* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Namaz İbadeti  (Okunma sayısı 291 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Namaz İbadeti
« : Şubat 07, 2020, 07:07:13 ÖÖ »
Namaz İbadeti

Amellerin en faziletlisi

İbn-i Mes’ud -radıyallâḥu anh-’tan rivayet edildiğine göre, bir adam Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“-Amellerin/ibadetlerin en faziletlisi hangisidir?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz:

“Vaktinde kılınan namazdır.” buyurdu. (Buhârî, Tevhid, 48)

Muaz bin Cebel anlatıyor:

Rasûlullah ile birlikte bir yolculukta idim… O şöyle buyurdu:

“Dinin başı İslâm (kelime-i şehadet getirerek Allâh’a teslim olmak), direği ise namazdır.” (Tirmizî, Îmân, 1; Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 231)

Kulun İlk Hesabı Namazdan

Abdullah bin Mes’ud -radıyallâḥu anh- tarafından nakledildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“(Kıyamet gününde) kulun ilk önce hesaba çekileceği şey, namazdır…” (Nesâî, Muhârebe, 2)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh’tan rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“(Kıyamet günü) kulun ilk hesaba çekileceği şey, namazıdır. Eğer bunu tam olarak yapmışsa (ne âlâ!) Ama (farz namazları tamam) değilse, Allah Teâlâ: «Kulumun nâfilelerine bakın!» buyurur. Eğer nâfile namazı bulunursa, «Onunla farz namazları tamamlayın.» buyurur.” (Nesâî, Salât, 9)

Namaz Kefarettir

Ebû Hüreyre-radıyallâhu anh-, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Büyük günah işlemedikçe, beş vakit namaz ve iki Cuma, aralarındaki günahlara kefarettir.” (Müslim, Tahâret, 14)

Bir gün Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Birinizin kapısı önünde günde beş defa yıkandığı bir nehir olsa, o kimsede kir nâmına bir şeyin kalabileceğini düşünür müsünüz?” diye sorar. Ashâb-ı kirâm:

“-Hiçbir kir kalmaz!” şeklinde cevap verir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

“-İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah bu namazlarla günahları yok eder.” buyurur. (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 6; Müslim, Mesâcid, 283)

Cennetin Anahtarı

Câbir bin Abdullah -radıyallâhu anh-’ın naklettiğine göre, Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Cennetin anahtarı, namazdır…” (Tirmizî, Taharet, 1)

(Peygamber Efendimize vahiy kâtipliği yapan) Hanzala bin Rebî -radıyallâhu anh-anlatıyor:

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i şöyle buyururken işittim:

“Rükûları, secdeleri, abdestleri ve vakitlerine riâyet ederek beş vakit namaz(ı kılmay)a devam eden ve bu beş vakit namazın Allah katından gelen bir emr-i hak olduğunu kabul eden kimse cennete girer.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 266)

Namaz, Allah ile konuşmaktır

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ten naklettiğine göre, Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki, sizden biri namaz kılarken (aslında) Rabbiyle özel olarak konuşmaktadır…” (Buhârî, Salât, 36)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ten Peygamber Efendimiz’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Kulun Rabbine en yakın olduğu (an), secde hâlidir. Öyleyse (secdede iken) çokça duâ ediniz.” (Müslim, Salât, 215)

Senin namazın olmadı!

Rasûl-i Ekrem Efendimiz ashabıyla mescidde otururken Ensar’dan Hallâd bin Râfî’ adındaki bir sahabînin alelacele namaz kıldıktan sonra yanına geldiğini gördü. Onun selâmını aldıktan sonra:

“-Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın!” buyurdu.

Hallâd, bir kere daha namaz kıldı ve Peygamber Efendimizin yanına geldi. Peygamberimiz, aynı cümleleri kullanarak tekrar namaz kılmasını istedi ve bu durum üç defa tekrarlandı. Nihayet Hallâd:

“-Seni hak ile gönderen Allâh’a yemin olsun ki, bundan daha güzelini yapamıyorum. Bana (doğrusunu) öğretmek ister misin?” dedi.

Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- usûlüne uygun namazın nasıl kılınacağını şöyle tarif etti:

“Namaz kılacağın zaman (önce) tekbir getir. Sonra Kur’ân’dan kolayına gelen yerlerden oku. Ardından rükûa git ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar (organların sâkinleşinceye kadar) bekle. Sonra tam olarak doğrul. Peşinden secdeye git ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. (Secdeden) kalktığında (belini) iyice doğrult ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra (tekrar) secdeye var ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra namazın tamamını bu şekilde kıl.” (Buhârî, Ezan, 122; Nesâî, Sehv, 67; Tirmizî, Salât, 110)

Rükû ve secdelerin hakkını vermeden acele şekilde namaz kılmayı, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hırsızlığa benzetmiş ve şöyle buyurmuştur:

“En kötü hırsızlık, namazdan çalmadır.” (Muvattâ, Kasru’s-Salât, 23)

Abdestsiz namaz olmaz!

Hazret-i Ali -kerremallâḥu vecheh-’in rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Namazın anahtarı temizliktir. Başlangıcı tekbir, bitimi ise selâmdır.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 31)

Başka bir hadîs-i şerifte de şöyle buyrulmuştur:

“Allah, abdestsiz namazı kabul etmez.” (Nesâî, Zekât, 48)

Namaz esnasında dünyadan uzaklaşmak

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Kul, namazında etrafıyla ilgilenmediği sürece, Allah kuluna yönelir. Kul, namazında etrafıyla ilgilenmeye başladığında, Allah da ondan yüz çevirir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 160, 161)

Namaz vakitleri hakkında

Cündeb el-Kasrî, Peygamber Efendimiz’den şu hadîs-i şerifi nakletmiştir:

“Her kim sabah namazını kılarsa, o kimse Allâh’ın koruması altındadır.” (Müslim, Mesâcid, 262)

Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhümâ-’dan Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“İkindi namazını kaçıran kimse, sanki âilesini ve malını yitirmiş gibidir.” (Buhârî, Mevâkîtü’s-Salât, 14; Müslim, Mesâcid, 200)

Saîd bin Müseyyeb’in Ebû Katâde bin Rib’î’den naklettiğine göre, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: «Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve onları, vaktinde ve hakkını vererek kılanları cennete koyacağımı kendi katımda vaad ettim. Namazları düzenli kılmayanlar için ise, katımda böyle bir vaad yoktur.»” (Ebû Dâvud, Salât, 9; İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salât, 194)

Cemaatle namaz

Ebû Saîd (el-Hudrî) tarafından rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Bir kişinin devamlı mescide gittiğini görürseniz, onun îmanına şâhit olun! Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur: «Allâh’ın mescitlerini, ancak Allâh’a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler îmar eder…» (et-Tevbe, 18)” (Tirmizî, Îman, 8; İbn-i Mâce, Mesâcid, 19)

Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhümâ-’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha faziletlidir.” buyurmuştur. (Buhârî, Ezan, 30; Müslim, Mesâcid, 249)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın naklettiğine göre, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Bir kimse câmiye gitme niyetiyle evinden çıktığında, attığı (her) bir adımla kendisine bir sevap yazılır, diğer adımıyla bir günahı silinir.” (Nesâî, Mesâcid, 14; Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 320)

Enes bin Mâlik de şöyle demiştir:

“Kim Allah için kırk gün boyunca cemaatle namaz kılar, ilk tekbire yetişirse, o kimseye (Allah tarafından) iki kurtuluş yazılır: Birisi ateşten, diğeri münafıklıktan kurtuluş…” (Tirmizî, Salât, 64)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir gün Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh-’a; bir yerde üç kişi bulunduğu hâlde cemaatle namaz kılmazlarsa, şeytanın onları kuşatıp yeneceğini söylemiş, ardından da şöyle buyurmuştur:

“-Cemaate devam et. Çünkü kurt, sürüden ayrılanı yer!..” (Ebû Dâvud, Salât, 46; Nesâî, İmamet, 48)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Eğer (insanlar) yatsı ve sabah namazlarındaki fazileti bilselerdi, sürünerek de olsa o ikisini cemaatle kılmaya gelirlerdi.” (Buhârî, Ezan, 9; Müslim, Salât, 129)

Nafile namaz

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurmuştur ki:

“Ey insanlar! Aranızda selâmı yayın, yemek yedirin, herkes uyurken gece namazı kılın. Böylece selâmetle cennete girin!” (İbn-i Mâce, İkamet, 174)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- uyuyan kimse ile şeytanın mücadelesini şöyle anlatır:

“Sizden biriniz (gece) uyuyunca şeytan, onun ensesine üç düğüm atar ve her düğümde de:

«-Uzun bir gece var, dinlen!» der.

O kimse uyanıp da Allâh’ı zikrettiğinde bir düğüm, abdest aldığından bir düğüm, namaz kıldığında bir düğüm çözülür ve artık sevinçle ve gönlü hoş olarak sabaha çıkar. Aksi takdirde huzursuz ve uyuşuk olarak sabahlar.” (Buhârî, Teheccüd, 12; Müslim, Müsâfirîn, 207)

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Ynt: Namaz yoksa Her Şey Eksik
« Yanıtla #1 : Şubat 07, 2020, 07:13:09 ÖÖ »
Namaz yoksa Her Şey Eksik
 
“Namazı terk edenin, İslâm’dan nasîbi yoktur!”

(Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-)

İnsan, îmanı ile var bu âlemde… Îmanı ile yüce, îmanı ile şerefli… Îman yoksa, kişi, «eşref-i mahlûkât» sayılır mı? Aşağıların aşağısıdır yeri, aksine…

Kalp ile tasdik, dil ile ikrar ise îmanın olmazsa olmazı… Samimî bir kalp ile tasdik edilince Allâh’ın varlığı ve birliği, peşinden O’nun emir ve yasaklarına riâyet gelir, tabiî olarak…

 Ankebût Sûresi’nde buyurulduğu gibi: “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «Îman ettik!» demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki, Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (el-Ankebût, 2-3)

Cenâb-ı Hak, “yalancıların da mutlaka ortaya çıkarılacağını” haber veriyor. Bu duruma düşmekten Allâh’a sığınırız. Nitekim Rabbimizin, bezm-i elestteki “…Ben sizin Rabbiniz değil miyim?..” (el-A’râf, 172) sorusuna, “Evet, şâhitlik ederiz ki, Sen bizim Rabbimiz’sin!..” diye cevap vermesi, kişinin aynı zamanda, yerine getirilmesi istenen emir ve yasaklara uymayı da taahhüt etmesi mânâsına geliyor. Dünyaya geldikten sonra bu ahitleşmeye sâdık kalmamak, Cenâb-ı Hakk’a karşı kişiyi ister istemez büyük bir “yalancı” durumuna düşürüyor.

Îmandan sonraki en mühim meseledir, namaz…

Peki, namaz yoksa îman tam olur mu?

Namaz yoksa îman da eksiktir, ibadet de eksiktir, insan da eksiktir! Hâsılı, her şey eksiktir. Namazı eksik olan bir îman düşünülebilir mi? İbadetler eksiktir, namaz yoksa kişide… Sadaka verse, oruç tutsa, kurban kesse, fakat namaz kılmasa, eksik kalmaz mı bir şeyler?

Kişi, îmânının gereği olarak ibadet eder Rabbine… Fakat aynı îman, bize bilhassa farz kılınmış ibadetlerde tercih hakkı sunmaz… Seçim yapamayız, keyfî davranamayız. Terk etmek bir tarafa ağırdan alamayız, üşengeç bile davranamayız. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“…Münâfıklar namaza üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allâh’ı da çok az anarlar.” (en-Nisâ, 142)

Eksiktir insan, namaz yoksa eğer… Her bir hareketi hikmet deryası olan abdest ve akabinde “…Secde et ve yaklaş!” (el-Alak, 19) buyuran Hakk’a yakınlığın anahtarı olan namaz, bulunmaz bir nîmettir başlı başına… Şükrün ifadesi, kulluğun nişânesidir…

Allâh’a ve Rasûlü’ne yaklaşmanın yoludur, namaz…  Rasûlullâh’ın hizmetçisi ve Ehl-i suffe’den olan Ebû Firâs Rebîa bin Ka’b el-Eslemî -radıyallâhu anh- şöyle naklediyor:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yakınında geceler, abdest suyunu getirir ve diğer istediklerini yapardım. Buna karşılık bir keresinde bana:

“-Dile (benden ne dilersen)!..” buyurdu. Ben:

“-Cennet’te Seninle beraber olmayı isterim.” dedim. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Başka bir şey istemez misin?” buyurdu. Ben:

“-Benim dileğim budur!” dedim. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Öyleyse isteğinin gerçekleşmesi için çok namaz kılarak bana yardımcı ol!” buyurdu. (Müslim, Salât, 226. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 22; Nesâî, Tatbîk, 79)

Müddessir Sûresi’nin 42. âyetinde “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” diye sorulur ve devamındaki âyet-i kerîmede bu sorunun cevabı, mücrimler tarafından şöyle verilir:

“Biz namaz kılanlardan değildik.” (el-Müddessir, 43)

Ardından gelen âyetlerde de “Cezâ gününü de yalan sayıyorduk. Sonunda bize ölüm geldi çattı.” (el-Müddessir, 46-47) diyerek suçlarını itiraf ederler.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Her kim namazı kasten terk ederse, onun ismi Cehennemin kapısı üzerine, oraya girenlerden biri olarak yazılır.”[1]

İbni Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’nın gözü rahatsızlanınca, ona;

“-Birkaç gün namazı bıraksan (secde yapmasan) da seni tedavi etsek!” denilir. O:

“-Hayır, vallâhi bir rekâtı bile bırakmam! Çünkü Rasûlullah, «Namazı terk eden kimse Allâh’a vardığında, kendisine kızgın olduğu hâlde kavuşur.» buyurmuştu.” cevabını verir.[2]

Yine İbni Abbâs’tan rivâyetle:

“Allah Rasûlü, bana hitâben buyurdu ki:

“Ey Abbas’ın oğlu! Sabah namazını kılmayana melekler, «Ey zarardaki kişi!» diye seslenir. Öğle namazını kılmayana «Ey vefâsız adam!» diye nidâ ederler. İkindi namazını kılmayana, «Ey nankör!» diye ses verirler. Akşam namazını kılmayana «Ey (hakkı) örtbas edici şahıs!» diye seslenirler. Her kim yatsı namazını kılmazsa, ona da melekler, «Ey Allâh’ın rahmetinden ümit kesmiş kişi! Rasûlullah senden uzaktır!» derler.”[3]

“İnsan uykudadır, ölünce uyanır.” buyurulmuştur. Ölmeden uyananlardan olmak gerekir. Rahmetli Abdülmetin Balkanlıoğlu Hoca, bir sohbetinde şöyle demişti:

“…Eğer bir haramın üzerindeysen, bir günahın üzerindeysen, bir zulmün üzerindeysen, Allâh’ın farz kıldığı ibadeti ciddiyetsiz yerine getiriyorsan, sen Cehennemdesin! Sadece ölmediğin için girmedin. Tek engel ölüm… Kimileri de Cennette, ama ölmediği için girmedi. Nasıl ki Peygamber Efendimiz hayattayken Cennetle müjdelenen sahabîlere, «Yâ Ebûbekir, sen Cennettesin! Yâ Ömer, yâ Osman, yâ Ali, yâ Zübeyr Cennettesiniz!» demişti. Sahabe efendilerimizin «Ama biz şu an Medine’deyiz, yâ Rasûlallah!» demesi üzerine «Sabredin, ölmek lâzım!» buyurmuştu.”

Bu dünyada yaptıklarımızın mükâfat ve cezasının âhirete bırakılması, bizleri büyük bir gaflete sevk ediyor olabilir. Fakat uyanık olmak gerekir ki, son nefesin vakti meçhuldür. Biz bir sonraki cümleyi yazamayabilir, siz bir sonraki cümleyi okuyamıyor veya dinleyemiyor olabilirsiniz. Verdiğimiz nefesi geri almamız nasip olmadığında, dönülmez bir yola girmiş bulunacağız. Yazması ve okuması kolay, fakat yaşaması çok zordur. Bu sebeple “Şimdi erken, sonra yaparım! Şimdi erken, sonra kılarım!” deyip hayırlı işleri erteleyip duranlar hep helâk olmuşlardır. Dem bu demdir, vakit bu vakittir. Vaktin ve sayısız nimetlerin şükrüdür namaz, geciktirilmeye, terk edilmeye gelmez…

Rivâyete göre, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri şöyle anlatmıştır:

“Bir adam vefat etmişti. Ben onu elimle mezarına koydum ve yüzünü kıbleye çevirdim. Fakat o birden ters döndü. Bir daha çevirdim, ama yine arkası kıbleye geldi. Bunu bir daha yaptığımda bu hâl bir daha tekrarlandı. Dördüncü defa onu kıbleye çevirmek isteyince bana, «Onu o hâl üzere bırak, çünkü o, hayatında bizim kıblemizden yüz çevirmişti. Biz de ölümden sonra onun yüzünü kıbleden döndürdük!» diyen bir ses işittim.”

Rabbimiz bizlere Tâhâ Sûresi’nde namazı açıkça emretmekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Âilene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) seni Biz rızıklandırıyoruz. Güzel âkıbet, ancak takvâ iledir.” (Tâhâ, 132)

“Senden rızık istemiyoruz!” buyrulurken, “Biz seni, kendine ve âilene rızık temin etmekle mükellef kılmadık, sana ve onlara rızık veren Biz’iz!” denilmekte, kişinin dünya nimetleri ve rızık endişesi gibi bahanelerle namazı terk edemeyeceği bildirilmektedir.

Misallerini birçok kişiden duyarız, çalıştığı yer ile ilgili veya yeni bulduğu, fakat çalışmak için kararsız olduğu işyeri ile ilgili olarak:

“-Bütün şartları iyi, fakat namaz kılmama izin vermiyorlar!” sözünü...

Bilinmelidir ki, o iş yeri, kişinin dünya ve âhireti için hayırlı değildir. Bilhassa erkeklerin çalışmakla mükellef olduğunu göz önünde bulundurursak eğer, iş başvurularında ya da aranan işlerde, işyerinin sigorta, yemek, servis gibi imkânlarının öncesinde aranması gereken ilk şart, “namaz kılınmasına müsaade edilen bir yer olması”dır…

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Her kim namazı korursa, o, kendisi için kıyamet günü bir nur, bir rehber ve büyük bir kurtuluş vesîlesi olur. Ama kim ona devam etmezse, onun için ne bir nûr, ne bir rehber ne de bir kurtuluş olmaz. Kıyâmet gününde ise o kişi, Karun’la, Firavun’la, Hâman’la ve Übeyy İbni Halef ile beraber haşrolur.”[4]

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, onlar namazı zâyî ettiler, şehvetlerine uydular. Onlar kötülük bulacaklardır. Ancak tevbe eden, îman edip sâlih amel işleyenler müstesnâ... Onlar Cennete girecekler ve hiç haksızlığa uğratılmayacaklardır.” (Meryem, 59-60)

Rûhu’l-Beyân tefsirinin müellifi İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri, bu âyet-i kerîmenin tefsirini yaparken Cenâb-ı Hakk’ın, “Namazı zâyî ettiler!” beyânını, “Namazı terk ettiler ya da vaktini geciktirdiler veya kıldıktan sonra koğuculuk, gıybet, yalan gibi şeylerle namazın sevâbını zâyî ettiler yahut ona niyetsiz başlayıp huşûsuz bir şekilde kıldılar.” şeklinde açıklamıştır.

İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri, ayrıca “Namazı terk ettiler ya da vaktini geciktirdiler” diyerek vakti geciktirilmiş namazın, “namazı terk etmekle eş değer bir durum olduğunu” belirtmiştir. Peygamber Efendimiz de bu konuda, Cenâb-ı Hakk’ın en çok beğendiği amelin, “vaktinde kılınan namaz” olduğunu bildirmiştir.

Namaz kılmak, kişinin bazı şeyleri yapmasına engel olmalı ve kötü haslet sahibi biri olmaktan sakındırmalıdır. Kişi namaz kılıyorsa, aynı zamanda yalan söylememeli, gıybet etmemeli, kul hakkı yememeli, Allah Teâlâ’nın yasaklarına riâyet etmelidir ki, kılınan namaz zâyi olmasın.

Namazı, “gözünün nûru” olarak vasıflandıran Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “kişinin âhirette ilk hesaba çekileceği ibadetin namaz olduğunu” bizlere haber vermiştir. Yazımızın başında söylediğimiz gibi, namaz îmandan sonra gelen en mühim vazifedir.

Cenâb-ı Hak’tan niyâzımız odur ki, bizi, âyet-i kerîmelerde emredildiği üzere namazı dosdoğru kılan, namazında dâim olan kullarından eylesin.

Amin.

-------------------------------------------------------------------

[1] İbni Adiyy, el-Kâmil, 1/299; Abdülkâdir Geylânî, Gunye, 2/188; Ali el-Müttekî, Kenzü’l-Ummâl, no:19090, 7/325.

[2] Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 3/55, 56-57; Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, no:1/295; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 2/309.

[3] İbnü’l-Cevzî, Tezkiratü Üli’l-Besâir fî Ma’rifeti’l-Kebâir, sh: 37.

[4] Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, no:6587, 2/574; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, no:1788, 2/456.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]