Baba Nasihati
وَاِذْ قَالَ لُقْمٰنُ لِابْنِه۪ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللّٰهِۜ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظ۪يمٌ
Hani Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.” (Lokmân, 31/13)
Kur’an-ı Kerim, dünyaya ve ahirete dair görüşlerini ve yaşam tarzlarını şekillendirmeye başladığı andan itibaren Müslümanların hayatlarının merkezinde bulunmuştur. Özellikle kıssalar, hayatın içinden kesitler sunarak inananlara rehber olmuştur. İlahi rehberliğin güzel örneklerinden biri, Hz. Lokman (a.s.) ve oğlu arasındaki diyalogda görülmektedir.
Zikri geçen 13. ayet ve devamında 16-19. ayetlerde öğütlerin, baba ve evladı arasında geçen bir diyalog tarzında sunulması, öncelikle bir babanın çocuklarını eğitme sorumluluğuna işaret etmektedir. Bu sorumluluk, Kur’an’ın hem diğer ayetlerinde hem de onun mübeyyini Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetinde zaman zaman değinilen bir konudur. Öyle ki Allah (c.c.), müminlerin cehennem ateşinden, önce kendilerini daha sonra da ailelerini korumalarını istemektedir (Tahrîm 66/6). Vahyin inişine şahit olan sahabiler, buradaki “ailenin korunması” ifadesini “İslam’ın inanç ve amel boyutundaki ilkelerini öğretme” şeklinde açıklamaktadır (Taberî, Tefsîrü’t-taberî, X, 884). Yine Sevgili Peygamberimiz, “Hepiniz sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz.” hadis-i şeriflerinde bir teşbihte bulunarak babanın, ailesini eğitme konusunda sorumluluğu bulunduğunu ifade etmektedir (Buhârî, İstikrâz, 20).
Mezkûr ayetler, bu eğitim sürecinde babanın, evladına nasıl yaklaşması gerektiğini, diğer bir ifadeyle, öğreteceği prensipleri aktarırken ne tür bir tavır takınacağını vurgulamaktadır. Bu vurgu, Hz. Lokman’ın, öğütlerine başlamadan evvel hitap tarzında ortaya çıkmaktadır. Türkçeye “yavrucuğum” diye tercüme edebileceğimiz bu hitap tarzı, öncelikle evlada yumuşak bir edayla, şefkat ve merhamet yüklü ifadelerle yaklaşılması gerektiğini göstermektedir.
Hz. Lokman’ın, oğluna verdiği öğütlerin içeriğine baktığımızda ise temel iki hususun işlendiğini görmekteyiz. Bunlardan birincisi iman konusudur. İman, bir insanın yaptığı eylemleri anlamlı kılan asıl unsurdur. Bunu lokomotif ve vagonlar arasındaki ilişkiye benzetebiliriz. Vagonların hareket etmesi, önlerinde bir lokomotifin varlığına bağlıdır. Bir başka örnek verilecek olursa iman olgusu, bir binanın katlarını inşa edebilmek için gerekli olan temel gibidir. Binanın inşasına imkân veren, öncelikle temeldir. Temelin varlığı da tek başına yeterli değildir. Temel sağlam olmalıdır. Bu sebeple Hz. Lokman (a.s.), inanç ilkelerinin öğretimine öncelikle Allah’ın tekliği ve tevhit ilkesiyle başlamaktadır. Zira ahiretin, cennetin, cehennemin, meleklerin vd. varlığı ve anlamlılığı da öncelikle Allah’ın varlığına ve tevhit ilkesinin kabul edilmesine bağlıdır. O hâlde bir babanın, evladına öğreteceği ilk şeyin iman ilkeleri ve bunların içerisinde de öncelikle Allah’ın tekliği/tevhit ilkesi olduğunu anlamaktayız.
Öğütlerdeki ikinci önemli husus da salih ameldir. Bu salih amellerin kapsamına da iyiliklerin Allah adına yapılması gerektiği ve yapılanlar zerre kadar dahi olsa Allah’ın bunları asla ziyan etmeyeceği, namazın ikame edilmesi, emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker, sabırlı olunması ile bazı ahlaki davranışlar sergilenmesi girmektedir (Lokmân, 31/16-17). İman ilkelerinden sonra amel konusunda öğütlerin verilmesi iman ve amel birlikteliğinin önemini ortaya koymaktadır. Zira iman olgusu, salih ameli gerektiren bir husustur. Öğütlerde yer alan iman ve amel vurgusunda iman, insanın düşünce dünyasını, amel de pratik yaşamını düzenleyen temel ilkeleri oluşturur. Böylece babanın, evladını eğitirken iman esaslarından sonra ikinci aşamada öğreteceği temel ilkelerin davranışlara yönelik hususlar olduğu sonucuna varmaktayız.
Bu kapsamındaki hususlar arasında ibadetlerle ilgili olarak özellikle namazın ikame edilmesi gerektiği zikredilmektedir. Hiç şüphesiz bu, diğer ibadetler içerisinde namazın sahip olduğu önemden dolayıdır. Zira bir insanın Müslüman olduğunun en önemli göstergelerinden biri namazdır. Namazın bu denli önemli olması, iki sebepten dolayı olsa gerektir. Bunlardan ilki, namazın günde beş vakit icra edilerek Allah ve kul arasındaki bağı sürekli canlı tutmasıdır. Buna bağlı olarak ikincisi ise namazın kişiyi dış dünyadaki rızâ-ı bârîye uygun olmayan davranışlardan sakındırmasıdır. Zira Allah (c.c.), dosdoğru kılındığında namazın kişiyi kötülüklerden alıkoyacağını ifade etmektedir (Ankebût, 29/45). Allah’ın varlığı, hesap günü ve müminin sorumlulukları gibi hususlarda Müslüman’ın zihnini sürekli canlı tutması, namaz ibadetinin bir Müslüman için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Salih amel bağlamında dikkat çekilen diğer iki husus da emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker ile sabırlı olunmasıdır. Burası son derece önemlidir. Çünkü baba, evladına sadece kendi kurtuluşunu öğütlemekle kalmayıp yaşadığı topluma da faydalı olmasını hatırlatmaktadır. İyilikte yarışılıp kötülüğe set çekildiğinde müreffeh bir toplum hayali kurulabilir. Diğer türlü kişinin sadece kendi kurtuluşunu düşünmesi ve toplumun durumuna bigâne kalması İslam’ın öngördüğü toplum düzeniyle örtüşmemektedir. Kendisinin kemale ermesi akabinde başkalarının da kemale ermesine vesile olması, dini sadece kendisinin yaşaması değil aynı zamanda başkalarına da öğretmesi gerektiği Müslümanlara emredilmektedir (Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XVIII, 159). Kişinin gerek bu tebliğ sürecinde karşılaşacağı fiilî veya sözlü engellere gerekse hayatının diğer alanlarında uğrayacağı bela ve musibetlere karşı da sabırlı olması istenmektedir. Ayrıca bu işlerin kararlılık gerektiren davranışlar olduğu da vurgulanmaktadır. Nasihat içerikli ayetlerde dikkat çekilen son konu ise insanlarla kurulan çeşitli ilişkilerde onlara karşı mütevazı davranıp kaba bir üslup kullanmaktan kaçınılması gerektiğidir (Lokmân,31/18-19). Böylelikle bir baba, evladına iman esası, amel ve bunları süsleyen ahlakın bir numunesini veciz bir şekilde sunmuş olmaktadır. Bu ayetlerden yola çıkarak bizler de ister anne ister baba isterse çocukları eğitmeye önem veren birer öğretmen olalım hiç fark etmez, nasıl bir üslup ile hangi hususları dikkate alarak davranmamız gerektiğini öğrenmiş olmaktayız.