Müslümanca Duruş
Hz. Ömer (radiyallahuanhu) döneminde Şam taraflarında Tâûnu Amvâs adıyla meşhur olan bir salgın zuhûr etmişti. Birçok beldeye yayılan bu salgın başta Suriye orduları başkumandanı Ebû Ubeyde Bin Cerrâh olmak üzere birçok insanın ölümüne/şehâdetine neden olmuştur. Şam’a gitmek üzere yola çıkmış olan Hz. Ömer, salgının artık iyice tehlikeli bir hâl aldığını öğrenince etrafında bulunan ashâbından önce muhâcirler sonra ensâr ile istişâre eder. Nihayetinde, beldeye girmeden geri dönme kararı alır. Kendisine, ‘Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?’ diye soran Ebû Ubeyde’ye, “Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebû Ubeyde! Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da iki tarafı olan bir vadiye inseler, bir taraf verimli diğer taraf çorak olsa, verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış, çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” diye cevap vermiştir.
Tam bu sırada birtakım işlerini halledip gelen Abdurrahman bin Avf, meseleden haberdâr olunca “Bu hususta bende bilgi var” deyip Rasûlullah Efendimiz’in şu hadis-i şerîfini nakletmiştir: “Bir yerde vebâ olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz! Bir yerde vebâ ortaya çıkar, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı çıkmayınız.” Bunun üzerine Halife Hz. Ömer Allah’a hamd etmiştir.
Rasûlullah Efendimiz (aleyhissâlatu vesselâm)’ın bu sözleri bizler için yıkılmaz bir temel/prensip ve bir hayat düstûrudur. Aynı zamanda, kıyâmet kopana kadar zaman zaman bu gibi salgınların olacağının da bir habercisi olup nasıl davranmamız gerektiğini bize öğretmektedir. Bizler inançlı insanlarız. İnançlı Müslümanlarız. Kader inancı olan insanlarız. Kaderin hayrı da, şerri de Allah’tan geldiğine iman etmiş insanlarız. Bir salgın zuhûr ettiğinde elbette imanımız gereği tedbirli davranmamız gerekir ancak bundan dolayı da evlerimizin köşesine saklanmayız.
Müslüman, “...Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin, şüphesiz Allah iyilik edenleri sever” ayet-i kerîmesi gereğince ne tamamen evine kapanır ne de gözü kapalı tehlikenin üstüne gider. Binâenaleyh, herhangi bir beldede bir salgının zuhûr ettiğini öğrenen Müslüman o beldeye gitmez. Eğer o beldede bulunuyorsa da oradan kaçar gibi çıkmaz. Bunun dışında, Allah’ın toprağında dua ve zikirleri kendine zırh edinerek dilediği gibi seyreder.
Yeryüzü felâketleri ve salgınlar, Allah’ın irâde ve hikmetine binâen insanlara birer ibret olması için gerçekleşir. Müslüman, bu felaketler karşısında her zaman Müslümanca duruş sergilemelidir. Ne tamamen yok sayar ne de hayat akışını bu felaketlere bağlar.
Panik, âni kararlar, tedbirsizlik, gereksiz ve temelsiz korku gibi davranışlardan uzak gerekli tedbirleri aldıktan sonra Allah’a tam bir tevekkül içinde hareket ederek Kur’an-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’de zikredilen duaları kendine zırh ederek yoluna devam eder. Bu kıymetli zırhlardan birkaç tanesini sizlere hediye edeyim: “Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar, sağlam ve sarp kalelerde olsanız bile!” İlâhi mesajını bir lahza zihnimizden çıkarmayalım ve Rasûlullah Efendimiz (aleyhissâlatu vesselâm)’ın da buyurdukları gibi “Allah’ım bedenimi âfiyetli kıl/sağlık ver” diye dua edelim.
Büyük müfessir Ebu’l-Berekât en-Nesefî’nin sözünü de buraya bırakmış olalım;
“Kim bir belayı korku ve umutsuzlukla karşılarsa Allah korkuyu (korktuğu şeyi) o insana vekil kılar. Kim bir belayı sabırla karşılarsa o beladan kurtulmasına Allah kefîl olur.”
Allah’ın selâmı hepimizin üzerine olsun...