu şekliyle münafık kişi kalben iman etmediği için kafirdir. Sadece görünüşte müslümandır. Diğer çeşidi de gerçekten iman ettiği halde çıkar ve menfaat için söz ve davranışlarıyla insanları aldatmasıdır. Aşağıdaki Hadis-i Şerifte bu durumu ifade ediyor:
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعم) أَرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ كَانَ مُنَافِقًا خَالِصًا وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَلَّةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَلَّةٌ مِنْ نِفَاقٍ حَتَّى يَدَعَهَا إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ وَإِذَا عَاهَدَ غَدَرَ وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ وَإِذَا خَاصَمَ
''Dört huy vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir şey bulunursa -onu bırakıncaya kadar- kendisinde nifaktan bir haslet var demektir. (bunlar:) Konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz. Vaat ederse vadinden döner, bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır.'' (Müslim, İman, 25)
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعم) قَالَ آيَةُ الْمُنَافِقِ ثَلَاثٌ إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ وَإِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ
Hz. Peygamber (s.a.v): “Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde sözünden döner. Kendisine güvenildiğinde hıyanetlik yapar” (Müslim, iman, 26) Münafıklar, insanların en güvensizi ve en tehlikelisidir.
a- Yalan Söylemek
Sözün gerçeğe uymaması halidir. Kusurların ve suçların en çirkinidir. Günahların ve kötülüklerin kaynağı, kötü namın ve ahlaki düşkünlüğün sebebidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.(Mü'min, 40/28)
وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ
Vay haline, her yalancı ve günahkâr kişinin! (Casiye, 45/7)
Hz. Peygamber’in şu hadisi, yalancılık konusundaki tavrını açıkça ortaya koyar: Rasûl-i Ekrem; “Size günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” diye sorunca, biz de; "Haber ver, ey Allah’ın Rasûlü" dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Günahların en büyüğü, Allah’a ortak koşmak, anne-babaya âsi olmaktır.” Buraya kadar söylediklerini yaslanmış bir şekilde söylemiş olan Hz. Peygamber oturdu ve şöyle devam etti: "Özellikle yalan konuşmamaya, yalan yere şâhitlik etmemeye dikkat ediniz." Yalancılık ve yalancı şâhitlik yapmaktan sakınmak üzerinde o kadar ısrarla durdu ki, sözünü hiç kesmeyeceğini zannettik."(Müslim, İman, 87)
Yalan ateşe götürür:
عن اِبْنِ مسعود )رع (:قَالَ رَسُولُ للّهِ )صعم(: إِنَّ الصِّدْقَ يَهْدِي إِلَى الْبِرِّ، وَإِنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الْجَنَّةِ، وَإِنَّ الرَّجُلُ لَيَصْدُقُ، وَيَتَحَرَّى الصِّدْقَ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللّهِ صِدِّيقَا، وَإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الْفُجُورِ، وَإِنَّ الْفُجُورِ يَهْدِي إِلَى النَّارِ، وَإِنَّ الرَّجُلُ لَيَكْذِبَ وَيَتَحَرَّى الْكَذِبَ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللّهِ كَذَّابَا.
İbnu Mes'ud (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı, edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir." [Buharî, Edeb 69; Müslim, Birr 102, 103, (2606, 2607); Muvatta, Kelam 16, (2, 989); Ebu Dâvud, Edeb 88, (4989); Tirmizî, Birr 46, (1972).]
b- Sözünde Durmama
Yukarıdaki hadiste de belirtildiği üzere verilen sözde durmama münafıklığa götürür. Yapamayacağımız şeyler için söz vermemeliyiz. Aksi halde “güvenilirliliğimiz” zedelenir. Öncelikle müslüman kişi Allah’a verdiği sözlere sahip çıkmalıdır. Bu kelime-i şehadetin bir gereğidir.
مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا
“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir. (Şehit olmuştur) Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb 33/23)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ. كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ
“Ey İman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” (Saff 61/2-3)
Uyumlu olmak, ancak güvenilir bir insan olmakla sağlanır. Sözüne özüne güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticârî ilişki kurulamaz. Meşru bir mazeret bulunmadıkça verdiği sözde durmayan kişinin toplum içerisindeki saygınlığı zedelenir, dostlarının sayısı azalır, işi ve ticari ilişkileri bozulur. Bunun için iş, ticaret ve toplum hayatında güven duygusu çok önemlidir. Birbirine güven duymayan toplumlarda huzur ve asayiş sarsılır ve insani ilişkiler bozulur.
c- Emanete İhanet
Müslümanlar maddi manevi her türlü emanete riayet ederler. Hainlik yapmazlar;çünkü bu imanlarının gereğidir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz. (Enfal, 8/27)
وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِن قَوْمٍ خِيَانَةً فَانبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاء إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الخَائِنِينَ
(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez. (Enfal, 8/58)
وَلاَ تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ أَنفُسَهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا
Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez. (Nisa, 4/107)
Peygamber (sav)’in şu hadisi de bu konuyu yeterince açıklar:
”Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada bulunmaz. Güvenilirlik ve hainlik de bir arada olmaz.” (İbn Hanbel, II, 349)
2- Aldatma ve Hile
İnsan ilişkilerinde dürüstlük esastır. Doğruluk ve dürüstlük İslam ahlak anlayışında imandan sonra gelen en önemli bir erdemdir. Sağlıklı bir toplum yapısının da temel taşını oluşturur.
Ekonomik ve toplumsal hayatın devamı ve verimliliği, insanların birbirine karşı güvenine bağlıdır. Ölçtüğünü eksik ölçen, tarttığını eksik tartan, malın gerçek fiyatını söylemeyen, konuştuğu zaman yalan söyleyen, sır tutmasını bilmeyen, yetimlerin malını yiyen insanlar bu davranışlarını Müslümanlıkla nasıl bağdaştırabilirler? Bunlara dürüst insan denilebilir mi?
Alışverişlerimizde de her türlü aldatma ve hileden uzak durmak İslam ahlakının gereğidir.
وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ {1} الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُواْ عَلَىالنَّاسِ يَسْتَوْفُونَ {2} وَإِذَاكَالُوهُمْ أَووَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ {3} أَلَا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُم مَّبْعُوثُونَ {4} لِيَوْمٍ عَظِيمٍ {5} يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ {6}
1- Eksik ölçüp tartanların vay haline!
2- Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler.
3- Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar.
4- Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?
5- Büyük bir gün için.
6- Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rablerinin huzurunda divan duracaklar. (Mutaffifin, 83/1-6)
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صعلم) مَرَّ عَلَى صُبْرَةِ طَعَامٍ فَأَدْخَلَ يَدَهُ فِيهَا فَنَالَتْ أَصَابِعُهُ بَلَلاً فَقَالَ مَا هَذَا يَا صَاحِبَ الطَّعَامِ " . قَالَ أَصَابَتْهُ السَّمَاءُ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ " أَفَلاَ جَعَلْتَهُ فَوْقَ الطَّعَامِ كَىْ يَرَاهُ النَّاسُ مَنْ غَشَّ فَلَيْسَ مِنِّي .
Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
Peygamberimiz bir defa ekin pazarına uğramış, hoşuna giden bir buğdayı eli ile yoklayınca eline ıslaklık isabet etmişti. Buğday sahibine:
- Ey ekin sahibi, bu ne? diye sordu. Ekin sahibi:
- Ey Allah'ın Resûlü, yağmur altında kaldı ve ıslandı, deyince Peygamberimiz:
"O ıslak kısmı insanların görmesi için ekinin üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan benden değildir" buyurdu. (Müslim, İman, 43)
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ (صعلم) قَالَ مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينِ صَبْرٍ يَقْتَطِعُ بِهَا مَالَ امْرِئٍ مُسْلِمٍ هُوَ فِيهَا فَاجِرٌ لَقِيَ اللَّهَ وَهُوَ عَلَيْهِ غَضْبَانُ .
“Yalan yeminle malını cazip kılan kimse, Müslüman bir kimsenin malını gasbetmiş olduğu için, kendisine gazap edilmiş olarak Allah’a kavuşur (Müslim, İman, 63/372)
3- Fasıklık
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ
Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (Hucurat, 49/6)
Ayette Allah Teala fasığa güvenilmemesini verdiği haberlerin doğruluğunu araştırmadan inanılmamasını istemektedir.
4- Zulüm Yapmak ve Adaletsizlik
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ
Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir. (Buhari, İman, 1)
وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı tam dengeli yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak kötülük etmeyin! (Hud, 11/85)
وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْيَعْلَمُونَ
Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. (Al-i İmran, 3/135)
قالَ رَسولُ اللّهِ: المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
İbnu Ömer (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter." (Ebû Dâvud, Edeb 46, (4893); Tirmizî, Hudud 3, (1426); Buhârî, Mezâlim 3, İkrâh 7; Müslim, Birr 58, (2580).)
Müslüman; İftira, gıybet, dedikodu, alay etmek, kötü zanda bulunmak, ayıpları araştırmak, sövmek gibi başkalarına zarar verici her türlü söz ve davranışlardan uzak durur. Bütün bunlar haksızlığa yol açacağı için toplumu derinden sarsar.