* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Cuma namazı ve Hutbesi  (Okunma sayısı 1750 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Cuma namazı ve Hutbesi
« : Kasım 15, 2014, 09:45:58 ÖÖ »
Cuma  namazı  ve  Hutbesi


«Ey îmân edenler! Cum'a günü namaza çağrıldığınız za­man hemen Allah'ı zikretmeye gidin; ahm-satımı bırakın. Bil­seniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz bitince yeryüzüne yayılın, Allah'ın fazl-u kereminden (rızkınızı) isteyip arayın. Allah'ı çok zikredin ki, korktuğunuzdan kurtulup umduğunu­za kavuşasmız.» [1]

Âyet-i kerîme ile mühim bir ibâdete temas ediliyor; İslâmm içtimaî hayata verdiği canlılığın maddî ve manevî ölçüleri­ni meydana koyuyor. Şöyle ki: Hayat mücâdelesinde madde ile haşır-neşir olan insan, maddenin ruh ve vicdan üzerinde bı­raktığı hırs teressübâtını ibâdet cilâsiyle gidermek zorunda­dır. Bunun için günde beş vakit namaz bu teressübâtı temizler, haftada bir kılınan cuma namazı temizlenen yeri cilalar.. Ak­si halde insan madde esaretinde silinmeye mahkûm olur ve artık hayatın mâna ve hedefi kalmaz..

İşle cem' kökünden alman cuma, hayatın mâna \ e hedefini ve hayat ötesi uhrevî mefhumu gönüllere en müessir şekilde işler; mabede gelenlerin ruhen ve vicdanen gelişmesi­ni sağlar..

Eskiden Araplar bu güne, «yevmü'l-Arûbe» derlerdi.. Hazret-i Peygamber (S.A.V.)in atalarından K'âb bin Luay bu ismi değiştirerek ona «cuma» demiştir. Çünkü Kâ'b kabile reisi ola­rak bulunuyor ve her hafta kabile ileri gelenleriyle toplanıp çeşitli mes'eleleri görüşüyordu. Yapılan bu toplantılar bir mâ­na ve gaaye taşıdığı için, o güne en münâsib isim olarak cuma kelimesini koydular.

İbni Sirîn'e göre HazreM Peygamber (S.A.V.) henüz hic­ret etmeden önce Medine'deki Ensar her Arûbe günü toplantı yaptıkları için artık o güne cuma ismini verdiler. Çünkü Ensar belli bir gaaye için toplanıyor, ruhları kaplayan zulmeti, vic­danları kirleten zulmü gidermeye çalışıyorlardı. Bir defa yine Es'ad bin Zürare (R.A.) ile toplanıp iki rek'at namaz kıldıktan sonra aralarında şöyle bir konuşma cereyan etti: «Cumartesi günü Yahudilerin, pazar günü Hıristiyanların bayramıdır. Biz de Arûbe (cuma) gününü seçelim, haftalık ibâdetimizi bu gün­de yapalım.» dediler.

Beyhakî'nin Mûsâ bin Akabe tankıyla yaptığı rivayete gö­re, Medine'de cuma günleri halkı bir araya getirip toplantı ya­pan Mus'ab bin Umeyr (R.A.) olmuştur.

Siyercilerle tarihçilerin tesbit ettiklerine göre, Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Mekke'den Medine'ye hicret ederken, 12 Rebiülevvel pazartesi günü Medine'ye bir saat mesafede bulu­nan Küba'ya Benî Amr bin Avf kabilesine indi. Perşembe günü­ne kadar burada kaldıktan sonra cuma günü Medine'ye doğru hareket etti; Medine yakınlarında Benî Salim bin Avf kabilesi­ne gelince cuma vakti girmiş bulunuyordu. Hemen oracıkta mescid yeri ayırıp sınırladılar; halk toplanıp namaza hazırlan­dı. Hazret-i Peygamber (S.A.V.) hutbe okuduktan sonra na­maz kıldırdı. Resûlüllah Efendimizin ilk okuduğu bu hutbeyi teberrüken hem metnen, hem de meâlen konumuzun sonuna koyuyoruz.

İkinci cuma namazı ise, İmâm Kurtubî'nin tesbîtine göre, Bahreyn köylerinden Cüvâsâ adlı bir köyde kılınmıştır.

Resûlüllah (S.A.V.) devrinde ve ilk iki halîle zamanında cuma günleri yalnız iç ezan okunurdu. Yâni imâm minbere çı­kınca müezzin kalkar camiin içinde ezan okurdu. Bundan baş­ka ikinci bir ezan okunmazdı. Hazret-i Osman devrinde cema­at çoğaldı, ikinci bir ezan okutmaya ihtiyaç hissedildi. Böylece öğle vakti girince, cuma vaktinin başladığını halka duyurmak için bir ezan daha ihdas edilmiş oldu. [2] Bu ezan Hazret-i Osman'ın Zevrâ adlı hanesinin damında okunurdu.

İşte bu bir bid'a-i hasene olarak günümüze kadar devam edip gelmiştir.

«Hemen Allah'ı zikretmeye gidin!» mealin­deki bu emrin delâlet ettiği mâna ve hüküm üzerinde görüş far­kı vardır:

a) el-Hasen'e göre, «fes'av» emri burada «kasdet!» mana­sınadır. Ayak ile acele yürüyüp gitmek mânasına değildir. Kal­ben azmedip sağlam bir niyetle cuma namazına gitmeye sa'y-u gayret etmektir.

b) Cumhur-i ulemâya göre amel manasınadır. Nitekim [3]  [4]  [5]  âyetlerinde geçen «sa'y» kelimesi bu mânaya gelir.

Bu takdirde âyetin mânası: «Allah'ın zikrine gitmek üze­re amel edin, yâni namaza yol açan abdesti alın, gusül edin, temizlenin ve buna benzer şeyleri yerine getirin!.»

c) Yürümek de sa'y-u gayret mânasına gelir. Yâni adım­larınızı biraz çabuklaştınn, demektir. Böyle gitmek ise şart de­ğil, fazilettir.

Çünkü «fes'av» emri, «femdû» şeklinde de okuyanlar ol­muştur. İbni Mes'ud ile İbni Şihab bunlardandır. Hattâ İbni Mes'ud diyor ki: «Eğer ben bunu (fes'av) okuyacak olursam, o zaman cuma namazına giderken, sırtımdaki üstlüğü düşürecek kadar hızlı gitmem icâbederdi.» [6]

Hazret-i Ömer (R.A.)in de «femdû» şeklinde okuduğu ri­vayet edilirse de pek îtimade şayan değildir.

Netice olarak «fes'av» emri, «femdû» mânasına da gelir; şu farkla ki, «fes'av» da fazla olarak cidd ve inkimaş (ciddiyet ve tez tez gitme) mânası vardır.

«Fes'av»e kalben niyet ve azim veya amel mânalarının ve­rilmesinin sebebine gelince: Sa'y'e, acele gitmek mânasını vere­cek olursak, âyetle alâkalı hadîs arasında tenakuz  (birbirini tutmazlık) meydana gelir. Fakal niyet, azim ve amel mânaları­nı verecek olursak bu tenakuz giderilmiş olur. Nitekim sened-i sahihle bize kadar gelen rivâvette buvuruluvor ki:

«Namaza geldiğiniz zaman, sekînet ile (rahat rahat, acele etmeden vekar ile) gelin. Ulaştığınız kadarını (imamla birlik­te) kılarsınız, kaçırdığınız kısmı tamamlarsınız.» [7]

Ayrıca Ahmed bin Hanbel'in tesbît ettiği rivayette buna yakın bir ibareyle buyuruluyor ki:

«Namaz kılınmaya başlanırken tez tez yürüyerek gelme­yin, normal yürüyerek gelin; rahat rahat vekar içinde hareket edin; ulaştığınız kısmı (imamla) kılın; kaçırdığınız kısmı (ken­di başınıza) tamamlayın!» [8] nidâsiyle hitab edilen mü'minlerden maksad kimdir? Âlimler bunun mükelleflere has olduğu üzerinde durmuş ve bu mânayla hastalar, yürüyemiyecek kadar yaşla­nanlar (pîr-i fâniler), yolcular, köleler, kadınlar, çocuklar ve iki gözden mahrum bulunanlar bu hitabın dışında kaldığını söy­lemişlerdir. [9]

Nitekim buna işaretle Hazret-i Peygamber (S.A.V.) bu­yurdular ki:

«Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseye, cuma gününde cuma namazı gereklidir. Ancak hastaya, yolcuya, kadına, çocu­ğa ve köleye değil... Kim cuma namazı vaktinde (namaza git­meyip) oyun, eğlence ve ticaretle yetinip oyalanırsa, Allah da o kimseden istiğna eder, (ibâdetine muhtaç olmadığı gibi, onu ibâdet etmeye de zorlamaz). Şüphesiz ki Allah her şeyden müs­tağnidir (hiç bir şey'e muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır) ve övülmeye lâyıktır.» [10]

Bu rivayetleri de dikkate alarak fukahâ, cami ve cemaate çıkmaya engel olan hastalık veya çıkıldığı takdirde hastalığın artma endişesi, hükümdarın zulmetme korkusu, şiddetli yağ­mur ve aşırı çamur gibi özürler müstesna normal hallerde hür baliğ erkeklerin cuma namazına çıkması farzdır, hükmüne var­mışlardır.

«Namaza çağırıldığında» mealindeki şartlı cümlede geçen çağrı, cumanın vücubuna hastır. O halde müez­zinin sesini duyabilme mevki ve mesafesinde olanlara cuma faıv olmuş oluyor. Bu mesafeden daha uzakta olup duyma im­kânı olmıyanlara ise farz değildir.

Ancak yakınlık ve uzaklık hususunda görüş farkları var­dır:

a) İbni Ömer, Ebû Hüreyre ve Enes bin Mâlik'e göre, şe­hir veya kasabada altı mil mesafede bulunanlarafarzdır.[11]

b) Rabia'ya göre, dört mil mesafede olanlara vâcibdir.

c) İmâm Mâlik ve Leys'e göre, üç mil mesafede olanlara vâcibdir.

d) İmâm-ı Şafiî'ye göre, ezanın işitilme imkânı itibar edi­lir, şu şartla ki, müezzinin sesi yüksek olacak, onun sesini bas­tıracak başka bir ses olmıyacak, aynı zamanda hava sakin ola­cak, müezzinin ezan okuyacağı yer şehrin hisarı bulunacak..

e) İmâm Ahmed bin Hanbel ve İshak bin Rahaveyh'e gö­re, müezzinin sesini duyanlara vâcib olur (özür sahipleri müs­tesna).

Nitekim Hazret-i Peygamber (S.A.V.):

«Cuma ancak çağrıyı işitenlere farz­dır» buyurmuşlardır.[12]

f) İmâm Ebû Hanîfe ve arkadaşlarına göre, şehir ve kasa­bada bulunan herkese (özür sahipleri müstesna) cuma farzdır; ezan sesini işitsin, işitmesin fark etmez. Şehir dışında da ezan sesini işitenlere farzdır.

Yine bu şartlı cümleden cumanın ancak ezan ile farz ola­cağı, ezanın da ancak vakit girince okunacağı ve böylece cuma­nın ancak vakit içinde kılınabileceği istidlal edilmiştir.. Nite­kim Buhârî'nin kaydettiğine göre, Hazret-i Enes bin Mâlik di­yor ki: «Hazret-i Peygamber (S.A.V.) güneş batıya meyledince cuma namazını kıldırdı..»

İmâm Ahmed bin Hanbel ise, «Cuma namazı zevalden ön­ce kılınır» diyor ve bu hususta Seleme bin Ekvâ'ın, şu hadîsi­ni delil olarak alıyor:

«Biz Hazret-i Peygamber ile birlikte cuma namazını kıldık­tan sonra mescidden ayrıldığımızda henüz duvarların gölgesi yoktu.,»

Diğerlerinin delili ise, Vekî'nin rivayet ettiği şu hadîstir: İyâş'ın kendi babasından naklettiği hadîste demliyor ki: «Biz, Resûlüllah (S.A.V.) ile toplanıp güneş batıya meyledince cu­ma namazını kılar, sonra evimize döndüğümüzde duvarların gölgesini takip ederdik..»

Cumhurun da mezhebi budur. Yâni öğle namazının vakti, cumanın da vaktidir..

Cuma  özür sahipleri, kadın ve köle müstesna  mükel­lef olan her müslümana farzdır.. Yâni her mükellefin bizzat cu­ma namazı kılması gerekir. Bunun farz-i kifâye olduğunu iddia edenlerin mâkul ve sahih hiç bir delilleri yoktur, diyebiliriz. Onların iddiasının hilâfına Hazret-i Feygamber'den şu sahih ha­dîs rivayet edilmiştir:

«Kim hafifsiyerek, önemsiz görerek, üç defa cumayı terkederse, Allah onun kalbi­ni mühürler.» [13]

Hazret-i Câbir'in rivayet ettiği hadîste ise: [14]

«Kim üç defa hiç bir özür yokken cumayı terkederse, Allah onun kalbini mühür­ler..» buyuruluyor.

Yine sahîh  bir  rivayette: «Cumaya gitmek her müslümana vâcibdir.» buyurulmuştur.

kaydına gelince, burada geçen    «zikir»den maksad:

a) Cuma namazıdır..

b) Hutbedir..

c) Vaaz ve nasihattir..

Bu, Saîd bin Cübeyr'e göredir.   İbnü'l-Arabî'ye   göre, bu üçüne de şâmildir ve hepsi de vâcibdir.

«Ahm-satımı bırakın!» emrinin burada cuma namazı vak­tinde alış-verişin haram olduğuna delâlet ettiği anlaşılıyor.. An­cak tahrîm vaktinde iki ayrı görüş vardır:

1. Zeval vaktinden namaz kılınıp bitinceye kadar olan za­mandır. Bu, Dahak, Hasan ve Atâ'a göredir.

2. Hutbe ezanından namaz kılınmcaya kadar geçen zaman­dır. Bu, îmâm-ı Şafiî'ye göredir.

Tahrîm vaktinde yapılan alım-satım haram olmakla bera­ber, hükümsüz de bırakılabilir mi? Bu hususta da görüş farkı vardır:

a) İmâm Mâlik'e göre, namaz için ezan okununca alım-sa­tım terkedilir, namaz kılınırken bu esnada yapılan alım-satım hükümsüz sayılır. Fakat yapılan âzâd etme, nikâh ve talâk gibi akitler hükümsüz bırakılmaz.

b) Mehdeviyy'e göre,    insanı cuma namazından alıkoyan her türlü akit şer'an haram, yasak cihetiyle de hükümsüzdür.

c)  îmâm-ı Şafiî'ye göre, bu esnada yahut ezan okunup na­maz kılınıncaya kadar geçen zaman içinde alım-satım haram-sa da hükümsüz değildir.

d)  İmâm Kurtubî'ye göre, sahih olan, bu esnada alım-sa-tımm haramolduğu ve hükümsüz sayıldığı, görüşüdür. Çünkü HazreM Peygamber (S.A.V.): «Bizim emir ve görüşümüz üze­rine olmayan her iş ve amel merduttur.» buyurmuştur. [15]

 

Çıkarılan Hükümler :
 

1. Cuma namazı hür baliğ olan her mükellef erkeğe farzdır.

2. Cuma namazı farz-ı ayndır..

3. Öğle namazının vakti cuma namazının da vaktidir..

4. Ezan sesinin işitildiği yerde eyleşen erkeklere cuma farz­dır. Ebû Hanîfe'ye göre şehir veya kasaba içinde yaşıyanlara, ezan sesini işitsin işitmesin, cuma farzdır.

5  Namaza, bilhassa cuma namazına azim ve vekarla git­mek fazilettir..

6  A'mâ, hasta, kötrüm, pîr-i fânî, köle, kadın, çocuk, esir ve mahbus'a cuma farz değildir.

7  Cuma ezanından namaz kılınıp bitinceye kadar alım -satım haramdır. [16]

 

HAZRET-İ PEYGAMBER (S.A.V.) İN İFÂDE BUYURDUĞU İLK HUTBELERİ
 

Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım diler, bağışlanmamı O'ndan ister ve O'ndan hidâyet taleb ede­rim.. Ben O'na îmân ederim, küfretmem.. Ona küfredene düş­man olurum..

Allah'dân başka tanrı olmadığına, O'nun Bir olduğuna, eşi ortağı bulunmadığına şehâdet ederim. Mulıammed'in de Allah'­ın Kulu ve Resulü olduğuna sehâdet ederim..

Allah, Muhammedi hidâyet, hak din, nûr, öğüd ve hikmet olarak, resullerin ardı kesilip peygambersiz geçen bir devirde, ilmin azaldığı, insanların çoğunun sapıttığı, (ahlâk ve fazilet bağlarının) koptuğu, kıyametin yaklaştığı, varlık âleminin ece­linin yaklaşmakta olduğu bir zamanda gönderdi..

Artık kim Allah'a ve Resulüne ilâat ederse, doğruya ve ha­kikate erişir; kim de Allah'a ve Resulüne isyan ederse, azıp sa­pıtır, tefrite (ortalamanın çok altına) düşüp uzak ve derin bir dalâlet içinde kalır..

Size Allah'tan takva üzere bulunmanızı tavsiye ederim. Çünkü müslümanm müslümana tavsiye edeceği en hayırlı şey, onu âhirete tahrik ve teşvik etmesi ve ona Allah'tan takva üze­re bulunmayı emretmesidir..

Allah, sizi kendisinden ne ile korkutuyorsa, ben de sizi (ancak) onunla korkutuyorum. Çünkü ilâhî takva   ki kim onunla endişe hassasiyeti içinde Rabbinden korku şuuru için­de amel ederse   âhiret umurundan arzu ettiğimiz şey'e (ulaş­mamızda) doğru bir yardımcıdır.

Kim de kendisiyle Rabbi arasındaki durumu gizli ve aşi­kâr hallerde düzeltmeğe niyetlenirse, bu ona dünyasında bir şe­ref ve iyi düşünme kaynağı; ölümünden sonrası için de kişi önünden gönderdiği şey'e muhtaç olduğu zaman bir azık olur. Bundan başka olan şeyler ise, kişi onunla kendi arasında uzun bir mesafenin bulunmasını ister..

Allah size asıl kendinden korkmanızı emreder. Allah kul­larını pek çok esirgeyendir.. Allah sözünü doğruladı, va'dini ye­rine getirdi; O'nun için sözünde durmama diye bir şey yoktur ve olamaz.. Çünkü Allah buyuruyor; «Benim yanımda söz de­ğiştirilmez. Ben kullara zulümkâr da değilim..»

Artık siz şimdiki ve sonraki işlerinizde gizli ve aşikâr hal­lerinizde Allah'tan korkun!. Çünkü kim Allah'tan korkarsa, Allah onun kusurlarını örter, onun mükâfatını büyütür. Ve kim de Allah'tan takva üzere bulunursa, büyük bir kurtuluşa nail olur. Zira ilâhî takva, seni O'nun gazabından korur; O'nun ve­receği cezaî akıbetten muhafaza eder.. Hem ilâhî takva, yüzleri aklaştınr, Rabbi de razı eder, dereceyi yükseltir. O halde siz (bundan) nasibinizi alın; O'nun huzurunda tefrite (ortalama yolun çok altına) düşmeyin. Şüphesiz ki O size Kitabını Öğret­ti, sizi kendi yoluna şevketti; tâki doğru olanlarla yalancı olan­ları (kendi kanunu îcabj) bir daha tesbit edip bile...

Allah'ın size iyilikte bulunduğu gibi siz de iyilikte bulu­nun; O'nun düşmanına düşman olun; O'nun yolunda cihâdın hakkını vererek mücâhede edin; sizi beğenip seçen ve size Müs­lüman adım veren O'dur. Tâki helak olan apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalan da apaçık bir delilden sonra ha­yatta kalsın!. Günahlardan kaçınmaya hiç bir gücümüz, ibâdet etmeye de hiç bir kuvvetimiz yoktur, ancak Allah ile vardır gü­cümüz ve kuvvetimiz..

Allahı çokça anın, ölümden sonraki hayat için amel edin.. Çünkü kim kendisiyle Allah arasındaki durumu düzeltirse, Al­lah ona, onunla insanlar arasındaki hal ve durumu (düzeltme­de) kâfidir.

Evet bu böyledir; Allah insanlar üzerinde (dilediği gibi) hükmeder; fakat insanlar Allah üzerinde hükmedemez. O, in­sanların her şey'ine sahiptir, fakat insanlar O'ndan hiç bir şey'e sahip değildir (mülkün sahibi O'dur, insanlar eyreti olarak mülkün üzerinde bulunuyor).

Allahü Ekber.. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'1-Aliyyi'I-Azîm. [17]


 
--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Cum'a sûresi, âyet: 10.

[2] İlmi Mâce: Muhammedi hin İshâk hadîsinden naklen almıştır.

[3] İsrâ sûresi, âyet:  19.

[4] İnsan  sûresi,  âyet:   22

[5] Necm sûresi, âyet: 39.

[6] «Femdû»   şekli,   kırâet-i  Kur'an'dan   değildir.   Sadece   tefsir   ve   te'vîl mahiyetindedir.

[7] Buhârî  - Müslim..

[8] Müsned-i Ahmed bin Hanbel:   Ebıî Htireyre  (R.A.)den.

[9] Ebû Hanîfe'ye  güre  a'nıâ ile yanlının  elinden  tutup  cumaya götüren bulunursa, cuma onlara da farz olur

[10] Dâre Kutnî:  Ebû Zubeyr'den..

[11] Bir mil, yaklaşık olarak iki kilometredir.

[12] Dâre Kutnî: Amr bin Şuayb'den..

[13] Hadîsin isnadı sahihtir. Müsnedlerin coğ-u bunu  almıştır

[14] İbnü'l-Arabî Ebûbekir

[15] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/376-384.

[16] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/384-385.

[17] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları:

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]