Güzel kızım, unutma!
Sâliha bir hanım olmak; incelik ister, fedâkarlık ister.
Gönlündeki deryâyı coşturup inciler devşirmek gerek. Sevmek gerek hanımlığı, anneliği…
Merhametli olmaya baş koymak, gönül tasınla bütün âleme serin, berrak bir yağmur olup kupkuru toprakları münbit hâle getirmek kolay değildir, elbet…
Hazret-i Âmine’lik rûhuna bürüneceksin önce…
Kimdir Âmine? Ne demektir Âminelik rûhu?
Emâneti en iyi taşıyan demek. Hâmil olduğun yükün “emanet” olduğunu bilip, rûhun bu yük altında ezilecek, dokuz ay çile çekeceksin…
Dilinden geçen zikri yüreğinde hissedeceksin ki, ardından insanlığa numûne olacak bir “sadaka-i câriye” bırakabilesin.
Sonra Hazret-i Hacer olup teslimiyet bağrından zemzem akıtmak… Yanacaksın, koşacaksın, ağlayıp O’na dayanacaksın ki, zemzemler fışkırsın, kurak yüreklerden…
İki gözümün ışığı!
İçinde, kıpırdanan yavrunu ilk hissettiğin andan itibaren bir merhamet kaplar hücrelerini…
İşte o zaman Allâh’a şükredeceksin, Peygamberlerin en fârik vasfı olan “merhamet”ten sana da bir pay verildiği için…
Yavrucuğum, insanın en büyük ihtiyacı “rûh gıdası”dır.
Onun ilk kıpırdanmalarına salevât-ı şerîfelerle karşılık vereceksin.
Sen fark etmesen de o seni duyar ve hisseder.
Öyleyse ilk duyduğu, Allâh’ın kelâmı, Peygamber Efendimiz’e sunmuş olduğun duân olsun.
Dokuz aylık çile çabuk geçmez, geceleri yatamadığın zaman kıyâma dur ki, Rabbinin huzurunda durmayı öğrensin…
Gözyaşı dök ki, merhameti öğrensin, ümmet-i Muhammed’e duâ ve infâk et ki cömertliği öğrensin…
Ağzından haram lokma girmesin, yavrum! Helâl lokmayı tanısın ki, harama uzanmasın.
Tatlı dilli ol ki, kötü konuşmasın.
Secdelerini çoğalt ki, Rabbinin karşısında hiçlik ve tevâzuya bürünsün.
Mahlûkata gönlünü aç ki, sevgiyi ve muhabbeti öğrensin…
Sancılar sana kıyâmetin dehşetini hatırlatır, belki.
İşte o zaman anacığını anlayacaksın.
İşte o zaman “cennetin anaların ayakları altında olduğunu” öğreneceksin.
Dişlerin birbirine kenetlenince, ölümün varlığını tadacaksın.
Yavrunu kucağına alınca, dünyanın “gurbet” olduğunu ve konuşmanın zevkini tatmak için bu dünyada bedel ödemek gerektiğini öğreneceksin.
Ona sütünü, Yâsin-i Şerif’lerle verirken; dünyadaki en güzel şeyin, insanlara “Allâh için kendinden koparıp vermek” olduğunu hissedeceksin.
Geceleri herkes uyurken, onun seni ağlayarak çağırmasına zevkle koşup gideceksin.
İşte o ân, Rabbini de gerçek mânâda sevdiğinde, teheccüde kalkmanın senin için bir yük olmadığını anlayacaksın.
Onu hasta ve ateşler içinde görünce “hiçliğini” ve “çaresizliğini” görüp Allâh’a îmânın kat be kat artacak…
Ona sünnet-i seniyye ile yaşamayı öğret ki, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e hayran olup, onu taklid etsin.
Öğretmezsen ilerde kim olduğu belirsiz kimseleri taklide başlar, onlara hayran kalır, sen de mes’ul olursun.
Onunla mübarek gün ve geceleri zevk ve heyecan içinde yaşa ki, gayr-i Müslimlere ve onların eğlencelerine hayran kalmasın. Bayramını bilip, gerçek bayramı olan kıyâmet sabahı için hazırlansın.
Ona Kur’ân-ı Kerim’i çok iyi anlatmalısın. Her bir sûre, onun gönlüne iniyormuş gibi hissetsin ki, yaşantısıyla “canlı bir Kur’ân” olsun.
Hâfızlığı sevdir, ona âşık olsun ki, dilinde şarkı-türkü olmasın. Boş satırların hamalı olmasın…
Kur’ân-ı Kerîm kültürüyle aydınlanırsa iki dünyası da pürnûr olur.
İşte o zaman, tıpkı şimdi benim olduğu gibi seni de kabirde nûrdan taçlarla taçlandırıp cennet elbiseleriyle nûrlandırırlar…
Hedefini unutma kızım, hedefin sâliha bir hanım, sâliha bir ana olmaktır.
Ayşe Deniz.