* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: NAMAZ  (Okunma sayısı 395 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
NAMAZ
« : Haziran 06, 2018, 06:31:46 ÖÖ »
NAMAZ

Beş vakit namaz vardır ki Allah Teâlâ onları kullarına farz kılmıştır. Bu namazların hakkını hafife almayarak ve hiç birini zâyi etmeyerek edâ eden kimse için, cennete girmesi hususunda Allah'ın va'di vardır. Bu beş vakit namazı edâ etmeyen kimse içinse Allah nezdinde herhangi bir va'd yoktur. Allah onu dilerse azaba dûçâr eder; dilerse de cennete dâhil eyler.

Hz. Peygamber 'Beş vakit namaz tıpkı herhangi birinizin kapısının önünden akan gür ve tatlı bir nehir gibidir. Bu kişi günde beş vakit, kapısının önünden akan bu nehre dalarak yıkansa, acaba sizce bedeninde kirden iz kalır mı?' dedi. Ashab 'Hayır ey Allah'ın Râsûlü! Hiç bir şey kalmaz' deyince de şöyle buyurdu: İşte suyun kiri götürmesi gibi, beş vakit namaz da insanın bütün günahlarını siler süpürür'.

Kişi büyük günahlardan sakındığı takdirde, beş vakit namaz, aralarda vaki olan küçük günahların kefareti olur.

Biz Müslümanlarla münafıklar arasındaki fark, yatsı ve sabah namazlarına devam etmektedir; çünkü münafıklara bu iki namazı cemaatle kılmak) ağır gelmektedir.

Allah huzuruna, namazı zayi ettiği halde gelen bir kimsenin iyiliklerinin hiç birisine önem verilmez.

Namaz, dinin direğidir. Kim namazı terkederse dini yıkmış olur.

Hz. Peygamber 'Hayırlı amellerin hangisi daha üstündür?' sorusuna 'Vaktinde kılınan namazdır' diye cevap vermiştir.

Beş vakit namaz, abdestlerini ikmal ederek ve vakitlerini gözeterek edâ eden kimse için, kıyamet gününde delil ve nûr olur. Onları, zayi ederek terk edenler ise, Firavun ve Hâmân ile haşrolunur.

Cennetin anahtarı namazdır.

Allah Teâlâ, kullarına tevhid inancından sonra namazdan daha sevimli bir vazifeyi farz kılmış değildir. Eğer namazdan daha sevimli bir vazife olsaydı, Allah Teâlâ meleklerini o vazife ile görevlendirirdi. Hâlbuki meleklerin bir kısmı rükûda, bir kısmı secdede, bir kısmı kıyamda ve bir kısmı da ka'dededir.

Namazı kasten terk eden, nerede ise küfre girecektir.

İmanın ipini çözüp direğini yıktığından dolayı imandan çıkmaya ramak kalmıştır. Nasıl ki, şehre yaklaşan bir kimse için 'Şehre vardı ve girdi' deniliyorsa, namazı terk etmek suretiyle küfre yaklaşan kişi için de 'Kâfir oldu' mânâsına gelen fekad kefere tâbiri kullanılmıştır. Nitekim bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur:

Namazı kasten terk eden kimse, Muhammed'in zimmetinden çıkmış olur.

Ebu Hureyre (r.a) 'Güzel bir abdest alarak namaz kılmak gayesiyle evinden çıkan kişinin attığı her adım sanki namazdaymış gibi kendisine ibadet sayılır. Her adımıyla defterine bir sevap yazılır, diğer adımıyla da defterinden bir günah silinir. Müezzinin kametini işitip de icabet etmemek, uygun bir hareket olmaz.

Ecir bakımından en büyüğünüz, camiden en uzak yerde oturanınızdır' dedi. Bunun üzerine dinleyenler 'Neden camiden en uzakta oturanımız, ecir bakımından en hayırlımız olsun?' dediler. Bunun üzerine Ebu Hureyre de 'Çok adım attığından' diye cevap verdi.

Kıyamet gününde kulun bütün amellerinden evvel namazlarına bakılır. Eğer namazı tam görülürse hem namazı ve hem de (bu namazın yüzü suyu hürmetine) bütün amelleri kabul olunur. Eğer namazı eksik görülürse namazı reddolunduğu gibi diğer amelleri de reddolunur!

Hz. Peygamber, Ebu Hureyre'ye şöyle demiştir:

Ey Ebu Hureyre! Aile efradına namaz kılmayı emret. Çünkü bunu yaparsan, Allah Teâlâ sana ummadığın yerlerden rızık gönderir.

Âlimlerden biri 'Namaz kılan kişi, kâr etmesi ancak meşrû sermayesine bağlı olan tüccara benzer; farzları edâ etmedikçe, nafile namazları kabul olunmaz' demiştir.

Hz. Ebu Bekir (r.a) namaz vakti geldiğinde 'Kalkın! Yaktığınız ateşi söndürün! derdi.

Korkunun, imanın semeresi ve Allah'ın celâlinden hâsıl olan yakînin neticesi olduğunu bilmek gerekir.

Kime iman ile yakîn ihsân edilmişse, o gerek namazda, gerekse de namazın dışında daima; hatta tek başına hicran zâviyesinde ve def-i hacet için tuvalette iken dahi korkar.

Çünkü Allah'ın kuluna daima muttali olduğunu bilmek, O'nun celâlini anlamak ve kendi nefsinin kusurlarını idrâk etmek korkuyu gerektirmektedir. İşte bütün bu bilgilerden korku doğar. Bu bilgiler, sadece namaza mahsus değildir. Bu sırra binaen rivayet edildiğine göre selef-i sâlihînden bir zat Allah'tan utanıp korktuğu için kırk sene başını kaldırıp göklere bakmamıştır.

Rebî b. Hayseme başını ziyadesiyle önüne eğdiği ve gözlerini kapattığı için, bazı kimseler onun kör olduğunu zannederlerdi. Rebî yirmi yıl boyunca İbn Mes'ud'un evine gidip gelmiştir. İbn Mes'ud'un cariyesi, Rebî'yi gördüğü zaman efendisine koşar ve 'Kör dostun geldi' derdi. İbn Mes'ud da câriyesinin bu sözüne gülerdi. Cariye kapıyı çalan Rebî'yi daima başı eğik ve gözü kapalı olarak görürdü. İbn Mes'ud, Rebî'ye her baktığında 'Ey Rasûlüm! İtaatkâr ve mütevazı olanları cennetle müjdele!' (Hac/34) ayetini okuyarak 'Allah'a "yemin ederim ki eğer Allah Rasûlü seni görseydi, sevinirdi' derdi. Başka bir rivayette 'Seni severdi', diğer bir rivayette 'Gülerdi' şeklinde gelmiştir.

Rebî, bir gün İbn Mes'ud'la birlikte demirciler çarşısından geçiyordu, Demirci körüklerinin üfürdüğü, kıvılcımlar saçan ateşi görünce içten gelen bir nâra atarak düşüp bayıldı. İbn Mes'ud (r.a) namaz zamanına kadar onun başucunda oturdu. Fakat Rebî bir türlü ayılmadı. İbn Mes'ud daha sonra onu sırtlayarak evine götürdü, fakat o ertesi gün aynı saate kadar ayılmadı ve bu arada beş vakit namazı da kaçırdı. Onun başı ucunda oturan İbn Mes'ud (r.a) 'Allah'a yemin ederim ki işte korku diye buna denir' buyurmuştur.

Rebî şöyle demiştir: 'Hangi namaza durmuşsam, mutlaka kendi diyeceklerimi ve bana denilecek olanları düşünmüş ve bu sahada tefekküre dalmışımdır'.

Bu tür kimselerden biri de Amr b. Abdullah'tır.98 Bu zat namaza durduğu zaman, kızı arasıra def çalar; kadınlar da ev dâhilinde istedikleri gibi, yüksek sesle konuşurlardı. Fakat o bunları ne duyar ve ne de konuştuklarını anlardı. Günün birinde kendisine 'Namaz dâhilinde nefsin sana bir şey söylüyor mu?' diye soruldu. 'Evet; bana, Allah'ın huzurunda bulunduğumu ve yarın iki evden (cennet ve cehennemden) birine gideceğimi söylüyor' cevabını verdi.

Yine bir gün kendisine şöyle sorulmuştu: 'Bizim namaz içinde hissettiğimiz dünya hadiselerini duyuyor musunuz?' Buna şöyle cevap verdi:

'Bedenime mızrakların saplanması, bana sizin namaz içinde hissettiğiniz dünya hâdiselerini duymaktan daha sevimli gelir'.

Amr hazretleri şöyle der: 'Eğer Allah ile kul arasındaki perde gözlerimin önünden kalksaydı, yakînimden zerre kadar artma olmayacaktı'.

Müslim b. Yesar da bu kimselerdendi. Basra câmiînde namaz kılarken, câmi duvarının yıkılmasından haberi olmadığını daha önce söylemiştik.

Böyle kimselerden birinde, önlenmesi ancak hastalığa yakalanan parçanın kesilmesiyle mümkün olabilecek bir hastalık belirdi. Ancak o söz konusu parçanın kesilmesine razı olmadı. Kendisini tanıyanlardan biri tedbir olarak şöyle dedi: 'Namaza durduğu zaman başına gelenlerden haberi olmaz. Bu nedenle, onu namazda iken ameliyat edin'. Bunun üzerine, kesilmesi gereken beden parçası kendisi namazda iken yerinden alındı ve böylece tedavisi yapıldı.

Seleften biri şöyle demiştir: 'Namaz, ahiret hâdiselerindendir. Bu bakımdan namaza girdiğin zaman, dünyadan çıkmış olursun'.

Seleften birine 'Namazda iken, dünya hâdiselerinden bir şey düşünür müsün?' diye sorulduğunda şöyle cevap: vermiştir: 'Ne namazda, ne de dışında böyle bir şey düşünmem'.

Yine bir zâta 'Namazda bir şey hatırlar mısın?' diye sorulduğunda, 'Bence namazdan daha sevimli bir şey yoktur ki onu hatırlayayım' buyurmuştur.

Ebu Derdâ (r.a) şöyle buyurur: Kılmaya başlamadan önce her türlü ihtiyacını görüp, namaza sade bir kalple başlamayı başarmak, kişinin fakih olmasına delâlet eder'.

Seleften bazıları, vesvese korkusundan, namazlarını acele kılarlardı.

Rivayet ediliyor ki, Ammar b. Yâsir (r.a) bir keresinde namazını acele olarak kıldı. Orada bulunanlardan biri 'Ey Ebu Yekzan! Namazını çok acele kılmadın mı?' diye sordu. O da cevaben şöyle buyurdu: 'Namazın hudutlarından herhangi birine riayet etmediğimi ve herhangi bir unsurunu eksik yaptığımı gördün mü?'. Adam görmediğini söyleyince de şöyle dedi: 'Şeytanın unutkanlığını acele olarak geçeyim diye namazı bu şekilde kıldım'.

Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştu:

Kul, namaz kılar; fakat kendisi için, bu namazın yarısı, üçte biri, dörtte biri, beşte biri, altıda biri ve hatta onda birisi dahi yazılmaz.

Ammar b. Yâsir sözlerine şöyle devam etti: "Kişi namazından neyi, ne kadarını anlarsa, kendisi için o kadarı yazılır, buyurulmuştur".

Ashabdan Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve bir grup, namazlarını herkesten daha acele ve hafif olarak edâ ederlerdi. Böylece şeytanın vesvesesinden bir an evvel kurtulmayı temin ettiklerini söylerlerdi.

Hz. Ömer bir gün minberde şöyle buyurmuştur: 'Kişi, sakalı İslâmiyet'te bembeyaz kesildiği halde, Allah Teâlâ için kâmil ve tam bir namaz kılmamış olabilir'. Sahabelerden biri 'Bu nasıl olur?' diye sorunca da şöyle buyurmuştur: 'Bununla namazda gereken huşû, tevâzu ve Allah Teâlâ'nın huzuruna yönelmeyi tamamlamadığını söylemek istiyorum'.

Ebu Âliye'ye" 'Onlar ki, namazlarından gafildirler' (Mâûn/5) ayetinin kimin hakkında nâzil olduğu sorulunca, 'Namazında kaç rek'at kıldığını bilmeyen kimseler hakkında nâzil olmuştur' cevabını vermiştir.

Hasan Basrî (r.a) bu ayetin, namaz vaktini unutmak suretiyle, vakitten çıkaran kimse hakkında nâzil olduğunu söylemiştir.

Seleften biri şöyle demiştir: 'Bu ayet-i celîle, namazını vaktinde kıldığı zaman sevinmeyen, vaktinde kılmadığı zaman da üzülmeyen; ta'cilinde hayır görmediği gibi, tehirinde de günâh telâkki etmeyen kimse hakkında nâzil olmuştur'.

Bilmelisin ki, kişinin kıldığı namazın bir kısmı aleyhinde ve bir kısmı da lehinde yazılmaktadır. Nitekim hadisler de bu keyfiyete delâlet etmektedirler; her ne kadar fakihler 'Bir namaz ya doğru olur veya olmaz; bir kısmı doğru, bir kısmı da eğri olmak suretiyle parçalanmayı kabul etmez' deseler de... Fakat fakihlerin de biraz önce söylediğimiz gibi hükmü doğrudur. (Çünkü zâhire göre verilen bir hükümdür). Birçok hadis, bizim söylediğimiz bu mânâya da delâlet etmektedir.'Farzların eksikliği nafilelerle giderilir'100 diye bir hadis-i şerif vârid olmuştur.

Bir hadîs-i şerifte Hz. İsâ Allah Teâlâ'dan farz ibadetlerle kulum azabımdan kurtuldu. Nafile ibadetlerle de kulum bana yaklaştı' sözlerini naklettiği haber verilmektedir.

Hz. Peygamber de Allah Teâlâ'nın 'Kulum, benim azabımdan, ancak kendisine farz kıldığım ibadetleri edâ etmek suretiyle kurtulur'101 buyurduğunu nakleder.

Hz. Peygamber, bir namazda okuduğu sûrenin bir ayetini atlar. Namazı bitirdikten sonra arkasındaki cemaate: 'Ben ne okudum?' diye sorar Cemaat susar... Bunun üzerine aynı suali Übey b. Ka'b'a sorar. Übey 'Filân sureyi okuyup, falan ayetini terk ettin. Bu ayetin neshedilip edilmediğini bilmiyoruz' deyince Hz. Peygamber 'Sen bu işin ehlisin ey Übey?' buyurduktan sonra diğerlerine dönerek şöyle der:

"Namaza gelip de saflarını tamamlayarak duran ve peygamberleri aralarında bulunan sizlere ne oluyor ki, Allah'ın Kitabı'ndaki size hangi surenin okunduğunu bilmiyorsunuz? İyi bilin ki, İsrâiloğulları da sizin yaptığınız gibi yapmıştı. Allah Teâlâ peygamberlerine 'Kavmine söyle! Bedenleriyle huzuruma geliyor ve dillerini bana veriyorlar; fakat kalpleriyle benden uzaklaşıyorlar. Yaptıklarının bâtıl olduğunu bilsinler, diye vahyetmiştir".

Bu hadis-i şerif. Fâtiha'dan sonra imamın okuduğu zammı surenin dinlenip anlaşılmasının, cemaat için bu zammı surenin bedeli olduğuna delâlet eder.

Seleften biri şöyle der: Kişi kendisini Allah'a yaklaştırdığı inancıyla secdeye varır. Oysa secdede yaptığı günahlar, bulunduğu şehrin sakinlerine taksim edilmiş olsaydı hepsi helâk olurdu'. Bu sözü dinleyenlerden biri 'Bu iş nasıl oluyor?' diye sorunca, o zât şöyle karşılığını verir:

Kendisi Allah huzurunda secdeye varmaktadır. Kalbi ise, nefsin hevasına kulak veriyor ve kendisini kaplamış olan bâtılı görüyor'.

İşte namazlarında huşû duyanların özellikleri bunlardır!

Bu anlattıklarımız, daha önce vermiş olduğumuz hükümlerle birleştikleri zaman, namazda huşû ve kalp huzurunun esas olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Yine gafletle kılınan namazın mücerred hareketlerinin âhirette pek az fayda verici olduğu da sarahaten anlaşılmaktadır. En doğrusunu Allah bilir.

Allah'tan bizi muvaffak kılmasını niyaz ederiz!

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]