www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ

FANİDUNYA NET TARİH, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYAT => KÖŞE YAZARLARI - KARMA => Nihat Hatipoğlu => Konuyu başlatan: fanidunya NET - Nisan 04, 2025, 07:59:23 ÖÖ

Başlık: Dargınları Barıştırın
Gönderen: fanidunya NET - Nisan 04, 2025, 07:59:23 ÖÖ
(http://www.fanidunya.net/resimler/besmele.png)

Dargınları Barıştırın

Bir gün Peygamber Efendimiz, sahabeyle oturduğu sırada aniden iki yan dişi görününceye kadar tebessüm etti. Hz. Ömer (RA), "Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü, sizi güldüren nedir?" diye sordu. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurdu:

"Ümmetimden iki kişi Cenab-ı Allah'ın huzurunda el pençe duruyorlar. Bunlardan biri, 'Allah'ım, benim hakkımı bundan al' dedi. Cenab-ı Mevla, diğerine 'Bu adama iyiliklerinden ver' diye buyurdu. Adam, 'Ya Rabbi, iyiliklerimden hiçbir şey kalmadı ki vereyim' dedi. Bunun üzerine Allah, hak sahibine şöyle buyurdu: 'Kardeşine ne yapacaksın, iyiliklerinden hiçbir şey kalmadı.' Hak sahibi cevaben, 'Ya Rabbi, benim yükümü (günahlarımı) taşısın' dedi."

AFFETMEK YÜCELTİR

Bu sırada gözlerinden yaşlar boşanan Resulullah şunları söyledi: "Şüphesiz bugün, ağır bir gündür.

Öyle bir gündür ki, onda insanlar, başkalarının, kendi yüklerini taşımalarına muhtaç olurlar."

Hz. Peygamber (SAV) anlatmaya devam etti: "Allah-u Teala hak sahibine dedi ki: 'Başını kaldır ve cennetlere bak!' Hak sahibi: 'Ya Rabbi, gümüşten şehirler, incilerle süslenmiş altından binalar görüyorum. Bunlar hangi peygambere, yahut hangi veli veya şehide aittir?'

Cenab-ı Zülcelal buyurdu:

'Bunlar ücretini verenindir.' Adam, 'Ya Rabbi, bunu kim verebilir? Ücreti çoktur' dedi. Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

'Sen verebilirsin.' Adam, 'Nasıl verebilirim ya Rabbi' dedi.

Cenab-ı Mevla, 'Kardeşini affetmekle' buyurdu. Adam da 'Onu affettim ya Rabbi' dedi. Böylece Cenab-ı Mevla, 'Kardeşinin elinden tut ve onu cennete götür' buyurdu."

Sonra Efendimiz (SAV) şunları söyledi:

"Allah'tan korkun ve aranızda vuku bulan dargınlıkları düzeltin. Zira Allah-u Teala da kıyamet günü müminleri barıştırır."

Küsleri barıştırmak dini bir emirdir ve asla küçümsenmemelidir. Zira "Bir Müslüman'ın diğer bir Müslüman'a 3 günden fazla küs kalması caiz olmaz" buyuruldu. Elbette ilişkiyi kesmeyi gerektiren çok önemli bir mazeret olmadıkça.

KÜSKÜNLÜK YARALAYICIDIR

Dinimize göre küsleri barıştırmak için iyi söz söylemek (küsleri birbirleri hakkında iyi şeyler söylediler diye yakınlaştırmak) yalan sayılmamıştır.

Aile fertleri arasındaki küskünlük çok daha yaralayıcıdır. Özellikle miras ve benzeri hususlar, insanlarımızı birbirinden uzaklaştırıyor. Bu hayatta buna değer mi sizce? Bence hiç değmez.

EY HALİFE SESİNİ YÜKSELTME!

Denilir ki; Halife Ebu Cafer, Hz. Peygamber'in mescidinde İmam Malik ile münakaşa ederek yüksek sesle konuşmaya başladı. Bunun üzerine İmam Malik, "Ey müminlerin emiri!" deyip şöyle devam etti:

"Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın ve birbirinize bağırır gibi ona bağırmayın. Haberiniz olmadan amelleriniz boşa çıkabilir.

Gerçekten Allah'ın Peygamberi'nin yanında seslerini kısanlar, bunlar o kimselerdir ki, Allah kalplerini takvalarla imtihan etmiştir. Onlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. Hücrelerin (Peygamber'e ait odaların) önünde seni (uluorta) çağıranlar (var ya) onların aklı ermeyenlerdir." (Hucurat/2-3-4)

Malik konuşmaya devam etti:

"Resulullah'ın vefatından sonra ona hürmet etmek, hayatında kendisine hürmet etmek gibidir."

Ebu Cafer sessiz bir şekilde sordu:

"Ey Ebu Abdillah (İmam Malik'in künyesi)! Burada dua ederken kıbleye mi döneyim, Hz. Peygamber'in kabrine mi?"

İmam Malik cevap verdi: "Resulullah'tan niçin yüzünü çeviriyorsun? Ona sırtını neden dönüyorsun? O senin ve baban Âdem (AS) ve bütün insanların kıyamet gününde Allah'a yaklaşmalarında şefaat vesilesidir. Sen de O'na yönel ve O'ndan şefaat dile. Allah O'nun şefaatini kabul edecektir."

Sonra şu ayeti okudu:

"Biz her peygamberi ancak, Allah'ın izniyle itaat olunması için gönderdik. Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tövbeleri daima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi." (Nisa/64)

Günümüzde Hz. Peygamber'i sadece bir postacı gibi gören anlayışa en güzel cevabı Medine'nin büyük imamının, en zirvedeki yöneticiye bu serzenişinde bulabiliyoruz. Nisa Suresi'nin 64. ayeti, ruhları sarsacak kadar deruni anlamlar içeriyor. Doğrudur, edeple çıkmak için edeple girmeyi bilmek lazımdır.

SAHABEYE BAKIŞIMIZ NASIL OLMALI?

Hazreti Peygamber'e iman etmiş, O'nun zamanında bulunup O'nu görmüş veya O'nun sohbetinde bulunmuş ve bu imanla vefat etmiş müminlere sahabe denir. Bu kelimenin çoğulu "ashab"dır.

Sahabe, arkadaş anlamına da gelir. Kuran-ı Kerim'in birçok ayetinde sahabe övülmüştür. Onların yaşadığı döneme "Asr-ı Saadet" denir. En seçkin dönemin adıdır "Asr-ı Saadet", yani mutluluk dönemi. Genellikle bu dönem Hz. Peygamber (SAV) ve akabinde gelen dört halife için kullanılan bir sıfattır.

Hz. Peygamber, sahabeyi değerlendirirken ölçülü, edepli ve insaflı olmamızı emreder. Peygamberimiz, "Arkadaşlarımın her biri yıldızlar gibidir. Hangisine tutunursanız doğru yolu bulursunuz" buyurur.

Sahabe içinde cennetle müjdelenen isimler bulunmuştur. Ashab da insandır, elbette masum değillerdir. Ancak fedakâr, cefakâr, vefakâr insanlardı. Hatalarını düzeltecek bir Muhammed Mustafa (SAV) vardı. İslam'ın ilk öncü müminleri ve savunucularıydılar. İmanlarını asla pazarlık konusu etmediler. Efendimizi ölesiye savundular.

Putperestlik inancını bir hamlede hayatlarından söktüler. Katışıksız ve tereddütsüz bir iman ve teslimiyete sahiptiler. Sabahlara kadar secdede Allah'ı zikrettiler. Kibir, enaniyet, büyüklenme duygularını törpülemişlerdi. Hz. Resulullah'ın vefatından sonra belki ihtilaflar yaşadılar. Belki çatıştılar. Belki savaştılar. Ancak birbirlerini tekfir etmediler. Birbirlerine karşı edebi unutmadılar. Hz. Ali'nin ifade ettiği gibi, kendilerine karşı gelenleri "Bize isyan eden kardeşlerimizdir. Namusları namusumuzdur" diye nitelediler. Onların tümüne saygı ve sevgiyle bakarız. Aralarındaki tartışmalara bulaşmayız. Onlar hakkında hüküm vermeyiz. 1400 sene önce meydana gelen olayları bir hakem edasıyla eleştirmeyiz. Onları eleştirmek bizim işimiz değil. Hz. Allah'ın huzurunda elbet herkes hesabını verir. Ömer b. Abdülaziz'in dediği gibi deriz: "Allah bizim kılıcımızı sahabe kanına bulaştırmadı. Siz dilinizi bulaştırmayın."

 "Hayır ve şer Allah'tandır" ne demektir?

Hayır, iyi ve faydalı iş anlamına gelir. Allah'ın razı olduğu bütün eylemleri içine alır. Şer de Allah'ın hoşlanmadığı, onaylamadığı şeyler anlamına gelir.

Yüce Allah şerden hoşlanmamasına rağmen şerri yaratır. Yani iyiyi de, kötüyü de Allah yaratır ama kötüden razı olmaz. Şerri ve hayrı yaratan Allah, bunlardan herhangi birini seçmeyi kulunun hür iradesine bırakmıştır. Kişi dilerse iyiyi seçer, dilerse kötüyü seçer. İyiyi seçerse mükâfat görür, kötüyü seçerse ceza görür. Bu ikili seçenek, yüce Allah'ın kâinatı yaratma ve imtihanının zaruri sonucudur.

Nihat Hatipoğlu.

İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
www.fanidunya.net