* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Bir İhtiyarın Kızına Nasihatı  (Okunma sayısı 458 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Bir İhtiyarın Kızına Nasihatı
« : Nisan 02, 2023, 08:49:59 ÖÖ »


Bir İhtiyarın Kızına Nasihatı

Sevgili kızım, dünyadaki bütün insanlar mesûd olmak ister. Fakat, mesûd olan, pek azdır. Neden bu böyledir? Çünkü, saadetin neden ibâret olduğu bilinmiyor. Asıl iş, saadetin ne olduğunu bilimektedir.

Saadet, yalnız dünya saadetinden ibâret değildir. Aksine, asıl saadet âhıret saadetini elde etmektir. Âhıret saadeti nasıl elde edilir? Âhıret saadeti için Allahü teâlânın emirlerine yâni Kur'an-ı kerime ve Peygamberimizin sözlerine itaat etmek lâzımdır.

Allahü teâlânın emirleri arasında: Öldükten sonra tekrar dirilimek, yâni âhırete inanmak da vardır. Cenâb-ı Hak âhıretin nihâyetsiz olduğunu, ebedî olduğunu bize bildiriyor. Dünya hayatı ise, sayılı günlerden ibârettir.

O hâlde, saadet iki başlı demektir. Biri âhıret saadeti, öteki dünya saadeti. Bu iki saadetten hangisi önemlidir? Bunu akıl ve izân sahibi insanlar kolaylıkla anlıyabilir.

Aklımız ve izânımız âhıret hayatının, dünya hayatı ile mukayese edilemiyecek kadar önemli olduğunu bize gösterir.

Buna rağmen, insanların dünya için gösterdikleri gayret ve çalışmaların onda birini bile âhıret için göstermedikleri meydandadır. Bunun âkıbetinin ne kadar acı ve ne kadar korkunç olduğuna acaba inanmıyor muyuz? İnanmıyorsak, kurtuluş Ümidi yoktur. Allahü teâlâya inanmıyanların yeri ebedî olarak Cehennemde yanmaktır. Eğer inanıyorsak, Allahü teâlânın emirlerini yapmamak bir gaflet ve bir dalâlettir. Bu uykudan uyanamıyanlara yazıklar olsun.

Dünya saadeti için söz söyleyenler, kitap yazanlar ve bunu dikkatle okuyanlar, dinleyenler çoktur. Âhıret saadetine gelince: Buna dâir Hakkın kitabı (Kur'an-ı kerim) ve Peygamberimizin sözleri (hadis-i şerif) ve din âlimlerinin binlerce kitapları vardır.

Fakat, bugün artık bunları okuyan, bunları söyleyen, söyleyenleri ve yazanları dinleyen az insan kalmıştır. Çok önemli olan âhıret saadeti âdetâ unutulmuş, sanki böyle birşey yokmuş gibi bir gaflet içinde bulunmaktayız. Bu ise, felaketin en tehlikelisi ve âkıbetlerin en korkuncudur.

İşte kızım, benim yazılarımın asıl maksadı, seni bu korkunc felaketten kurtarmaktır. Yâni seni Cehennem denen büyük ateşten korumaktır. Sen idrâkin ve anlayışın nisbetinde, bu yazılarımdan hisse alacaksın. Cenâb-ı Hak seni hakîkati iyice anlayacaklardan ve bu anlayışa göre hareket edenlerden eylesin! Âmîn.

Nasihatimi lüzumsuz görme!

Sevgili kızım, din âlimlerinin yazdıkları kitaplar var iken, ayrıca benim nasihat vermenin lüzûmsuz olduğunu belki düşünebilirsin. Fakat böyle düşünmek doğru değildir. Çünkü, çocuğunun saadetini isteyen bir baba, yalnız dünyanın kısa saadetini değil, âhıretin sonsuz saadetini de, çocuğuna bildirmekle vazîfelidir. Babaya bu vazîfeyi veren cenâb-ı Haktır.

Bir çocuk ne kadar kayıdsız olursa olsun, babasının kendisi için yazdıklarını merâk ederek hiç değilse, bir kere okur. Bu yazılardan ders alacak anlayış ve uyanıklığı da gösterirse, kendisini kurtarmış olur.

Zamanımızda din bilgilerini veren kitaplarımız kifâyetsizdir. Günümüzün menfi şartları içinde çocuğun doğru ve yeter derecede din bilgisi alması çok zorlaşmıştır. Bunun için, hiç değilse, müslüman dîninin temel kâidelerini ve özünü burada söylemek, çok önemli bir vazîfe hâline gelmiş bulunuyor. Temel kâideler şunlardır: Önce imanın şartlarını bilmek lazımdır. Îmanın, inanmanın şartları:

1- Allahü teâlâya inanmak,

2- Meleklere inanmak,

3- Kitaplara inanmak,

4- Peygamberlere inanmak,

5- Âhırete (öldükten sonra tekrar dirilimeye) inanmak,

6- Kaderin yâni, hayr ve şerrin Allahü teâlâdan geldiğine inanmak. Bundan sonra da, İslamın şartları gelir. Müslümanlığın şartları:

1- Kelime-i şehâdet,

2- Namaz,

3- Oruç,

4- Zekât,

5- Hac.

Kızım, günün birinde iki ellerimiz yanımıza gelecek ve dünyadaki hayatımız sona erecektir. Bu dehşetli bir hakîkattir. Bu hakîkat karşısında, hayat nedir? Ölüm nedir? diye düşünmeyen bir insan olmaması lâzımdır.

O hâlde, hayatın ne olduğunu, dünyaya niçin geldiğimizi, ölümün ötesi ne olduğunu bilimek ve öğrenmek, insan olmanın ilk şartıdır. Hayata niçin geldiğimizi, hayatın sahibinden daha iyi bilen olur mu?

Her şeyin olduğu gibi, hayatımızın sahibi de, Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, Kur'an-ı keriminde, “Ben iinsanları, büyüklüğümü onlara tanıtmak ve bana ibâdet etmeleri için yarattım!” buyuruyor.

Bu büyük hakîkati, yaşadığımız bu zamandaki insanların kaçta kaçı biliyor ve ona göre hareket ediyor? İnsanların büyük çoğunluğunun, bu hakîkati bilimediklerini, bilenlerin de, bu hakîkate göz yumduklarını veya önem vermediklerini görüyoruz. İşte felaket de, bu noktadan başlıyor.

Kızım, şimdi Müslümanlık nedir, kısaca anlatayım,

Sevgili kızım, Allahü teâlâ, kendi emirlerine inanmıyanları ebediyyen, inanıp da emirlerini yapmıyanları, irâde ettiği kadar Cehennem ateşinde yakacağını kitap-ı kadîminde, bizlere bildiriyor.

Allahü teâlâ, insanlar gibi yalan söylemez. Emirlerini mühimsemeyenleri mutlak cezâlandırır. Allahü teâlânın cezâsı çok ağırdır. Kendini bu cezâdan koruyamıyanlara yazıktır. Dünyadaki kısa hayatımız için sonsuz âhıret hayatımızı Cehennem içinde geçirmek, aklı başında bir insanın işi midir?

Bu hakîkati bilimemek veya bildiği halde, ona göre davranmamak, hele bu hakîkate inanmamak, bir insan için, tasavvur edebileceğimiz en büyük bahtsızlık, en büyük fâcia, en büyük felakettir.

Kızım, şimdi Müslümanlık nedir, kısaca anlatayım: Müslümanlık, maddî ve mânevi temizliktir, vücûd temizliğini ve kalb temizliğini emreder.

Müslümanlık, dünya ve âhıret saadetini sağlayan tek yoldur. Hakîkî müslüman dünyada, dâimâ huzur içindedir. Çünkü bu müslüman, şuna inanmıştır: Kendisine gelen hayır ve şer Allahü teâlâdandır. Allahü teâlânın takdîridir. Allahü teâlâdan gelen herşeyin, kendisi için iyi olduğunu, fena zannettiği şeyin sonunun, iyi olacağını düşünür ve böylelikle iç rahatlığını bozmaz. Felaketlere de, kolaylıkla göğüs gerer. İşte böyle bir insan, Allahü teâlânın sevgili kuludur. Bu sûretle, o insan, âhıret saadetine de ulaşmış olur.

Müslümanlığın emirlerini yapan bir insan, dünyada her türlü kötülükten ve her türlü zarardan kendisini korumuş olur.

Allahü teâlâ, Kur'an-ı keriminde, “Allahü teâlânın indinde din, islâm dînidir” buyurmuştur.

Bugün islâmlığın dışındaki dinler, Allahü teâlânın indinde, din değildir. Hıristiyanların ellerindeki İncîl, mûsevîlerin ellerindeki Tevrât, Peygamberimizden evvelki zamanların kitaplarıdır. Kur'an-ı kerim, bütün bunların hükmlerini kaldırmıştır.

Müslümanlık, iyi ahlâk demektir. Allahü teâlâ, Peygamberimize, “Ben seni iyi ahlâkı tamamlamak için yarattım!” buyurmuştur. Peygamberimizin her sözünde (hadis-i şeriflerinde) büyük dersler, güzel ahlâk özellikleri vardır.

Kızım, birkaç şöy söylemek istiyorum.

Kızım, Allahın varlığı üzerinde de birkaç şöy söylemek istiyorum. Allahü teâlânın kendisini görmüyoruz. Fakat, Allahü teâlânın eserlerini, yarattıklarını, her zaman, her yerde görüyoruz. Güneş, ay, yıldızlar, denizler, dağlar, taşlar, insanlar, hayvanlar, ağaçlar, gece ve gündüz, yaz, kış,..... ne görebiliyorsak, bütün bunların yaratıcısı hiç şühhesiz, Allahü teâlâdır.

Çünkü, Allahü teâlâdan başka, bir varlık, meselâ insanların en akıllıları bir araya gelseler, bu muazzam eserlerden en küçüğünü, meselâ, bir karıncayı yaratabilirler mi? Bir Pastör, hiç yoktan bir mikrop yaratabilir mi? Bir Edison, güneş ışığına muâdil bir ışık îcâd edebilir mi? Bir Galile, dünyanın dönüşündeki intizâmı değiştirebilir mi? İnsanları göklerde ve deniz altında dolaştıran, radyoları bulan bir insanın beynini yaratan kimdir?

Bütün bu azametli varlığı yaratanı inkâr etmek için, insanın yâ ahmak olması, yâ koyu câhil olması veya kör bir inadın kurbânı olması lâzımdır. Bu eserlere tabîat (natür) diyenler var. Göklerdeki muazzam âlemleri, dünyada gördüğümüz her eseri, dünyanın dönüşünü, gece ve gündüz hâdiselerini, mevsimleri ve herşeyi tabîat kuvveti, tabîat kanûnudur diyerek Allahü teâlâyı inkâr edenler var.

Bunlara sormak lâzım: Bu muazzam eserlerin sahibi yok mudur? İnsanların meydana getirdikleri en ufak bir eser, insan şuûr ve zekâsının bir mahsûlü olduğunu kabûl ediyoruz. Bu, akılları durduran muazzam eserler, kendi kendine meydana gelmiş olabilir mi?

Bu eserlerdeki intizâmı ve muvâzeneyi, şuûrsuz ve donuk tabîat mı meydana getirmiştir? İnkârcıların bu sözlerini normal bir aklın, hattâ basît bir anlayışın dahî, kabûl etmesi mümkün değildir.

İşte herşeyin yaratıcı ve sahibi olan Allaha inanmak ve ona ibadet etmek mecburiyetindeyiz. Allahü teâlâdan korkmak ve Allahü teâlâyı sevmek, ibâdetlerin en makbûlüdür. Allahü teâlâdan korkmak ve Allahü teâlâyı sevmek, bir bilgi işi olmakla berâber, aynı zamanda, bir çalışma, bir gayret işidir. Herkes kolaylıkla bunları elde edemiyor.

Allahü teâlâ, istediklerine kendisini sevdirir. Korku ve haşyet verir. Bunu herkese nasip etmiyor. Nasip ettiği kulunu seviyor demektir. Çok kimse, uzun gayret, telkînler, çalışmalar sonunda bu mertebeye erişiyor.

Dünyadaki elemler nihâyet geçicidir

Allahü teâlâdan korkmak ve Allahü teâlâyı sevmek için pekçok sebep vardır:

Dünyada insanın başına gelen felaketleri düşünelim: Hastalanmak, yaralanmak, vücûdün bir parçasından mahrum olmak, aç kalmak, susuz kalmak, fakir olmak, akıldan mahrum olmak, çoluk ve çocuğunun başına felaketler gelmek, yangınlar, zelzele.... gibi mahlûklar vâsıtasıyla veya doğrudan doğruya Allahü teâlâ tarafından insanlara takdîr edilen felaketler, elemler, Allahü teâlâdan gelmektedir.

Dünyadaki elemler nihâyet geçicidir. Âhıretteki ise, ebedîdir. Oradaki azâb, bitmeyen bir azâbdır. Yâhut, îmanla âhırete intikâl etmiş günahkâr bir müslüman ise, Allahü teâlânın irâde ettiği kadar, azâb görecektir. Âhıret azâbı, kabre girildiği ândan îtibaren başlıyacaktır.

Bütün bunlar Allahü teâlâdan korkmak için, yeter derecede sebepler değil midir? Allahü teâlâyı sevmek için de, sebepler pek çoktur: Evvelâ, müslüman olarak dünyaya gelmek.

Yâni, bir müslüman ananın ve bir müslüman babanın evladı olarak dünyaya gelmek, bütün ömrümüzce, Allahü teâlâyı sevmek, Allahü teâlâya şükür ve hamd etmek için, tek başına en büyük sebebdir.

Meselâ, Hıristiyan ana-babadan dünyaya gelmiş olsaydık, artık müslümanlık yolunu bulmak, bizim için, çok zor olurdu. Hıristiyan topluluğu içinde yaşar ve âhırete îmansız olarak gidebilirdik.

Zamanımızda müslüman olarak doğmak da, kâfî değildir. Müslümanlığı sevmiş, elinden geldiği kadar müslümanlık yolunda yürümeye gayret etmiş bir âilenin çocuğu olmak da ayrı bir tâlihdir. İsmi Ahmed veya Hadîce olup da, müslümanlık îcâblarını yapmayan, hattâ müslümanlığı hor gören, nice sözde müslümanlar var.

Akıl ve iz'ân sahibi olmak, iyi ve kötüyü anlayabilecek bir tahsîl ve anlayış seviyesinde bulunmak da, Allahü teâlânın en büyük nîmetlerindendir. Bundan başka, insan haklarını tanıyan bir hükûmetin ferdi olarak yaşamak, sıhhatte olmak, fakir olmamak vesâire gibi binlerce nîmet hep Allahü teâlânın lutf ve ihsânıdır.

Bu saydığımız nîmetlerden mahrum olan milyonlarca insanın, milyonlarca müslümanın bulunduğunu düşünürsek, Allahü teâlâyı nasıl sevip, şükretmemiz lâzım geldiği kolayca anlaşılır.

 Sevgili kızım, din şüphe götürmez

Sevgili kızım, Allaha inandıktan sonra, O’nun kitabına, Kur'an-ı kerime inanmak, îmanın şartlarındandır. Bir âyetinden bile şüphe etmek, câiz değildir. Birine inanmamak, tamamına inanmamak demektir. Şüphe edenler, Allahü teâlâyı seven, doğru din adamlarının (islâm âlimlerinin) kitaplarını okuyarak, şüphesini gidermelidir.

Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, emirlerini ve yasaklarını dünyada işitmeyen insan kalmasın diye, yalnız Peygamber göndermemiş, ayrıca Kitap da göndermiştir. Müslümanların kitabı Kur'an-ı kerimdir. Kur'an-ı kerim, Peygamberimizden evvel dünyaya gelen milletlere, Allahü teâlâ tarafından gönderilen kitaplardaki emirleri ve hükmleri de içinde topladığı için, bütün insanlara hitâb eden bir kitaptır. Yâni, Kur'an-ı kerim bugünkü dünyada mevcut, Hıristiyan, yahudi, mecûsî, vesâire gibi çeşidli dinlere sapmış insanlara da, doğru yolu gösteren bir kitaptır.

Kur'an-ı kerime inanmayan müslüman sayılmaz. Müslüman olmayan da Allahü teâlânın ateşinden kurtulamıyacaktır.

Kur'an-ı kerim, Allahü teâlânın kelâmıdır. Yâni, Kur'an-ı kerimdeki her söz ve her kelime Allahü teâlâ tarafından, Peygamberimize bildirilimiştir. Peygamberimize bu sözler, vahy yoluyla yâni, meleklerin büyüklerinden Cebrâîl vâsıtası ile bildirilimiştir.

Cebrâîl insan şekline girerek bunları Peygamberimize okumuş ve ezberletmiştir. Peygamberimize Kur'an-ı kerim parça parça (kısm kısm) gelmiştir. Peygamberimiz, Allahü teâlânın emirlerini alır almaz, hem kendileri ezberler, hem de kendi yakınlarına ezberletirdi. Vahy kâtiblerine de yazdırırlardı.

Sonradan bunlar bir araya toplanarak Kur'an-ı kerim meydana gelmiştir. Dünyanın her tarafındaki bütün Kur'an-ı kerimler birbirlerinin aynıdır. Bir kelime, hattâ bir harf bile değişik değildir. Hâlbuki hıristiyanların ellerindeki İncîller birbirlerini tutmuyor ve birbirlerine benzemiyor.

Allahü teâlânın emirleri münâkaşa edilemez. Herkesin kendi anlayışına göre mâna vermesi veya işine geldiği şekilde anlaması câiz değildir. Kur'an-ı kerimi en iyi anlayan yalnız Peygamberimiz dir. Peygamberimiz Kur'an-ı kerimin, bizim anlamadığımız taraflarını hadis-i şerifleri ile açıklamıştır. Ayrıca büyük din âlimleri, Kur'an-ı kerimi tefsîr etmişlerdir. Kur'an-ı kerimde pek çok âyetlerin çok geniş mânaları vardır. Onun için Kur'an-ı kerimi kelime kelime tercüme etmekle tam mânası ifâde edilemez. Ancak, her âyetin salâhiyyetli büyük din âlimleri tarafından tefsîr ve îzâh edilmesi ile mânasını öğrenmek mümkündir.

Peygamberler ahlaklı ve kusursuzdurlar

Allahü teâlâ, emirlerini ve yasaklarını insanlara Peygamberler vâsıtası ile bildirmiştir. Peygamberler de insandır. Fakat, Allahü teâlânın bilgili, ahlâklı ve kusursuz yarattığı büyük insanlardır.

Peygamberler manen Allahü teâlâya yakîn insanlar olduğu için, onların fikirlerine ve kalblerine bizimkilerden farklı ve daha geniş bilgiler ve ilhâmlar verilimiştir. Müslüman âlimlerinin bildirdiklerine göre, dünyanın yaratılışından bizim Peygamberimize kadar yüzyirmidört binden ziyâde Peygamber gelip geçmiştir.

Bizim Peygamberimiz en son ve en büyük Peygamberdir. Bizim Peygamberimizden sonra artık dünyaya Peygamber gelmiyecektir. Peygamberimiz, Allahü teâlânın en çok sevdiği kuludur. Allahü teâlâ, Peygamberimize ” Sen olmasaydın, bu âlemi [dünyayı ve semaları] yaratmazdım!” buyurmuştur

Peygamberimiz, Mekke-i mükerremede dünyaya gelmiştir. Bir yerde okumamıştır. Tahsîlleri yoktur. Ümidir. Fakat, dünyadaki bütün insanların en akıllısı, en bilgilisi, en hayrlısıdır. Çünkü, Allahü teâlâ, Onu asırlarca artık Peygambersiz kalacak olan dünyanın son ışığı olarak yaratmıştır.

Bu ışık, kıyâmete kadar nûrunu devam ettirecektir. Peygamberimize ve bütün Peygamberlere inanmak, îmanın şartlarındandır. Peygamberimize inanmıyan müslüman sayılmaz. Müslüman olmıyan da, ateşte ebedî yanacaktır. Bunu Kur'an-ı kerimde, Allahü teâlâ, bizlere bildiriyor.

Kur'an-ı kerimi, Peygamberimizin sözleridir diyenler vardır. Bunu söyleyenler, hiç şüphesiz îmansızdır, kâfirdir.

Kur'an-ı kerim, Peygamberimize âyet âyet gelmeye başladığı zaman, o zamanın en meşhûr arab şairleri ve edîbleri bir âyetinin benzerini söylemekten âciz kaldıklarını ifâde etmişlerdir. Bu bakımdan da Kur'an-ı kerime bir mucize denmektedir. Kur'an-ı kerim, Allahü teâlânın insanlara en büyük nîmetidir. Çünkü Kur'an-ı kerim, dünya ve âhırette insanları saadete götürecek yolları açıklamıştır. Bu yolda gidenlere ne mutlu!..

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:00:00 ÖÖ]


Muallim - Öğretmen - Peygamber Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:54:03 ÖÖ]


Dar Günlerin Adamı Hz. Osman Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:18:19 ÖÖ]


İhlas ve Samimiyet Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:13:16 ÖÖ]


Zekat İslam’ın Köprüsüdür Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 11:09:53 ÖÖ]


Kurtuluş İslâm’dadır Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 10:58:52 ÖÖ]


Tevhid ve İstikâmet Gönderen: KOYLU
[Aralık 20, 2024, 10:55:38 ÖÖ]