Gerçek Mutluluk
Gerçek mutluluk yalnızca insanın kalbinin tatminiyle mümkündür. Ancak bunun yolu, çoğu kişinin zannettiği gibi dünya nimetlerine kavuşmak, toplumda saygı ve sevgi görmek, takdir ve övgü almaktan geçmez. Mutluluğun sırrı Kuran’da tüm insanlara bildirilir. Bu sır, “…Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır).” (Ra’d Suresi, 28-29) ayetiyle haber verildiği üzere Yüce Allah’ı anmak ve güzel işler yapmaktır.
Allah dünyada sayısız güzellik var etmiştir. Ancak bunlardan gerçek anlamda haz alabilmek için, bu güzellikleri takdir edebilecek bir anlayış gerekir. Örneğin bir çiçeğin yapraklarındaki özel bir oran dahilindeki kusursuz dizilim, etkileyici kokusu, dokusundaki yumuşaklık bu muhteşem güzelliğin büyük bir nimet olarak var edildiğinin göstergesidir. Bunu gerçek anlamda görebilenler ise ancak imanın kazandırdığı net bir bakış açısına sahip olan insanlardır.
Toplumda, mutsuzluğu yaşamın bir gerçeği olarak kabullenmiş olan çok sayıda insan olduğunu görürüz. Oysa mutsuzluk, imani açıdan zayıflığın bir sonucudur. İnsan Allah’ın kendisi için belirlediği kaderinden hoşnut olursa her şey güzel gelir; ancak imani yönden zayıf insan kaderine razı olmaz, yaşadığı her şey ona eziyet gelir, zul gelir. Kişi, alemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran Allah’ı tanımaz, O’na yönelmez, O’nun bildirdiği güzel ahlakın dışında bir yolda yürürse mutsuz olması kaçınılmazdır. Yüce Allah, Taha Suresi’nin 124. ayetinde “Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır…” buyurarak bu gerçeği haber verir.
Etrafındaki sayısız nimete rağmen dünya hayatında mutsuz olduğunu, sıkıntı ve zorluk içinde bir yaşamı olduğunu düşünen insanın, bunun nedenlerini düşünmesi ve yaşamını bir gözden geçirmesi gerekir. Bu kişinin, “neden varım?”, “yaşamımın amacı nedir?”, “ben ne yapıyorum, amaçlarım ne?” sorularını kendine sorması gerekir. Ayrıca böylesine güzelliklerle ve sayılamayacak kadar çok nimetle dolu olan dünyada, neden mutsuzluk ve sıkıntı içinde zor bir yaşam sürmektedir? Yaşamındaki amaçsızlığın kaynağını araştırmalı, bu konuda ciddi bir arayış içinde olmalıdır. Dünyadan en fazla yararlanmak amacı üzerine kurduğu yaşamında, gerçek mutluluğu tadamamasının nedenini düşünmelidir.
Kullarına şah damarlarından daha yakın olan, nefislerindekini daha iyi bilen, herşeyin gizli taraflarından haberdar olan Rabbimiz, bu kimsenin kalbindeki isteği ve arayışı bilir, ona kurtuluş yollarını gösterir. Eğer insanın yaşamında huzur, ruhunda güzel bir gelişme olmuyorsa, bu, kişilerin kendisinden kaynaklanır. Allah bu gerçeği Kuran’da “Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir…” (Nisa Suresi, 79) ayetiyle insanlara bildirir.
İçinde bulunduğu bu durumdan kurtulmak için, insan ruhunda samimi bir değişiklik yapmalıdır. Kişi samimi olarak kendisini sorguladığı ve kendinde olanı düzeltmeye niyet ettiğinde Allah kulunun dileğini gerçekleştirecekir. Bu sır Kuran’da, “Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.” (Enfal Suresi, 53) ayetiyle haber verilir.
Rızıkları, nimetleri adalet, hikmet ve rahmet içinde taksim edip herkese nasibini veren Allah, iman edenlere olan sevgisinin bir göstergesi olarak onları dünya hayatında çeşitli nimetlerle yararlandırır. Bu, iman eden bir insanın tüm yaşamı için geçerlidir. Mümin aldığı nefesin dahi nimet olduğunun bilincinde olarak, yalnızca bütün varlığın diliyle yegane övülen Rabb’ine şükreder.
Yüce Allah merhamet edenlerin en merhametlisidir, rahmeti çok geniştir. O’nun istediği ahlakı ve sınırlarını koruyan kulunu geçmişte ne kadar büyük hata ve günah işlemiş olursa olsun bağışlayacağını; kötülüklerini örtüp iyiliklere çevireceğini, onun için hem dünya hem de ahiret yaşamında iyilik ve güzellik yaratacağını bildirir. Allah bu gerçeği Kuran’da “Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi, 112) ayetiyle müjdeler.
Sahip olduğu nimetlerin Allah Katından bir lütuf olduğunu bilen bir insan için, sabah uyanabilmek dahi çok büyük bir nimettir. Adım atabilmek, yürüyebilmek, konuşup düşünebilmek bu kişi için büyük bir mutluluktur. İnsan nimetlerin değerini genellikle kaybettiğinde takdir eder. Ancak samimi inanan insan bu nimetleri verenin Allah olduğunun ve dilerse geri alabileceğinin şuurunda olduğundan, elindekilere şükreder. Kalbi mutmain olan müminin mutlu olmak için dünyevi nimetlere ihtiyacı yoktur.
Dünya hayatında ardına düşülen her şey kaybolacaktır. Kaybolacak şeylerden vazgeçmek gerekir. Kişi bundan vazgeçmediği için hepsi sıkıntı ve eziyet olur. Allah kaybolup gideceklerin bırakılmasını, ardına düşülmemesini ister; insan ise bunu yapmayıp kendine zulmeder. Oysa insan nefsine zulmeden pisliklerden kurtulduğunda, pırıl pırıl bir imana kavuşacaktır.
İnanan insanlar ‘göz açıp kapama süresi kadar kısa’ olan dünya hayatının imtihan amacıyla yaratılmış olduğunu bilir, Allah’ın sınamak için yarattığı görüntüler karşısında sabır ve tevekkül gösterirler. Yaşamlarındaki her zorluğun, gösterdikleri güzel davranışlar nedeniyle ecir vesilesi olacağının bilincindedirler. Samimi müminlerin dünya hayatındaki neşeli, huzurlu, güvenli, rahat tavırlarının ve mutluluklarının nedenlerinden biri budur.