SECDE NİMETİ
Hamd; Âlemlerin Rabbine, kâinatı muhabbet nakışları ve bin bir ibret ile hikmetle donatana... Salatu selam; marifet mektebinin bânisi, mürşitlerin mürşidi, gönüllerin efendisi Habib-i Zişan Efendimize...
Dünyada bizlere verilen her nimet için daima bir şükür halinde olmalıyız. Rabbimizin bize verdiği akıl, sağlık ve daha birçok şey için hem büyük bir tefekkür hem de hiçbir zaman tam olarak yapamayacağımız, bir şükrü beraberinde getirmeliyiz. Bizler bilakis Müslüman olarak Allah’ın verdiği nimetlerin farkında olup, daha çok şükretmeliyiz.
Ne diyor Rabbimiz yüce Kur’an’da; “And olsun, eğer şükrederseniz gerçekten size nimetimi arttırırım ve and olsun, eğer nankörlük ederseniz şüphesiz benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim, 7) Biz Müslümanlar için secde etmek gerçekten büyük bir nasip işidir. Secde etmek sevgiliyle buluşmaktı, secde etmek aşığın dile gelip maşuku ile has odada hasret gidermesiydi... Secde etmek çok büyük bir nimettir ve çoğumuz bilmiyoruz ne yazık ki... Âdemi âdem yapan secdesi idi. Secde yapmayan âdem olur mu hiç? Secde eden âdem de secdesini hakkı ile etmelidir. Bizler namaz kılarken ne için kılıyoruz? Kime kulluk ediyoruz? Namaz da aklımıza gelen eşimize mi, çocuğumuza mı, telefonumuza mı? Kişi neyi düşünerek kılarsa, ona tapar! Bunların farkında mıyız, idrakinde miyiz?
Asrısaadette sahabe efendilerimiz daha abdest alırken sapsarı kesilir, düşüp bayılacak gibi olurlarmış. Bunun sebebini soranlara ise “Şaşırarak; siz birazdan kimin huzuruna çıkacağımızı farkında değil misiniz?” derlermiş... Sonunda ise Allah sevgisinin onlara vermiş olduğu huşu ile acziyetlerinin farkında olarak namazlarını eda ederlermiş. Hiç şöyle hissettiğimiz oldu mu; secde anında başımızı hiç kaldırmamayı istediğimiz, Allah ile buluşmanın huzurunu kalbimize sığdıramadığımızı hissettiğimiz oldu mu? Başımızı secdeden kaldırdığımızda içimize bir ateş düştü mü, hiç selam vermemek (Rabbin huzurundan çıkmamak) istediğimiz oldu mu? Bir düşünelim... Masivaya dalmışken ne kadar vakit ayırıyoruz O’na? Yarın mahşer gününde “Ey kulum! Ben hep seninleydim peki ya sen?” denildiğinde halimiz nice olur düşündük mü?
Günümüzde milyonlarca insan yatalak, hastalıklarla cebelleşiyorlar ve bu hallerine rağmen namazlarını gözleriyle kılanlar var. Bu kadar sağlıklı iken secde etmekten alıkoyan şey ne? Bizler, davetlere icabet etme zahmetinde bulunmuyoruz. Seven sevdiği için her türlü fedakârlığı göze alır. Kaç kere çağırdı da gitmedin? Kaç kere gel ey kulum dedi de, gelmem deyip yüz çevirdin? Şimdi tüm dikkatimizi toplayıp tekrar bir tefekkür edip vicdanımıza şu soruyu yöneltelim: Âlemlerin Rabbi olan Allah için ne yaptık?
Nelerden vazgeçtik? Neleri feda ettik? Sırf O’nun rızası için neleri göze aldık? Seni senden çok seven Rabbin için sen O’nun sevmediği hangi davranışı terk ettin?
Şunu unutmayalım;
“Padişah konmaz saraya, hane mâmur olmadan, sen haneni mamur eyle
Gönülden Allah’tan gayrısını çıkar ki Hak tecelli etsin…”
Rabbimiz O’na layık kullar olabilmemizi nasip etsin. Hayırlı bir kul, hayırlı bir ümmet, hayırlı bir Müslüman olabilme duası ile.