Ahiret Unutulunca Bakın Neler Oluyor
Bir yerde okumuştum.
Geçmiş zamandı. Adamın biri hanımı ile iyi geçinemez, her gün kavga, her gün gürültü, patırtı. Basit şeyler büyütülüyordu. Her şey adeta tartışma konusu haline gelmişti.
Evde huzurlu ve mutlu olamayan adam, bu tartışmalardan bıkıp artık buraya kadar der ve ayrılmak ister. Bu olup bitenler sadece adama kahrettirmez. Bu nedensiz münakaşalar iki tarafın ailelerini de huzursuz eder. Karı koca arasında yaşananlar aileler arasını da açmıştı. Aileler de bir şeyler yapamamanın üzüntüsü içerisinde huzursuzdu.
Kavgalarla daralan adam, bir gün perişan bir hâlde, istişare etmek için tecrübe sahibi, ilim ehli, herkes tarafından sevilen, sayılan, sözüne güvenilen bir muhterem bir zata gidip durumu anlatır, hanımından boşanmak istediğini söyler.
O zat, ona;
“Artık ayrılsan da fark eden bir şey olmaz evladım! Şunun şurasında bir ay kadar ömrün kaldı.” Der.
Bu sözü duyan adam, şoke olur, rengi sararıp solar, ne diyeceğini, ne yapacağını bilemez olur.
Umut bağladığı kapıdan derdine derman bulamayan adam, yine perişan bir durumda çıkar evinin yolunu tutar.
Önüne gelen her tanıdığı helalleşmeye başlar. Eve gider, hanımına ağlamaklı bir ses tonuyla;
“Hatun! Bunca zamandır seni çok üzdüm, sana iyi kocalık yapamadım, istediğini alamadım, istediğini veremedim, hakkını gözetemedim, ne olur beni affet, bana hakkını helal et” der.
Hanımı şaşkın, olup bitenlere bir mana veremez içerisinden:
“Allah Allah, bu adama ne oldu.” Der.
Acımaklı bir şekilde beyine dönerek: “Bey! Asıl sen hakkını helal et. Ben, haddimi aştım, hakkını gözetemedim, seni çok üzdüm, sana iyi bir kadın olamadım.” der.
İkisi de ağlamaya başlar.
Aradan bir zaman geçer adam, kavgalı olduğu kayınpederine, hanım da kayınvalidesine gidip helalleşirler. Artık evde düzen değişmiş hiçbir şey eskisi gibi değil. Karı koca, evde her gün cennet hayatı yaşamaya başlar, birbirlerini hiç üzmezler.
Bu arada adam, hanımına; ilim ehli bir zata gittiğinden, o zatın, kendisine bir aylık ömrünün kaldığını söylediğinden hiç bahsetmez.
Adam, bir ayın dolması için günleri sayar. Günler yaklaştıkça adamın iyiliği artar, eşkıya adam, adeta melekleşir.
Adamın iyiliği artınca hanımının da ailelerin de iyiliği artar.
Bir ay dolar. Ha bugün öleceğim ha yarın öleceği derken, bir türlü ölüm gerçekleşmez.
Adamın içerisinde şüpheler oluşmaya başlar. Adam, kendi kendine; “Kesin bir ay denmedi, bir ay kadar dendi, belki birkaç gün daha var” diye düşünmeye başlar.
Birkaç gün daha bekler, yine ölmez. Sonra o zatın yanına gider;
“Efendim! Siz, bana; ‘bir aya kalmaz öleceksiniz‘ dedin fakat gördüğün gibi ben ölmedim” der.
O zat da;
“Ne ölmesi?” deyince;
Adam; “Efendim! Siz; ‘bir ay kadar ömrün kaldı’ demiştiniz, o bir ay doldu ama ben ölmedim” der.
O zat;
“Kardeşim! Ben, senin ne zaman öleceğini bilemem, ama şunu biliyorum, ölüm var, hesap var. Bir gün elbette öleceksin, öleceğiz. Ölecek adam kavga niza ile hayatını zehir etmez. Şu andaki hayatından memnun musunuz?” Diye sorar.
Adam: “Evet, hiç tartışmamız olmuyor” Der.
O zat; “Haydi artık böyle devam edin.” Der.
O ailenin iki çocukları olur, gül gibi geçinip giderler.
İşte bütün mesele ölümü unutmamaktır, Allah’ı hatırlamaktır. Ölümü unutunca ne oluyor, unutmayınca ne oluyor konusunda bu anlattığım açık bir örnektir. Bütün sıkıntılar ölümü unutmaktan, hak ve hukuka riayet etmemekten, büyük küçük tanımamaktan yani ilahi emirlere uymamaktan ileri geliyor. Hani büyük şair diyor ya:
“Beşerin derdine derman olur ancak Kuran,
Onsuz artık canavardan da beterdir insan”
Yaşadıklarımız bize şunu göstermiştir ki Kur’ansız ve sünnetsiz insanlığın huzuru temin edilemez. Kur’an olmadan, sünnet olmadan huzur olmaz. Eğer bu gün aile hayatımızdan sokağımıza mutluluk isteniyorsa bunun yolu Hz. Allah’tan geçer, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizden geçer.