Samimiyet Testi
Bir samimiyet testinden geçiyoruz.
Başta İslam dünyası olmak üzere tüm dünyanın dil, din, ırk, statü, sınır ayırt etmediği bir test bu…
Biz ilk kıblemiz, Kudüs ve Mescid-i Aksa işgal altındayken, din kardeşlerimiz zulüm görürken izzetimizi, onurumuzu korumak için ortaya koyacağımız iradeyle, dünya inancından ötürü zulme uğrayan insanlar karşısında yapabileceklerini yapıp yapmamakla test olunuyoruz.
Biz inancımızın gereklerini yapıp yapmamakla, dünya insanlığıyla test ediliyoruz…
Kısacası bu teste tüm insanlık tabi.
Alengirli sorular yok. Cevaplar net.
Grisi yok bu testin… Ya siyah şıkkı ya beyaz şıkkı tercih edeceğiz.
Zalimin yanında mı olacağız yoksa mazlumun yanında mı saf tutacağız?
Mazlum için ağlarken, zalimin çarklarına çomak sokabilecek cesaretimiz var mı? Yoksa daha hızlı dönsün diye yakıt mı taşıyacağız?
Devlet başkanları, yöneticiler, liderler en yüksek sesle kınarken zalimi, kapalı kapılar arkasında zalimle anlaşmaya devam mı edecek yoksa her türlü anlaşma, her türlü ilişki fesih mi edilecek?
İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları için yeri göğü inletenler, Filistinlilerin de insan haklarını arayabilecek mi? Filistinli kadınlar, Filistinli çocuklar, Filistin’deki hayvanlar için de aynı hassasiyetle ayağa kalkabilecekler mi?
Çevreciler, küresel ısınmacılar, kültürel mirasçılar, tarihi insanlık tarihi kadar eski, kadim şehir Kudüs’e bombalar atılırken, o bombalardan çıkan zehirli gazlar Kudüs semalarına yayılırken, zeytin ağaçları yakılırken aynı hassasiyeti gösterebilecekler mi?
Dünyanın herhangi bir yerindeki, herhangi bir haksızlığa susmayan edebiyatçılarımız, sanatçılarımız, sinemacılarımızın eserleri Filistin’deki zulmü de anlatabilecek mi? Beyaz perdeye yansıyabilecek mi bu zulüm?
Yöneticilerini boykot, yaptırım ve icraata davet edenler, evlerine boykot ürün sokacak mı sokmayacak mı? Meydanlara çıkıp gür bir sesle, “Kahrolsun İsrail” diyecek cesareti bulacak mı? Yoksa sıcacık evinde şikâyet etmeye devam mı edecek?
Elimizden en azından tweet atmak gelirken, tweetlerimize kaç maç arası, kaç dizi/film arası vereceğiz? Yoksa reklâm aralarında mı vakit bulabiliyoruz sadece?
Selahaddin Eyyubi gibi, “Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki” diyebilecek miyiz? Yoksa bu acıyı hiç duymayacak mı yüreklerimiz?
Selahaddin’leri, Ömer’leri mi bekleyeceğiz? Yoksa Selahaddin yürekli, Ömer yürekli çocuklar mı yetiştireceğiz?
Çocuklarımızın matematik, fen, dil bilmesini önemsediğimiz kadar ümmet şuuruyla büyümelerini de önemseyecek miyiz? En çok testi, en çok soruyu çözmesi, cihat meydanlarında kardeşleri için mücadele etmesinden daha mı önemli?
Rachel Corrie gibi, “Zulüm bizdense ben bizden değilim” diyebilecek miyiz? Yoksa seyirci mi kalacağız onca zulme?
Bir taş, bir sapan tutacak gücü de mi yok ellerimizin? Yoksa elimiz arkamızda, zulmü görüp de elimiz taşa gider diye göğe bakarak mı yürüyoruz?
Bir samimiyet testinden geçiyoruz…
Allah’ın vaadi haktır.
Şartlar ne olursa olsun elbet direniş kazanacak, Mescid-i Aksa özgür kalacaktır.
Önemli olan biz bu samimiyet testinden geçebilecek miyiz?