AHİR ZAMANDA DOĞRU DÜŞÜNEBİLMEK
Dikkatle ve insafla bakılırsa görülecektir ki, Efendimizin haber verdiği ahir zaman hadisleriyle tam bir paralellik arz eden ve birbiri peşine vuku bulan hayrete şayan olayların tam da içinde yaşıyoruz. Bu hayrete şayan gelişmeler ve dünya genelinde birbiri peşine yaşananlar, tarihin hiçbir döneminde yaşananlara benzemiyor. Ve dünya tarihi hızlı bir şekilde büyük bir kırılmaya doğru gidiyor. İçinde yaşadığımız yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan olayları Efendimizin hadisleri doğrultusunda değerlendirdiğimizde ise ahir zamana ilişkin büyük alametlerin eli kulağında olması gerektiğine hem aklımız hem kalbimiz gerçekten iman ediyor.
Ehl-i Sünnet âlimlerinin hemen hepsinin Hazreti Mehdi’nin varlığından ve çıkacağından şüphesi yok. Bu konuyla ilgili en sahih hadis kitaplarına girmiş o kadar çok hadis var ki bunun geleceğini inkâr şer’an mümkün değil. Kütüb-ü Sitte olarak adlandırılmış sahih ve güvenilir hadislerin toplandığı 6 hadis kitabında Mehdi (as) ile ilgili 300’ün üzerinde hadis var ki, Buhari ve Müslim’de bunların içindedir.
Mehdi Hadisleri Mütevatir Hadisdir
Ehl-i Sünnet âlimlerine göre Mehdi hadisleri mütevatir hadislerdir. Mütevatir hadis ne demek? Ömer Nasuhi Bilmen, “Muvazzah İlm-i Kelam”, s. 53’te bunu şöyle açıklıyor:
“Yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün görülmeyen toplulukların birbirinden ve ilk topluluğun direkt Rasulullah’tan (sav) rivayet ettiği hadis-i şeriftir. Yakin (hiç şüphe edilmeyecek) bir anlam ifade eder. Artık bu hadis hakkında “Acaba bu hadis Rasulullah (sav) tarafından söylenmiş midir?” diye bir şüpheye imkân yoktur.”
Yani, tüm Ehl-i Sünnet âlimleri “mütevatir hadislerin” kesin bilgi ifade eden ve onunla amel edilmesinin vacip olduğu hadisler olduğunu söylüyorlar.
Mütevatir hadisler iki kategoride değerlendiriliyor:
1-Lafzen Mütevatir:
Bütün rivayetlerinde lafızları aynı olan hadistir ki “yok denecek kadar” azdır bu hadisler.
2-Manen Mütevatir:
Aralarında ortak bir nokta bulunan değişik lafızlı hükümlerin, tevatür şartlarını taşıyan râvîlerce rivayet edilmesiyle ortaya çıkan “ortak manaya” deniyor. Bu tür hadisler çok fazla ve Kur’an’dan sonra en çok müracaat edilen hadisleri ifade ediyor.
ZAHİDU’L-KEVSERİ’NİN GÖRÜŞÜ
Mehdiyetle ilgili hadisler manen mütevatirdir ve bu hadislerin mütevatir olduğunda İslam âlimleri arasında görüş birliği vardır. Mehdiyetle ilgili hadislerin mütevatir olduğunu söyleyenler arasındaki meşhur âlimlerden Muhammed Zahid el-Kevseri, “Nazratun abire fi Mezaimi Men Yünkirü Nüzule İsa Kable’l Ahire” kitabı, s. 49’da der ki: “Mehdi, Deccal ve Mesih ile ilgili hadislerin tevatür derecesine ulaştığına dair rivayetler, hadis ilimleri hakkında bilgi sahibi bulunan kimselerce şüphe götüren bir nokta değildir. Gerçi bazı kelamcılar, kıyamet alametlerine iman etmenin vacip olduğunu itiraf etmelerine rağmen bu konuya dair bazı hadisler hakkında şüphe uyandırmaktadırlar. Fakat bu hal onların hadis ilminde derinlemesine bir bilgiye sahip olmadıklarının neticesidir.”
Ehl-i Sünnet âlimlerinin izahlarından anlaşılmaktadır ki, ahir zamanda Peygamber Efendimizin soyundan olan Mehdi’nin (as) çıkacağına dair rivayetler mütevatirdir. İslam âlimleri mütevatir hadisleri inkâr etmenin insanı küfre götüren sonuçlar doğurabileceğine dikkati çekerek, Müslümanları bu konuda uyarmışlardır. Bizler de üzerimize düşen bir sorumluluk gereği olarak Müslüman kardeşlerimizi uyarmak isteriz. Bu konular, özellikle bu hicri yüzyılın ilk çeyreğinde çok konuşulan ve gündemde her zaman sıcaklığını koruyan konulardır. Ahir zaman ve Mehdilikle ilgili ve hatta İsa (as)’ın yeryüzüne inişi ile ilgili konular konuşulur tartışılırken, bu ortamlarda bulunan ve bunlara şahit olan mümin kardeşlerimiz dikkatli olsunlar. Özellikle, Allah korkusu az bazı sözde âlimlerin rüzgârına kapılarak, imanlarını tehlikeye atacak konuşma ve tenkitlerden kaçınsınlar.
Hz. Mehdi’yi İnkar Tehlikelidir
Mütevatir haberi inkâr etmenin küfür olduğunu söyleyen İslam âlimlerinin sayısı bir hayli fazladır. ŞEHABETTİN İBN-İ HACER ASKELANİ, MUHYİDDİN EN-NEVEVİ, CELALEDDİN SUYUTİ bunlardan bazılarıdır.
Ehl-i Sünnet âlimlerinin ileri gelenlerinden olan Celaleddin Suyuti: “Biliniz ki: Her kim ister sözüyle, ister davranışı ile -fıkıhta belirtildiği üzere- (mütevatir hadisleri) inkâr edip hüccet bilmezse kâfir olur, İslam dairesinden çıkar. O kişiler, Yahudilerle, Hristiyanlarla ve Allah’ın dilediği grupla haşredilir” der. (Abdulgani Abdulhak, “Hücciyet’üs Sünnet”, s. 270, Miftah’ül Cennet’ten naklen)
Bu sebeple birçok İslam âlimi eserlerinde “Mehdi’nin çıkışını inkâr eden Muhammed’e (sav) indirileni inkâr etmiştir.” der.
Bu konuyla ilgili olarak dünyada fetva makamı olarak kabul edilen, büyük İslam âlimleri tarafından oluşturulan “Rabitat’ül-Alem’il-İslami” dairesinin, Şeyh Muhammed Muntasır el-Ketani başkanlığındaki İslami Fıkıh Kurulu tarafından verilmiş ve Şeyh Muhammed el-Kazzaz’ın imzasını taşıyan 23 Şevval 1396 (17.10.1976) tarihli fetvası şu şekildedir:
“...Çok sayıda sahabe peygamberden Mehdi hakkında hadis rivayet etmişlerdir. Örneğin Osman b. Affan, Ali b. Ebu Talib, Ümmü Seleme gibi yirmisini ben biliyorum. Onlardan başka daha birçokları rivayet nakletmiştir. Ayrıca Peygamber sözü hükmünde olan sahabenin buyruğu da vardır. Bu konuda içtihat edilemez ve aksi görüş belirtilemez. Bu konudaki nebevi hadisler Sünen-i Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace ve İbni Asakir’in Tarih’i Dımışki ve diğer kitaplarda kayda geçmiştir.
Mehdi’nin Huruç Edeceğine İnanmak Vaciptir
Sonuç olarak Mehdi’nin huruç edeceğine inanmak vaciptir. Ehl-i Sünnet vel cemaat inançlarından sayılmaktadır. Sünnetten habersiz olan ve bidat koyuculardan başka hiçbir Müslüman bu inancı inkâr etmez.” (Muhammed Mehdi el-Horasan, “el-Beyan fi Ahbar-ı Sahibüzzaman Mukaddimesi”, s. 76-79)
Kütüb-ü Sitte’de geçen Mehdiyet ve ahir zamanla ilgili hadislerden bazıları şunlardır:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayete göre Rasulullah (sav); “İbni Meryem gökten sizin yanınıza indiği zaman devlet reisiniz kendinizden, namazda imamınız olduğu (İsa da imamınıza iktida ettiği) halde bakalım nasıl olursunuz?” buyurmuştur. (Sahih-i Buhari)
Ebu Hureyre (ra) dedi ki: “Rasulullah (sav); “İmamınız (devlet reisiniz) kendinizden olduğu halde Meryem oğlu (İsa aleyhisselam) içinize indiği (imamınıza iktida ettiği) zaman acaba nasıl olursunuz?” buyurdu.” (Sahih-i Müslim)
“Ehl-i beytimden ismi ismime mutabık olan bir kişi başa geçecektir.” Asım diyor ki: Ebu Salih, Ebu Hureyre’nin şöyle dediğini bize bildirdi: “Dünyanın ancak bir günlük ömrü kalmış olsa, onun başa geçmesi için Cenab-ı Allah o günü behemehal uzatır.” (Sünen-i Tırmizi )
Rasulullah (sav)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (cc) benim Ehl-i Beyt’imden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır.” (Sünen-i Ebu Davud )
Hz. Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurdu, demiştir:
“El-Mehdi, bizden, Ehl-i Beyt’tendir. Allah onu bir gecede ıslah eder (yani tevbesini kabul eder veya feyizler ve hikmetlerle donatır.)” (Sünen-i İbni Mace )
İmam-ı Rabbani’nin Mehdi hakkındaki bazı sözleri:
Mehdi hakkında hem hadislere dayanarak hem de keşif yollu bilgi veren İslam âlimlerinin büyüklerinden birisi bin yılın müceddidi unvanına sahip olan İMAM-I RABBANİ’dir. Onun bu konudaki bazı sözleri şöyledir:
Gelmesi vaad olunan Mehdi’nin dahi rabbi (terbiyesine gelen) ilim sıfatıdır. Hazret-i Ali gibi, İsa ile münasebeti vardır. Hazret-i İsa’nın kademi Hazret-i Ali’nin başında olup bir kademi dahi Hazret-i Mehdi’nin başındadır.
Sonra gelenlere nasıl bu hükmü yürüyebilir ki: Onlar arasında Mehdi aleyhisselam vardır. Rasulullah (sav) Efendimiz O’nun kudümünü ve vücudunu müjdelemiş; şöyle buyurmuştur:
“O, Allah’ın halifesidir.” (“Mektubat-ı Rabbani”, c. 1, s. 814)
Rasulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Tüm olarak, yeryüzünün meliki dört tanedir... Onların ikisi müminlerden, ikisi de kâfirlerdendir. Zülkarneyn ve Süleyman müminlerdendir. Nemrud ve Buhtunnasır ise kâfirlerdendir. Yere, beşinci olarak Ehl-i Beyt’imden biri sahip olacaktır. Yani Mehdi.”
Muhbir-i Sadık Rasulullah (sav) Efendimiz tarafından bildirilen, daha çok alamet vardır ki; anlatılanlardan başkadır.
“O’nun sebebi ile İslam’a ve Müslümanlara büyük takviye gelecektir. O’nun velayetinin dahi, zahir ve batın büyük tasarrufu vardır. Nice harika hallerin ve kerametlerin sahibi olacaktır. O’nun zamanında, nice hayret veren haller zuhur edecektir. “
Şimdi bu anlatılan mana icabı olarak hicri 1500. yüzyılın ilk çeyreği içinde yurt içinde ve yurt dışında cereyan eden olaylara bir ibret nazarıyla bakın: Nice hayret veren hallerin nice şaşılacak olayların içinde değil miyiz? Gerek yurt içinde gerekse dünya üzerinde rüyamda görsem inanmazdım kabilinden gelişmelere bakın, bu gelişmeleri neyle izah etmek mümkündür. Açıkça görülmektedir ki, ahir zamanda gelecek zat için yeryüzü hazır hale getirilmekte ve bunun içinde yüce Rabbimiz tarafından Müslümanlara açıkça takviye ve yardım gelmektedir.
Sorabilirsiniz ki bizler bu anlattıklarınıza inanıyor ve kabul ediyoruz. Bu zamanda bunlara inanan bir Müslüman’ın ne yapması, nasıl bir duygu, düşünce ve eylem içinde olması gerekir, bize bu konuda yardımcı olabilir misiniz?
Bu sorunun sorulması hakikaten gereklidir. Bu soruya verilecek en kuşatıcı cevap da, Şenel ilhan Beyefendi'nin “Mehdilik Delilik mi?” isimli makalesidir. “feyzdergisi.com” adresinden Şenel İlhan Beyefendi'nin makalelerini tıklayarak bu yazıyı okuyabilirsiniz. Hatta bu makaleyi sık sık okuyarak bu konudaki bilincinizi diri tutabilirsiniz.
Bizler bu makaleden istifadeyle sizlere özetle şu tavsiyelerde bulunabiliriz:
Çıkacağı mütevatir haberle bize ulaşan Mehdiyet konusunu inkâr eden veya yok sayanlardan olmayalım. Öyle bir düşünce içindeki âlim ve yazarların eserlerine rast gelirsek bu görüşlere dudak bükerek bakmayı öğrenelim.
Mehdi’nin kendisi Hazreti Fatıma (ra) evladından olup etten kemikten bir şahıs olarak bizzat zuhur edecektir. Şahsı manevi diyerek Mehdi’nin hizmetini bir cemaatin veya herhangi bir kitabın hizmetine hamleden te’vilcilerden uzak duralım. Çünkü her devirde Ehl-i Sünnetin görüşlerinin karşısında olan bidatçi bir zümre var olmuştur, olacaktır da. İmtihan gereği bu böyledir. Her zaman insanın önüne hak suretine bürünmüş yanlış yollar çıkacaktır. Bize düşen asırlardır en büyük âlim, Allah dostu ve evliyaları yetiştirmiş Ehl-i Sünnet inancından taviz vermemek, asırlardır doğruluğu her türlü test edilmiş bu güzel yolu terk etmemektir.
Ebu Hureyre’nin rivayetine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurmuş: “Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz sene başında şu ümmetin dinini bidatten ayıracak, yenileyecek (müceddid) bir zatı gönderir.” (Sünen-i Ebu Davud).
Bu hadis her yüzyılda hükmünü icra etmiş, her yüz yıla müceddid unvanını hak eden bir İslam âlimi tevafuk etmiştir. Ama 1500. yüzyılın müceddidi hala görünmemektedir. Bu yüzyılın müceddidi inşallah Mehdi (as) olacaktır. Günümüzde yaşayan feraset, basiret ve insaf sahibi âlimlerinin görüşleri kesinlikle bu yöndedir., İmam-ı Rabbani hazretlerinin bir sözünü delil getirerek, “Mehdi yüz başlarında çıkacaktı, yüzyılın başları geçti, çıkış bir dahaki yüzyıla kaldı” diyenleri de asla kaale almayalım... Günümüzde ortaya çıkmış bir sürü alamet göstermektedir ki bu yüzyıl, o kutlu zatların teşrif edeceği yüzyıldır. Yüzyılın başlarında geçen çeyrek asırlık bir süre ise O zatın ve yakın vezirlerinin yetişmesi ve ortamın O zatın gelişine hazırlanması için gerekli bir süredir. Bu süreçte ilerde O’nun yardımcısı olabilecek kişiler O’nun adına Allah’tan yardım görecekler, hizmetleriyle O zatın gelişine ortamı hazır hale getireceklerdir. Bu bekleyiş belki biraz uzun gelecek ve insanlar tam da Mehdi’nin çıkmasından ümit kesecekleri bir süreçte Mehdi çıkacaktır. İnşaalah şu hadis buna işaret etmektedir:
“Halk tam zuhurdan ümidini kestiği anda O (Mehdi) zuhur edecektir! O’nun zamanında yaşayıp O’na yardım edenlere ne mutlu! O’na düşmanlık besleyip, O’na ve O’nun emrine karşı çıkanlara ve O’nun düşmanlarından olanlara eyvahlar olsun!” ( Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 301)
Mehdilik zanni bilgilerle tespit edilemez.
Bu ahir zaman sınavı, bin dört yüzyıl öncesinden Efendimizin (sav) ümmetini uyarmak zorunda hissettiği zorlu bir sınav, çetin bir imtihandır. Mehdilik ise bir takım zevatın zanni bilgilere dayanarak “Ben Mehdiyim” demesiyle ve etrafındaki birkaç yüz kişiyi veya birkaç cemaat şeyhini buna ikna etmesiyle zorla ele geçirilecek bir makam değildir. Hadisi şeriflerde belirtilen zorlu icraatları hem başlatabilmesi ve hem de başarıyla sonuçlandırabilmesi için gerek manevi cihazatlar, gerekse maddi ve manevi yardımlarla Allah (cc) tarafından desteklenmesi neticesinde ancak anlaşılabilecek yüce bir makam önemli bir görevdir. Her cemaatin kendi hocasına veya mürşidine duyduğu hüsnü zan ve muhabbet, hocalarını veya mürşidlerini ne kadar âlim, hatta ne kadar keşif ve keramet sahibi bir velide olsalar tek başına ahir zaman mehdisi yapmaya kifayet etmez.
Şenel İlhan Beyefendi'nin “Mehdilik delilik mi?”adlı makalesinde belirtildiği gibi Mehdi sıradan bir müceddid değildir.
Yapacağı işler çok büyük işlerdir. Bu zorlu görevi yapabilecek maddi ve manevi donanıma ve en önemlisi de bu hususta Allah’dan (cc) gelecek yardıma ihtiyacı vardır. Bunları ayn’el yakin müşahede etmeden “Ben Mehdi’yim” diye ortaya çıkanlar kendileri ile birlikte inananları da ilerde çok büyük bir hüsrana ve bunalıma sürüklemiş olurlar.
Hadislere göre de akl-ı selim düşünceye göre de şu gerçektir ki, Mehdi çok özel bir insan olmak zorundadır. Dolayısıyla seçilmiştir. Yani tıpkı Rasulullah Efendimizin seçilmesi gibi. Peygamberimiz gelmiş geçmiş peygamberler de dâhil tüm beşeriyetin içinden seçilmiş çok özel bir insandı. Yani yaratılışı itibariyle öyleydi. Görevi icabı üstün yaratılmıştı. Sıradan insanların içinden kendine piyango isabet etmiş bir kişi değil, tam aksine yükleneceği büyük görevler ilm-i ezelîde tespit edilmiş, gönderilmeden önce yapacağı işlerin büyüklüğü bilinen ve ona göre de özel akıl, özel ilim, özel ahlak, özel yetenek ve manevi cihazatlar kendisine ikram edilerek gönderilen özel bir şahsiyettir.
Nasıl derseniz?
Mesela Peygamber Efendimiz (sav) fiziksel özelliklerinden, ahlaki özelliklerine, ruhi istidat ve yeteneklerinden aklına, zekâsına kadar her yönü ile üstün ve özel bir insandı. Yani bütünsel olarak ona baktığımızda ona öyle üstün özellikler verilmişti ki daha sonra çalışarak onun özelliklerine ulaşmak, mümkün değildi. Bu konu ehl-i sünnet âlimlerinin hem fikir olduğu tartışmaya bile açmadıkları bir konudur.
Mehdilik konusu da böyle olmak zorundadır. Mehdi’nin de ilm-i ezelîde önce seçilmiş bir insan olduğu konusunu tartışmaya gerek var mı? O da seçilmiş zorlu görevi icabı aklı, ahlakı, ruhi ve fiziki olarak özel, ona göre de Rabbi tarafından özel bir terbiye ve eğitimden geçmiş özel bir insandır. Değil sıradan insanların, en büyük evliyaların, alimlerin bile biraz daha çalışıp Mehdi olmaları mümkün değildir. O da her yönüyle ve ulaşılamaz özellikleriyle özeldir ve tektir. Dolayısıyla çok çalışarak Mehdi’nin ilmine, ahlakına, anlayışına, ferasetine, maddi ve manevi anlamda kendisine çok büyük görevini yapması için verilen yetenek ve özelliklerine ulaşılması mümkün değildir.
O halde bir lider, dünya çapında güzel ve büyük hizmetler yapabilir. Tek başına bu özellik onu Mehdi yapmaz, yine iman itikat adına çok güzel eserler verip bu yönüyle çok hayırlı işlere imza atabilir ve o yönüyle salih bir insan, âlim bir zat olabilir. O da tek başına onu Mehdi yapmaz.
“Ben Mehdi’yim” diyen ve bunu iddia eden kişinin tüm bu subjektif şeylerin ötesinde peygamberler gibi insanları ikna konusunda ve fitneye sebep olmama konusunda, hiçbir velide sadır olmayan büyük olağanüstü işlere de imza atması gerekir. Böyle büyük çapta hizmet edenlerin, “İleride ben Mehdi olabilir miyim, seçilmiş olan kişi ben miyim?” diye düşünmelerini normal görebiliriz. Bu normaldir de ama akl-ı selim düşünceyi elden bırakmamaları gerekir. Aşağıdaki kıstaslara göre kendilerini test ederlerse hem kendilerine hem de ümmeti Muhammed’e yazık etmemiş olurlar.
Mehdilik konusunda ancak iki türlü delilden bahsedebiliriz
1-İlmel yakin deliller.
2-Aynel yakin deliller.
‘İlmel Yakin’ deliller nelerdir?
İlmel yakin deliller, Mehdi’nin hurucundan önce Mehdi adaylarını belirlemeye yarayan delillerdir. Mehdi’nin hurucu halinde işe yaramazlar veya yeterli olmazlar.
—Mesela, sağlam bir şecere ile Ehl-i Beyt olması,
Meşhur bir kişi olması, lider özelliklerinin bulunması.
—İlim, ahlak ve irfan sahibi olması, bizzat keşif ve keramet sahibi büyük bir evliya olması
—Çok büyük hizmetlerinin olması
—Hakkında çok fazla rüya (hatta Rasulullah’ın bizzat görüldüğü rüyalar ) evliya keşfi gibi manevi işaretlerin bulunması ki, bunların hepsi ilmel yakin delillerdir. Mehdi’nin hurucunda bir işe yaramazlar. Mehdi’yi tespit hususunda kesinlikle ilmel yakin delilleri bırakıp aynel yakin delil boyutuna geçmek gerekir.
‘Aynel Yakin’ deliller nelerdir?
Bir kere Mehdi olağanüstü bir insandır. Açık hadislere veya bu hadislerin büyük velilerce keşif ve yorumlarına göre Hz. Süleyman (as) gibi bazı özel manevi cihazatları vardır. Mesela rüzgar emrine verildiği için vasıtasız uçacaktır. Dünyadaki bütün insan dillerini; İngilizcesi, Fransızcası, Arapçası, Ermenicesinden alın da İtalyancasına kadar bütün dilleri bileceği gibi, cinler aleminin dillerini de bilecek... Hatta yine Hz. Süleyman (as) gibi, hayvanların dillerinden de anlayacak olağanüstü bir insandır. Ve zaten öyle olmalıdır. Yoksa dünyayı İslam’a kazandırmak, öyle, çocuk oyuncağı değildir.
Şunu da unutmamak lazım ki, “Mehdi bir evliyadır; evliya da kerametini açıklamak zorunda değildir.” ölçüsü asla Mehdi için geçerli bir ölçü değildir. O, yani Mehdi, en azından yakın çevresine bu olağanüstü özelliklerini bizatihi göstermeli ve yanındaki tüm Ashabının kendi Mehdiliğine imanını da, mutmainne imanına yükseltmelidir. Çünkü O Ahir zaman Mehdi’sidir ve mükemmeldir... Kendisi Peygamber değildir ama tıpkı Peygamberler gibi görevli olduğu ve özel olarak gönderildiği de kesindir. Hem baştan beri de anlattığımız gibi, bu zaman zor zaman ve imtihan şartları da ona göre çok ağır olan bir zamandır. Deccal’in ölüleri diriltip, gökten yağmurlar yağdırıp, -haşa- “Ben sizin Rabb’inizim” dediği bir atmosferde Hz.Mehdi de; mutlaka Deccal’e karşı durabilecek güce sahip olması gereken, bu gücünü de yerinde açık açık ortaya koyması şart olan bir atmosferin adamıdır. Demekki ahir zaman, olağanüstülüklerin doğallaşacağı ve ona göre de çok özel bir imtihan zemini olan, olağanüstü bir zamandır. İsa Peygamberin, Deccal’in, Mehdi’nin asrında; “Evliya kerametini gizlemelidir” mantığı kesinlikle saçmadır!
Mehdi’nin kendi Mehdiliğine gözüyle görerek inanması gerektiği gibi, etrafındaki insanlara da “gözünüzle görmeden inanmayın!” diyecek kadar da yüksek bir merhamet ve şefkat sahibi şahsiyet olması gerekir... O halde Mehdilikle itham edilen bir insan, “Mehdi miyim, değil miyim?” diye kendini sorgularken, önce Allah korkusunu kalbine yerleştirip, akl-ı selimini de can yoldaşı yapıp şöyle demelidir. “Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), Peygamberliğine rüyalarla hallerle ya da kesin deliller bile olsa ilme’l yakin bir imanla inanarak mı ortaya çıktı! Yoksa bizzat Cebrail’i (as) görerek, kıpır kıpır vahyi an an yaşayarak, yani ayne’l yakin müşahede ederek mi ‘Ben Peygamberim’ dedi...”
İşte “ahir zamanda doğru düşünebilmek” ve isabetli kararlar vermek ancak bu önemli ölçülerin bilincinde olmakla mümkün olabilir.